Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 17.10.2023
KADER: Ezeli vakitten başlayıp ebediyete kadar olmuş olan ve olacak şeylerin zamanının, yerinin ve nasıl olacağının Allah tarafından bilinmesini ifade eder. Gücü yetmek, ölçü ile yapmak, bir varlığın fiziksel yapısını, niteliğini, kıymetini belirlemek, ölçüyü azaltmak gibi anlamlara da gelir. Kaza ise Allah’ın daha önceden bilip takdir etmiş olduğu durumların zamanı geldiğinde ortaya çıkarılması, verilen kararın uygulanmasıdır.
Kur’an’da Kader ve Takdir Sözcüklerinin Geçtiği Bazı Ayetler
"Gerçekten Biz, her şeyi bir kadere/ölçüye göre yarattık." (Kamer 54/49). "O kasabalar arasında gelip gitmeyi takdir ettik." (Sebe 34/18). "Ancak onun karısının kalanlar arasında olmasını takdir ettik." (Hicr 15/60). “Sonra bir kader üzerine buraya geldin ey Musa!" (Tâhâ 20/40). Allah, her dişinin neyi taşımakta olduğunu, gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksiltip neyi arttıracağını bilir. Onun katında her şey bir ölçüye/miktara bağlıdır. (er-Ra‘d 13/8). “O, gökten bir kadere göre su indiren." (Zuhruf, 43/11). "O, her şeyi yarattı, bir takdire göre düzenledi." (Furkan, 25/2). “Güneşi aydınlatıcı, ayı ışıklı yapan, yılların sayısını ve hesabını takdir edebilesiniz diye ona menziller belirleyen Allah’tır.” (Yûnus 10/5). “Sabahı aydınlatan odur. Geceyi dinlenme, güneşi ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. Bu sınırsız güç ve bilgi sahibi olan Allah’ın takdiridir.” (el-En‘âm 6/96). (Bkz: Fussilet 41/10, 12; Müzzemmil 73/20; Vâkıa 56/60; Abese 80/19)
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 07.10.2023
Kıyamet nedir: Tek tanrılı dinlere göre dünyanın sonu ve ölenlerin dirilip toplanacağı zamandır. Dünya düzeninin bozulması ve dünya üzerindeki hayatın sona ermesi demektir. Bu sözcük deyim olarak ‘gürültü patırtı, gürültülü karışıklık, kötü olay’ anlamlarında da kullanılır.
Kur’an’a göre kıyamet ve vakti: Evrenin düzeninin bozulması, her şeyin alt üst olarak yok olması, yok olan ve ölen varlıkların yeniden yaratılıp diriltilerek ayağa kaldırılması ve toplanması demektir. Lokman 34’te: ‘Kıyamet saatinin bilgisi yalnız Allah’ın katındadır.’ denilerek bu vaktin bilgisinin yalnızca Allah’a ait olduğu ve ansızın kopacağı ifade edilmektedir. Kıyamet vaktinin bir ilkeye göre belirlenmesi ve her suça hemen ceza verilmemesiyle ilgili ilahi yasa şöyledir: "Öyleyse inançsızlar, kendilerine mühlet vermemizin haklarında sakın daha hayırlı olduğunu sanmasınlar. Onlara ancak günahlarının artması için mühlet veriyoruz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır!" (Âl-i İmrân178). “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden (hemen) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.” (Nahl, 61).
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 30.09.2023
ONLAR İHANET ETMEZ
Son dersin zili çaldığında Biyoloji öğretmeni Birsen Hanım sınıftan hızla çıktı. Kitapları öğretmenler odasındaki dolaba koyduktan sonra dışarı çıktı, arabasını en başa park etmişti. Beni görünce ‘Benim kuzucuklar beni bekler hocam.’ deyip gülümseyerek yürürken ona dedim ki: ‘Senin öykünü yazacağım bir gün.’ ‘A hocam niye ki?’ dedi şaşırarak. Birsen’in öyküsü kısaca şöyle: Öğretmen olarak atandıktan bir süre sonra evlenmiş ancak kısa süre sonra eşinin çirkin davranışları, sözleri ve ardından şiddet de ortaya çıkınca ayrılmış. ‘Evlenmeden önce ben âşıktım ona, o da başka biriydi sanki evlenince bambaşka biri ortaya çıktı. Sanki ben onun eşi değil de kölesi olmak zorundaydım. Köleliği de yapmaya çalıştım ama kendisine köleliğim yetmedi tüm aile bireylerine de köle olmamı istedi.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 16.09.2023
Her bilim dalı gibi edebiyat da değişip gelişmektedir. Bu değişimle orantılı olarak zaman zaman yazım ve noktalamayla ilgili bazı değişiklikler de yapılmaktadır. Ülkemizde bu alandaki uzmanların çalışmaları, ortaya koydukları ilke ve kurallar bu konuda yetkili olan Türk Dil Kurumu tarafından duyurulmakta ve eğitim-öğretim de bunlara göre yapılmaktadır.
Sözcüklerin yazımı, noktalama işaretlerinin kullanımı ve genel olarak dil konusundaki ilkelerde iki başlılık olmamalıdır. Bu iki başlılığa bir örnek: Şu an itibariyle TDK tarafından ‘Hristiyan’ yazılması kabul edilen bu sözcüğün yazımı DİA tarafından ‘Hıristiyan’ şeklindedir. Herhangi bir yazıda ilki kullanılırken dini metinlerde DİA’nın benimsediği şekli kullanılmaktadır. Bir dilde iki ayrı kurumun yazım kurallarıyla ilgili karar alması yanlıştır.
Okuduğum ilmi-fikri-edebi kitap ve yazılarda çokça gördüğüm, göze batan bazı ‘ufak tefek’ yanlışlar üzerinde durmaya çalışacağım bu yazımda, bütün yazarların affına mağruren. Neden? Çünkü bir yazıdaki görüş ve düşünceler ne kadar değerli olursa olsun yazım ve noktalama yanlışlarıyla dolu olduğunda, en hafif tabirle akıllara şu gelmektedir: ‘Daha doğru düzgün yazmayı, noktalama işaretlerini nasıl-nerede kullanması gerektiğini bilmiyor ama yazmaktan da geri kalmayan bir cahil cesaretine sahip. Bu kadar yanlış yaptığına göre demek ki okumuyor da!’
İlmi, fikri, edebi her alanda ‘Söz uçar yazı kalır.’ atasözü bir gerçek olduğundan, kalıcı olan yazılar daha iyi ve sağlam olsun diye bazı kurallara dikkat etmek gerekmektedir. İşte bu yazıdan amacımız son zamanlarda göze çok çarpmaya başlayan bazı yazım-noktalama kurallarına bir kez daha işaret etmektir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 10.09.2023
Bilinmektedir ki söz yüreğin özüdür, herkesle paylaşıp yüreğimizin özünü israf etmemeliyiz. Bu yanlışı deneyimleyerek öğrenmek zorunda değiliz çünkü yanlışı deneyimleyerek öğrenmek acı çektiren kötü bir yoldur. Bazı kişilerle konuşmak anlamsız, gereksiz, yorucu ve zararlıdır. Böyle kimseleri, sözlerimizin muhatabı kılarak kendimize zulmetmemeliyiz.
Edep-terbiye bilmeyen, büyük-küçük tanımayan kimselerden uzak durmalıyız. Onlar, ringe çıkmış ahmak çocuklar gibidirler; dövsek bize ayıp olur, dokunmasak o bizi tekmeler.
Kendilerini dünyanın merkezi sanıp çevrelerindeki herkesin kendilerine göre konumlanmasını isteyenlerden uzak durmalıyız. Onlar, başkalarının bireysel yaşamına saygı duymayan yoksul ruhlulardır, üstelik yoksulluklarını bilmeden herkesi sofralarına davet edip aç bırakan ev sahibi gibidirler.
Kendilerini sorgulamak yerine başkalarını sorgulamayı alışkanlık edinenlerden uzak durmalıyız. Onlar, farkında oldukları kendi büyük yanlış ve suçlarının yüreklerindeki karasını örtmek için bu yöntemi tercih eder ve çoğu kere de bunun farkında bile olmazlar.
İki kişi bir araya gelince olmayan üçüncünün dedikodusunu etmeyi alışkanlık edinenlerden uzak durmalıyız. Çünkü onlar, bizim olmadığımız yerlerde de bizim dedikodumuzu edeceklerdir.
Çevresindekileri alttan alta doldurup kendi adlarına kullananlardan uzak durmalıyız. Böyleleri bizi de aynı şekilde kullanmak isterler. Böyle kimseler, intikam için kiralık adam tutup sonra gelip ‘Geçmiş olsun’ diyecek kadar kendilerini gizlemeyi beceren kötülerdir. Oysa düşmanın bile merdi namerdinden iyidir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 30.08.2023
KOŞAMADAN BÜYÜMEK
Kırk yaşlarının üstünde gösteren adam yanında bir bebek arabasıyla geldi, bakkalın önündeki küçük iskemlelerden birine oturdu. Bakkal, önüne bir sehpa üstüne de güneşlik çekerken adam da bakkala istediklerini söyledi. Bebek arabasındaki çocuk, adamın dökülen saçlarını saymazsak inanılmayacak kadar adama benziyordu. Adam onun babası da olabilirdi dedesi de. Adam, elindeki telefonla uğraşırken çocuk arabada huysuzlandı. Çocuğu durduramayacağını anlayınca onu tutan bağları çözüp arabadan indirdi. Çocuk da yavaş adımlarla sağa sola doğru gitti geldi sonra kaldırıma doğru yürüdü. Kaldırımda biraz durduktan sonra koşmaya başladı, adam da büyük bir hızla kalkarak koştu, çocuğu tutup gittiği yönden çevirdi. Çocuk bu kez de diğer yöne doğru koşmaya başladı. Koşarken gülüyor, sevinç çığlıkları atıyordu. Adam yine hızlı adımlarla arkasından yetişti, çocuğu yakalayıp omzuna attı. Koşmak isteyen çocuk adamın omzunda tepiniyor, ağlıyordu. Adam çocuğu getirdi, yeniden arabaya koyup bağlarken bir kadın geldi. Bu ikisi karı-koca, çocuk da onlarınmış. Ancak ya çok geç evlenmişler ya da uzun yıllar çocukları olmamış olmalıydı. Kadın çocuğa doğru eğildi: ‘O benim kuzumun canı mı sıkılmış?’ diyerek huysuzlanan çocuğun yanağından öptü. Bu sırada iki kaşarlı tost ve iki çay gelmişti. İkisi de tostlarının ucundan koparıp çocuğun ağzına veriyor ancak ağlayan çocuk başını çeviriyor, ağzını açmıyordu. Bunalan adam ‘Of’ diyerek kaşlarını kaldırdı, elindeki telefonu çocuğa verdi. Telefonu alan ve babasının küçük bir kopyası olan çocuk sustu ve küçük parmaklarını telefonun üzerinde gezdirmeye başladı. Bu arada ikisi de tostlarından koparıp çocuğun ağzına veriyorlar, çocuk da farkında olmadan yiyordu. Sessizliği sağladıkları ortam da anne-baba da kendi aralarında konuşarak kahvaltılarını ettiler.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 18.08.2023
Dernekler-Vakıflar-Okullar Özelinde
EĞİTİMCİLERDE BULUNMASI GEREKLİ NİTELİKLER
Eğitim: En genel anlamda, yetişkinlerin, yetişmekte olan yeni kuşak üzerindeki her çeşit etkisidir. Kişide istendik davranışlar oluşturmaya yönelik süreç olarak tanımlanabilir. Bu süreç ‘okuma, dinleme, araştırma, düşünme, sonuca ulaşma, uygulama’ bölümlerini içinde barındırması gerekli aşamalardan oluşur. Bu aşamalar, genel olarak insanların ‘kendilerine uygun meslek edinmesini sağlama, milli-manevi değer ve erdemleri öğretme, kişilik oluşumunda yardımcı olma’ gibi temel amaçlar doğrultusunda ‘zihinsel, bedensel, bilişsel’ gelişiminde yardımcı olur.
Eğitimin İlkeleri: Eğitim, toplumun milli-manevi değerlerine dayanan temel ilkelere sahip olmalı, bu ilkeler değerler eğitimini kapsamalı ve öncelemelidir. Toplumdaki milli-manevi değerlerin ortaya çıkmış hali olan ahlaki ilke ve ölçüleri kapsamayan bir eğitim, tek kanatlı kuşlar gibi var oluş amacını gerçekleştiremeyen varlıklar ortaya çıkarır. Çünkü bilgi, tecrübe, yetenek gibi tüm kazanımlar ancak güzel ve iyi bir ahlâkla anlam ve değer kazanır. Milli-manevi değerlere dayanmayan, ahlaki ilke ve ölçüleri öğretmeyen eğitim ancak kullanışlı, iyi yetiştirilmiş, satın alınabilir, gösteriş ve hazların tatminini amaçlayan yalnızca lüks bir yaşam isteyen kişiler yetiştirir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 08.08.2023
Yapayalnız anılar dizilir karşıma…
Ben babamın adı üzerine kurmadım çadırımı
Annem de okuma-yazma bilmez bir kadındı
Dedemden de bana hiçbir şey kalmadı
Doğruluk, dürüstlükten başka...
Olsun, bugün hepsine minnettarım
Varlığımın sebebi olarak benim ben olmamı sağladılar.
Şimdiyse içimde İbrahim’e rahmet okutan bir yalnızlık
Yapayalnız olmayı bana erkenden öğrettiler
E daha ne olsun!
…
Acıları ağlatan anılar dizilir karşıma…
Kimin söyleyemediği ne varsa içinde
Benim adıma söylemişler tüm tehlikeli sözleri
Karşılık ödetilmek istenince çekilerek geri
O söyledi, demişler; var sayalım ki ben söyledim
Gerçi benim gündemimde yoktu önceden bunlar
Ancak yine de sizin doğru olduğunuzun kanıtı nedir?
Bilgisizliğin doruğu olan, ahkam kesen sözleriniz
Acıları yok saymayı bana erkenden öğrettiler
E daha ne olsun!
Yorgun düşüren anılar dizilir karşıma…
Ben dikenli, taşlı yollarda yılmadan
Yürümeyi öğrendim gerçeğe doğru
Zordu evet, el yordamı yürüdüm durdum
Ne önümde bir iz ne kılavuz ne ölümüne bir yoldaş
Yolda yolsuz, belde uğru olacaktı, oldu da
Yola çıkan da bilecekti bunu ancak ben bilmedim.
‘Beni duy, ben varım!’ diye içimden yükselen sesler
Yorgunken de yürümeyi bana erkenden öğrettiler
E daha ne olsun!