Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 28.06.2023
Ansızın yağmur yağar, yolcu yolda yorulur
Serin yeller estikçe yanan gönül durulur
Yağı, yağmalar beni; ağı, ana ağlatır
Yad-yadırgı gelince önce adı sorulur.
Yer çöker, sular gelir, kurulur yar başına
Çağ bulunca çağlar da iner çağlayan olur
Ulam ulam kıvrılır varır engin denize
Uzun yollar aşarken bir ses duyar da durur.
Engin deniz denilen dağların ötesidir
Coşup kabarsa bile dağı yarıp aşamaz
Cılgayı bulan suyun cılkı çıkar akmazsa
Kalırsa özlem dolu kucaklara varamaz.
Kırk gün kırk bir pınarın sularıyla yıkansa
Kirli bakıştan kalan yıkıntı onarılmaz.
Uz elli uzman benim diye eline alsan
Yürekteki kırıklar, em olmadan sarılmaz.
Yanarken ulu dağlar parıldar yalçın kaya
Seslensem sesim döner, yankılar yanıt olur
Kendimle konuşurken düşüncem aydınlanır
Susamam, sustuğumda sözlerim ağıt olur
Yabancı anlayamaz benim gönül ağrımı
Çağırdığım türküyü yüreksizler duyamaz
Ben kayarken tutan el yarık yarın başında
Çeker kendime beni tükenmeme kıyamaz.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 21.06.2023
ALİ ŞÎR NEVÂÎ KİMDİR: (1441-1501) Nevâî, Herat’ta doğmuş ve yine mezarının bulunduğu Herat’ta vefat etmiştir. (O dönemde Timurlu devletinin bilim merkezlerinden olan Herat, bugün Afganistan’ın İran sınırındaki bir kentidir). İyi bir eğitim görmüş, emirlik ve vezirlik yapmıştır. Türkçeyi yüksek bir edebiyat dili olarak işlemiş, Türk dilinin güzellik ve üstünlüklerini ortaya koymuş, yetenekli ve üstün nitelikli bir bilgin ve devlet adamıdır. O kadar ki onun kullandığı Çağatay/Hakaniye Türkçesine, ‘Nevâî Türkçesi’ de denilmiştir. Çeşitli konularda yazdığı 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Nevâî’nin Hindistan’dan Osmanlı İmparatorluğuna kadar Türklerin yaşadığı tüm coğrafyalarda büyük bir etkisi olmuştur. Eserleri hem yaşadığı dönemde hem de daha sonra pek çok ünlü Türk şairi tarafından örnek alınmış, kendisine övgüler yazılmıştır. 15. yüzyılda yaşamış büyük Osmanlı Şairi Ahmet Paşa ve 16. yüzyılda yaşamış ünlü Türk Şairi Fuzûlî de (1480/1494-1556), Ali Şîr Nevâî’den etkilenmişlerdir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 13.06.2023
Önceki din mensuplarının ve din adamlarının kendilerine gelen elçiye ve gönderilen kitaba karşı tutum ve davranışları, Kur’an’da üzerinde önemle durulan konulardandır. Bu konular hem Müslümanlar için bir uyarı hem de o din mensuplarına, kendilerine gelmeleri için tutulan bir aynadır. Din adamları, genel olarak dini öğreten, dinsel törenleri yöneten, öğüt veren, danışmanlık yapan, düğün ve cenaze gibi hizmetleri gören, topluma manevi rehberlik eden kimselerdir. Bu kişiler için Kur’an’da ‘ruhban, haham, rabbi, ahbar, kıssis, haman…’ gibi sözcükler kullanılmaktadır. Bu kelimelere verilen anlamlar şöyledir:
Ruhban: Rahip sözcüğünün çoğuludur. Allah’tan korkan kişiler, demektir. Kur’an’a göre bu kişiler dinî yetkilerle donanmış, dini roller üstlenmiş, kiliselerde görevli papaz vb. kişilerdir. Bu kişilere yönelik eleştiriler incelendiğinde, bunların manastırda bekâr-münzevi bir hayat süren kişiler olmadığı anlaşılır.
Ahbar: Mürekkep anlamındaki ‘hibr’ sözcüğünün çoğuludur. Yahudi din bilgilerini ve hukukunu öğreten, insanlar arasında adli kararlar veren yüksek bilgili kişiler, zahitlerdir.
Haham: Yahudilerin din adamlarına verilen addır, rabbi de denir. Haham sözcüğü İbranicede ‘bilge adam’ anlamına gelir; Yahudi yasasını bilen, Tanah'ı iyice öğrenmiş kişi demektir.
Rabbi: Yahudilikte din adamıdır. ‘Efendim’ anlamına gelmektedir.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 23.05.2023
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 29.04.2023
Konuşmak, insanların ortak anlamlar verdikleri sözcüklerle iletişim kurarak anlaşma yoludur. Sözcüklerin anlamını bilmek ve bunları cümle içerisinde yerli yerinde kullanabilmek hem bir eğitim ve bilinç hem de zekâ ve akıl işidir. Çünkü zekâ ve aklın sınırları da ancak konuşmayla ortaya çıkar. Bu nedenle ömrü oldukça her insanın anlamını bildiği ve konuşurken kullanabildiği sözcük sayısını artırmak için bir çabasının olması yararlıdır. Böyle bir çaba olmadığında, birkaç yüz sözcükle zorunlu durumların gerektirdiği kadar konuşup anlaşmaya çalışan fakat gerçekte anlaşamayan kişilerden oluşan bir toplum ortaya çıkar.
Düşünmek, insanı diğer canlılardan ayırıp üstünleştiren en önemli özelliği ve yeteneğidir. İnsanlar, bildikleri sözcükler aracılığıyla düşünebilirler. Düşünme yoluyla insanlar, pek çok konuda bir sonuca ulaşabilir, bir karar verebilir, bir seçim yapabilirler. Seçenekler arasından kişinin kendisine göre ‘iyi-doğru-uygun-güzel-yararlı-gerekli’ olanı belirleyebilmesi, iyi bir düşünme/akletme sürecini gerektirir. Bu sürecin sağlam ve doğru olabilmesini sağlayan sağlam ve doğru bir düşünme yetisi de ancak sözcüklerin oluşturduğu anlam aracılığıyla mümkün olur.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 19.04.2023
İnsanlığın dünyanın her yerinde kabul gören ortak doğruları, ortak ahlaki ilkeleri vardır. Bunlara ‘evrensel doğrular’ denilmektedir. Doğruluk, dürüstlük, merhamet, şefkat, nezaket, saygı, sözünde durmak, hoşgörü… değerlerdendir. Evrensel ahlak kuralları, kişinin kendisine ve çevresine karşı sorumluluk ve görevlerini belirleyip düzenleyen davranış kurallarıdır. Kişisel ve toplumsal olarak ikiye ayrılır. ‘Hayatı doğru yaşamak’ başlığı altında ele alacağımız ‘doğruluk’, kişisel bir değer olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal bir ahlaki ilkedir.
‘Cümleler doğrudur sen doğru isen / Doğruluk bulunmaz sen eğri isen’ (Yunus Emre) beyti, dünyada bazı değişiklikler isteyen insanın bu değişiklik için nereden başlaması gerektiğini açıklamaktadır: Kendisinden. Bu durumun toplumsal boyutu ise Ra’d 13/11: اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ / Bir toplumu oluşturanlar kendilerini değiştirinceye kadar, Allah o toplumu değiştirmez’ ilkesiyle ortaya konulur. Bu evrensel ilke çerçevesinde, birey, aile, toplum, devlet ve tüm insanlığın hayatını dönüştürecek şekilde yaşamanın bazı basamakları vardır. Şöyle ki: 1-) Doğru arayış, 2-) Doğru düşünme, 3-) Doğru inanç, 4-) Doğru yönelim, 5-) Doğru konuşma, 6-) Doğru eylem, 7-) Doğru anlama, 8-) Doğru adanma, 9-) Doğru anlatma
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 04.04.2023
Yeni Ahit’in/İncil’lerin kadın görüşü tamamen Eski Ahit/Tevrat tarafından şekillendirilmiştir. Zaten İncil’lerin Eski Ahit’in devamı olduğunu hiçbir zaman reddetmeyen İncil’in o çağdaki neredeyse hepsi eski birer Yahudi olan yorumcularının ve özellikle Pavlus’un mektupları yoluyla Hıristiyanlık dünyasının kadın görüşü şekillenmiştir.
Pavlus’un Mektuplarında kadın ve erkek ilişkisi şöyle şekillendirilmiştir: “Çünkü kocalı kadın, kocası sağ oldukça kanun ile ona bağlıdır; fakat kocası ölürse koca kanunundan azat olur. İmdi öyle ise kocası sağ oldukça başka bir kocaya varırsa ona zaniye denir; fakat kocası ölürse kanundan azat olur, şöyle ki başka bir erkeğe varırsa zaniye değildir.”[1] “Filvaki aranızda zina olduğu işitiliyor ve öyle zina ki milletler arasında bile olmuyor; … hatta biri babasının karısını almıştır.”[2] Pavlus zanilerle görüşülmemesi düşüncesindedir: “Zanilerle ihtilat etmemeyi size mektubumda yazdım.”[3]
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 23.03.2023
Asalak: Bir canlının üzerinde ya da içinde, sürekli ya da geçici olarak yaşayan, ondan beslenen başka canlıdır. Asalağın üzerinde yaşayıp beslendiği canlıya zarar vermesi nedeniyle bu sözcük, deyim olarak ‘başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık edinmiş kimse’ karşılığında kullanılmaktadır. Bu anlamda asalak; kendine ait olmayanı, emek vermediğini, üretmediğini, kendisininmiş gibi kullanıp tüketen; bu yaptığının anasının ak sütü gibi kendisine helal olduğunu sanan kimsedir.
Asalaklık: Asalak olma durumudur. Bu durumu, ağaçların asalakları üzerinden açıklamak mümkündür. Ağaçların kökü derinlerdedir; kökleri yoluyla topraktan, sudan, dalları yoluyla güneşten aldıklarıyla ağaç kendini besler, yaprağını varsa meyvesini üretir. Ağaçlara musallat olan asalaklar ise ağacın dallarına postu serer ne kökü vardır ne gövdesi vardır. Beslenmek için kök salmak, dal-budak uzatmak zahmetine katlanmaz. Ağacın dalında, ağacın iliğini, özünü sömürerek yaşar. Hatta öyle yaşar ki ağaç dinlenmek için yapraklarını döktüğünde, asalak onu sömürmeye devam ederek köksüz ve gövdesiz olduğu halde yemyeşil kalabilir. Asalağın canlılığı ağaca bağlı olsa bile yaşadığı süre boyunca sömürdüğü ağaçtan daha canlı, daha güçlü, daha parlak görünür. Tıpkı tüm asalaklar gibi…