Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 17.04.2024
Dünya üzerindeki her olay, olgu ve durum, birtakım nedenler sonucu ortaya çıkar. Bunların değiştirilemez ve müdahale edilemez olanına ‘ilahî kader’, değiştirilebilir olanına ‘insanî kader’ demek mümkündür. İlahî kaderin içine evrenin yasaları, kişinin fiziksel varlığı, kendilerinden doğduğu aile, yaratıldığı yer, zaman, ülke, mensup olduğu millet gibi durumlar girer. Bunların hiçbirinde kişinin az ya da çok etkisi, yetkisi, seçimi yoktur. İnsanî kader ise bunların dışında kalan ve kişinin en az ‘2’ seçeneğinin bulunduğu; kullansın, kullanmasın, kullanamasın ‘seçim’ hakkının olduğu durumlardır.
Kişinin seçim hakkını kullanıp kullanmaması, bu durumun sonuçlarına katlanıp katlanamaması bu yazının konusu değildir. Bu önemli konu, ayrı bir başlık altında ele alınarak üzerinde durmayı gerektirmektedir. Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu ise insanın ‘beşerî kader’ alanına giren konularda istemediği durumlar ortaya çıktığında kimi sorumlu tuttuğu veya kimi suçladığıdır.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 06.04.2024
Sen bir bahar gözlerken bin umudun kolunda
Uzadıkça uzayan kışların ne suçu var?
Kader adlı masalın arpa boyu yolunda
Gerçeğe dönmüyorsa düşlerin ne suçu var?
Ömür kar topağının dağ başından kopuşu
Sertti gönül teline mızrabını vuruşu
Bin cadının ipiyle uçan talihin kuşu
Başına konmuyorsa kuşların ne suçu var?
Soluk alsan vermekten korkardın bir zamanlar
Geri dönüş yok burda vah-tüh diyen pişmanlar
Sevinmesinler diye gizli-açık düşmanlar
Yüreğine dökülen yaşların ne suçu var?
Süslü giyeceklerle doldurulan makamlar
Kuklacının ipinde sallanır bu adamlar
Suyun başını tutmuş beyin yiyen yamyamlar
Yoksa beyin sahibi başların ne suçu var?
İliğini sömüren asalaklara dolup
Bir mevsimlik değilsin gitme gül gibi solup
Bin ömürlük duana, sevdana talip olup
Gönlünde yer isteyen işlerin ne suçu var?
Sınav denilen süreç çirkin işleri süsler
Bakışını bozmasın düşüncendeki sisler
Bastığın her notadan yanlış çıkarsa sesler
Daha gerisine bak tuşların ne suçu var?
Yerler gökler ayakta ‘âmin’ derken duana
Yaşadığın yanlışta payın var anlasana
Şeytana atılan taş, gelip değmişse sana
Elin sahibine bak, taşların ne suçu var?
Yanlış konup göçmüşse kuşların ne suçu var?
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 28.03.2024
Saygın bir soydan, güzel niteliklere sahip güvenilir bir kişi olan Salih, Semud toplumundan önemli bir kişidir. Semud toplumu, Suriye ile Hicaz arasındaki Hicr’de yaşadığı için Kur’an’da “Ashabul-Hicr” diye de anılır (el-Hicr 15/80). Salih’in yaşadığı bu yere, Salih Nebiyle ilgisi dolayısıyla Medâinüsâlih de denilmiştir. Buradaki dağlarda yontulmuş evlerin kalıntıları, buranın eskiden önemli bir uygarlık merkezi olduğunu göstermektedir.
Helak edilen Ad toplumundan sonra gelişip güçlenen Semud toplumu azgınlaşıp putlara tapmaya başlayınca Allah, Salih’i elçi olarak gönderdi. O, içinde yaşadığı topluma Allah’ın buyruk ve ilkelerini yıllarca anlattı (el-A‘raf 7/74, eş-Şuara 26/146-149). Ancak toplumda hiçbir düzelme olmadı, çok az kişi ona iman etti. İnanmayan çoğunluğun öncülerinin ondan mucize istemeleri karşısında, onlara her zaman gördükleri ve kullandıkları Allah’ın yarattığı hayvanlardan bir deve getirdi. Salih, deveyi onlara göstererek artık su hakkının deve ile kendi aralarında sıraya konulduğunu, hayvana zarar vermelerinin kendi felaketleri olacağını söyledi.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 23.03.2024
GÜNEŞ VE ÜSTAT: Güneş, Üstat Met’le birlikte yürüyordu. Yolun kenarındaki tarlada birbiriyle oynaşan 5, 6 köpek eniği gördüler. Yavruların sevimliliği Güneş’in hoşuna gitti ve yüzündeki gülümsemeyle Üstada dedi ki:
- Üstadım ne kadar sevimliler ne güzel oynaşıyorlar, değil mi?
Üstat Met dedi ki:
- Onların böyle sevimlice oynaşmaları bir kemik görünceye kadardır, at bakalım ortalarına bir kemik parçasını.
Güneş, az sonra bir kemik parçası bulup ortalarına attı. O sevimli enikler, kemiği birbirlerine kaptırmamaya çalışarak derhal hırlaşmaya, boğuşmaya başladılar. Tilki Alme, saklandığı tümseğin arkasında, kemiği kapabilmek için eniklerin iyice birbirlerine girmelerini bekliyor bir yandan da söyleniyordu:
- Buraların bana ait olduğunu, benden izinsiz hiçbir şey yapamayacaklarını bilmiyorlar mı?
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 10.03.2024
Ömrümüzün yeni bir ramazanına daha giriyoruz. İnşallah bu ramazanımız bundan önceki ramazanlarımızdan, hayatımız da bundan önceki hayatımızdan daha güzel ve anlamlı geçer. Bu yazımızda ramazanla ilgili bazı konuları ele almaya çalışacağız. Dilimizde, girmek üzere olduğumuz ramazan ayının özel ibadeti, Farsçadaki adı olan ‘oruç’ sözcüğüyle yaygınlaşmıştır.
ORUÇ İBADETİNİN BAŞLANGICI: İlk elçi olan Hz. Âdem’den beri tüm elçilere oruç emredilmiş, Hz. Muhammed’e gelen vahiyle de Müslümanların bu ayda ‘tıpkı önceki inananlar gibi’ oruç tutmaları yeniden buyrulmuştur. (Bakara 2/183)
ORUCUN FARZ KILINIŞI: Hz. Muhammed, Medine'ye yerleştikten sonra Aşure gününde ve her ay 3 gün oruç tutuyordu. 624 yılının ilk aylarında orucun tüm Müslümanlara farz kılındığını bildiren ayetler nazil oldu. (Bakara 2/183). O günden sonra Hz. Nebi ve tüm Müslümanlar ramazan orucunu tuttular. Bu ibadet ramazan ayında eda edilmektedir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 29.02.2024
Yine 28 Şubat’ı hatırlıyor ve yine o yılların acısını yaşıyoruz kendi içimizde.
Askeri darbelerde yapılanların, bu yapılanların sonucu olarak yaşananların ve yaşanamayanların izleri hiçbir şekilde silinemiyor. Tıpkı kırılmış bir çanak, paramparça olmuş bir cam bardak gibi hiçbir durum yeniden eski hale gelemiyor.
T.C. tarihindeki darbeleri okuyup anlamaya çalışırken dikkatimizi şu hususlar üzerinde toplamalıyız:
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 16.02.2024
‘de’ BAĞLACININ EVRENDEKİ YERİ
Tek cümlelik bir öykü: ‘Dahi’ anlamında ‘de’ gibi ünlü ve ünsüz iki sesten oluşup kendi başına anlamı olmayan ancak ‘de-mek’ sözcüğünün kökü olarak düşünüldüğünde ‘konuş’ anlamında buyruk olan hatta ‘al-, ol-’ gibi dilimizdeki ‘2. kişi/sen, emir kipinde’ en küçük cümle sayılabilen bir sözcük kadar bu evrende yeri ve anlamı olmadığını düşünmenin sıkıntısıyla hazırladığı çayın yanına birkaç kuru kayısı, incir, üzüm, iğde aldıktan sonra 173. sayfasına kadar okuduğu 886 sayfalık kitabı alıp yeniden okumaya başlarken gerçekte tek isteği, başını, gönlünü, duygularını dinlendirmek, kendini kendinden bile saklamak, ‘de’ bağlacına evrende bir yer bulmaktı.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 04.02.2024
BEŞ DOĞUM
GÖKTUĞ: Sen doğdun ve herkese bir ad verdin. Birine baba denilmeye başlandı, birine anne. Ortaya anneanne, babaanne, büyükbaba, dayı, hala, amca, teyze denilen kimseler çıktı. Güzel bir bebektin. Herkes gelişine çok sevindi, herkes seni çok sevdi. Yakınına çektiği beşiğinde sen tatlı mırıltılar çıkararak yatarken baban seni, piyanoda çaldığı tatlı nağmelerle uyutuyor şimdi.
ALPEREN: Sen doğdun, ailenin ilk çocuğu olarak. Görevin ailenin soyunu sürdürmek ve ailenin makus kaderini değiştirmekti. Ailen devlet yardımıyla ayakta duruyor, annen devlet desteğiyle aldığı ineklerin sütlerini ve danalarını satarak hem borcunu ödemeye hem de sana bakmaya çalışıyor. Baban da ne iş bulursa… Çünkü artık bakması gereken kişilere biri daha eklendi; o da şimdi danaların arasında dolaşan sensin.