Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 13.11.2024
Yahya Sinvar’ın şehadeti gölgesinde, İsrail Terörü ve Çağdaş Haçlı Savaşlarının yöntemleri
İsrail, İslam coğrafyasının kalbinde kök salmaya çalışan zehirli bir sarmaşıktır. Kesinlikle sökülüp atılmalıdır. Bu zehirli sarmaşık, İslam coğrafyasının kalbinde olduğu sürece, dünyanın şer ekseni olan Fransa, İngiltere, Almanya, ABD vb. gelişmiş silah tüccarı olan tüm emperyalist -yani geçmişte bizimle Haçlı savaşları yapan- devletlerin bugünkü yöneticileri, bölgede kan dökmeyi, fitne fesat çıkarmayı sürdüreceklerdir.
İsrail, emperyalist Batı’nın İslam coğrafyasındaki merkez kolonisidir: Emperyalist ülkelerin, İslam coğrafyalarında kendilerine bağlı müstemleke devletçikler oluşturarak buraları sömürmeleri kendilerine yetmemiştir. Buna ek olarak bölge ülkelerinde en fazla ‘sömürge valisi’ konumunda olan yöneticilerin başında sallanan bir ‘Demokles’in kılıcı’ görevi yapan bir ülkeyi gerekli görmüşlerdir ki bu da İsrail’dir. Bölgedeki Müslüman ülkelerden gizlenmeyen bu durum, ABD Başkanı Joe Biden tarafından: ‘Eğer İsrail olmasaydı, onu icat etmemiz gerekirdi.’ diyerek açıklamıştır.
İşte bu nedenle İsrail’le savaşanlar ve mücadele edenler, gerçekte ABD, Birleşik Krallık, AB ile savaşmak zorunda kalmaktadırlar. Haçlı Batı, bu gerçeği, işgalci terörist İsrail’in, Gazze’ye saldırısı başladığında, işte bu emperyalist Haçlı ülkelerin yöneticileri koşarak işgal edilmiş Filistin’deki terör şebekesi İsrail’e gelip her türlü desteği vermeye hazır olduklarını yeniden ifade ederek bir kez daha herkese göstermiş, silahlarını bu azgın Yahudilerin emrine vererek bölgeye savaş teçhizatı ve asker yığmaya başlamışlardır.
Arap liderlerin mevcut durumu: Filistin işgalcisi, emperyalist-Batılı-Haçlı ülkelerin kullandığı Demokles’in paslı-kör kılıcı İsrail’in başbakanı Netanyahu, Gazze’yi ve ardından bölge ülkelerindeki pek çok yeri yıkıp yok etmeleri karşısında, kendilerine Arap liderleri(?) adını vermiş bölgedeki sömürge valilerinin homurdanmaları üzerine hepsini açıkça tehdit ederek şöyle demiştir: ‘Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız kesin sesinizi, oturun oturduğunuz yerde.’ Açıkça görüldüğü üzere ülke halkına zalim olan bu ‘müstemleke valilerinin’ hepsi de seslerini kesip oturmaktadırlar.
NATO=ABD+İNGİLTERE+AB=ÇAĞDAŞ HAÇLI BİRLİĞİ
‘NATO’nun yeni düşmanı İslam’dır: Batılı ülkelerin fikir adamlarının devletlerini oluşturan felsefelerine göre Batı Medeniyeti(?) Eski Yunan görüşleri üzerinde temellenmiş Yahudi-Hristiyan kültürü birleşimidir. Kendilerinin varsaydığı (silah teknolojisi üstünlüğü dışında gerçek bir medeniyet olmayan) Batı Medeniyeti karşısındaki tek güç ise -Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra- İslam’dır. Bu kararlarını, kurulduğundan beri ABD ve AB’nin Haçlı ordusu olan NATO’nun 1990 yılında İskoçya’daki toplantısında, dönemin İngiltere Başbakanı Teacher: ‘NATO’nun yeni düşmanı İslam’dır.’ diyerek açıklamış, NATO içinde halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin bulunmasını umursamamıştır. İşte NATO’daki bu karar sonucu olarak dünya Müslümanları tarihte olduğu gibi günümüzde de kesintisiz ve ağır bir HAÇLI saldırısı altındadırlar.
Çağdaş Haçlı saldırıları şu dört yöntemle sürdürülmektedir: 1. Siyasal saldırı. 2. Ekonomik saldırı. 3. Silahlı saldırı. 4. Teolojik saldırı.
1. Siyasal saldırı: Emperyalist ülkeler, bu yöntemle Müslümanların yaşadığı ülkelerde kendilerine bağımlı diktatör ve despot yönetimler oluşturmakta, bunları silah gücüyle desteklemekte, bunların kendilerine karşı köpeksi bir bağlılık ve milletine karşı bir zorba olmasını sağlamaktadırlar. Her ne zaman bu nitelikteki yönetimler, o ülke halkı tarafından en meşru yöntemlerle değiştirilmeye çalışılsa o ülkeyi sömüren emperyalist ülkeler derhal bir darbe yaptırarak yeniden kendilerine bağımlı yeni bir yönetim oluştururlar. Örnek: Mısır, Cezayir… Emperyalist ülkeler, sömürmek istedikleri, kendi buyruklarında yönetim oluşturmak istedikleri her ülkede, gerekli gördükleri olayları tezgâhlar, ‘özgürlük-eşitlik-adalet-demokrasi’ gibi süslenmiş sözcüklerle uygulamaya geçerler. Pembe, turuncu devrimler işte bu yöntemle yapılan mücadelelerin sonucudur. Siyasal saldırı ve yıkımlardan korunmak için Türk devletleri, halkı Müslüman ülkeler, saldırgan olmayan diğer ülkeler kendi aralarında birleşmeli, siyasal sistemin dış destekli çıkar odaklı darbeler yoluyla değiştirilmesine izin ve imkân vermeyecek sağlamlıkta siyasal sistemler kurulması için gerekenler yapılmalıdır.
2. Ekonomik saldırı: Emperyalist ülkeler ekonomik saldırılarla Müslümanların yaşadığı ülkelerin yoksul kalması, parasının değersizleşmesi, borçlanması, borucunu ödeyemeyecek duruma gelmesi, daha sonra da ödenemeyen borç karşılığı olarak ülkenin zenginliklerinin talan edilmesi için ne gerekiyorsa yapmaktadırlar. Bunun için yönlendirilen ‘müstemleke tüccarları’ adı verilen bir kitle o ülkenin ekonomisiyle ‘kedinin fareyle oynadığı gibi’ oynayabilmektedir. Bunun için kendileriyle işbirliği yapanlarla hayat pahalılığı ve yaşam zorluğu yoluyla halkın hoşnutsuzluğunu artırmak için ne yapabilirlerse yapmakta, beğenmedikleri yönetimi her yolla hizaya(!) getirmeye çalışmaktadırlar. Ekonomik saldırı ve yıkımlardan korunmak için Türk devletleri, halkı Müslüman olan ülkeler, saldırgan olmayan diğer ülkeler kendi aralarında birleşmeli, ekonomik birlikler oluşturarak saldırılar karşısında yıkılmayacak bir sistem oluşturmalıdırlar.
3. Silahlı saldırı: Emperyalist ülkeler, tarihte yaptıkları Haçlı saldırılarını, günümüzde de aynıyla sürdürülmektedirler. Bu yolla Müslümanların yaşadıkları coğrafyalar işgal edilmekte, insanlar öldürülmekte, tüm mevcut zenginlikleriyle birlikte yer altı-yerüstü kaynakları zorla alınmaktadır. Çağdaş Haçlı saldırıları ve işgallerinin alenileşmesi şöyle olmuştu: ABD eski başkanı oğul Bush (kendi tasarıları ve eylemleri olan) 11 Eylül sonrasında ‘Yeni bir Haçlı seferi başlatıyoruz.’ diyerek doğrudan işgalle Afganistan’a bir süre sonra da Irak’a girmiştir. Bu ülkelerin altınları, kütüphaneleri, müzeleri, petrolü ve madenleri dâhil tüm yer altı ve yer üstü zenginlikleri, işgalciler tarafından gasp edilerek götürülmüştür. Haçlı ülkeler, daha sessiz yaptıkları işgallerde ise ‘Barış Gücü’ adıyla asker yerleştirerek o ülkeyi Haçlı ülkelerin sömürüsüne uygun duruma getirmişlerdir. Örnek: Sırpların Müslüman Boşnaklara saldırıp 200 binden fazla Boşnak’ı öldürdüğü o korkunç savaşta, ‘Barış Gücü’ adıyla yerleştirilen askeri topluluğun Hollandalı Komutanı Thom Karremans, ‘Barış Gücü’ne sığınan 25 bin mülteci Boşnak’ı ve şehri, Sırplara, kendi elleriyle teslim ederek hepsinin katledilmesine neden olmuştur. Daha sonra yargılanan bu ‘Barış (?) Gücü’ komutanına, ‘kendilerine sığınan ve korunması gereken silahsız insanları neden Sırplara teslim ettiği’ sorulduğunda şu cevabı vermiştir: ‘Çünkü Müslümanlardan nefret ediyorum.’ (Bosna’da, Irak’ta, Suriye’de tecavüze uğrayan kızlar ve kadınlar bu yazımızın konusu dışındadır. Şu anda yaşanmakta olan Filistin işgalinde, şehitlerin sayısı bilinmediği gibi hahamlarının talimatıyla Filistin’de tecavüze uğrayan kız-kadın-erkek sayısı da bilinmemektedir. Bu olaylar Müslümanların şerefine aşağılık bir saldırıdır.) İşgal ve talandan korunmak için Türk devletleri, halkı Müslüman olan ülkeler, saldırgan olmayan diğer ülkeler birleşmeli ve ortak askeri güçler oluşturmalıdırlar.
Yukarıda çok kısaca değindiğimiz bu üç saldırı yöntemi, bu alanların uzmanlarınca çok daha iyi ve ayrıntılıca bilinen konu ve durumlardır.
4. Teolojik saldırılar: (‘Haçlı Saldırı Yöntemleri’ başlığı altında ele almaya çalıştığımız bu konuda ‘’4. Teolojik Saldırılar’ konusunu, önemi nedeniyle ayrı bir yazıda ele almayı gerekli görmekteyiz.)
YAHYA SİNVAR:
Filistin işgaliyle yapılan mücadelenin önemli bir cephesinde Yahya Sinvar, ‘yatakta veya sığınakta değil’ tam da istediği gibi kan kaybıyla gücünün tükendiği son anına dek savaşarak şehadete yürüdü. Şehadeti kutlu olsun. Şehadeti, ‘kâfir ve münafıklar’ dışındaki tüm gönüllerde hayranlığa, gıptaya neden oldu. O, gücünün bittiği son nefesine kadar işgal, küfür ve zulümle savaşmak gerektiğini kendisinden sonrakilere yaşayarak göstermiş bir kahramandır.
Tarih hiçbir kahramanı unutmaz: Tarih, kurduğu tuzaklarla kocasını ve oğlunu öldüren Pers Kralı Koreş’le savaşıp onu yenerek kafasını koparıp kan dolu fıçıya atan Tomris Hatun’u (MÖ.6. yy.), unutmadı. Rus işgaline karşı gücü tükenene kadar savaşan Şeyh Şamil’i unutmadı. Libya’yı işgal eden İtalyanlara karşı destansı bir mücadele veren Ömer Muhtar’ı unutmadı. 93 Harbinde genç bir gelinken ülkeyi işgale gelen Ruslarla göğüs göğse çarpışan Nene Hatun’u unutmadı. İngilizlerin silah ve askerleriyle desteklenen Arap hainlere karşı Medine’yi gücü tükeninceye kadar savunan Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa’yı unutmadı. Efsanevi bir mücadeleyle Türkistan’ı kurtarmak için son nefesine dek savaşan Osman Batur’u unutmadı. Şimdi de Filistin’in kahramanları İsmail Heniye, Yahya Sinvar… ‘Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz; gerçekte onlar diridirler ancak siz bunu anlayamazsınız.’ (Bakara 2/154).
Şehit Yahya Sinvar, bölgemizdeki münafıkların, toplumlarını aldatmak için yüzlerine örttükleri nifak perdesini yırtıp parçaladı. Soylu kişiler için gerekli olan, tertemiz bir hayatı kahramanca yaşamaktır. Eğer kahramanca yaşamak söz konusu olamıyorsa soylu insanlar için geriye tek seçenek kalır: Kahramanca ölmek! Sinvar gibi. Artık Müslümanlar ya hak ve hakikat için yaşayarak onurlanacaklar ya da susarak ve emperyalistlerin her buyruğuna baş eğmeyi sürdürerek dünyanın şer ekseninin kapısının köpeği olacaklar; onların artıklarıyla doyan, onlara kuyruk sallayan, onlardan kötek yemeyi alışkanlık haline getiren.
İNANDIĞIMIZI SÖYLEDİĞİMİZ KİTABIN GENEL İLKELERİ:
Hac 22/39: ‘Kendilerine zulmedilen (Müslümanlara) savaş izni verilmiştir.’. Enfal 8/73: ‘İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz de birbirinize dost olmazsanız yeryüzünde bir kargaşa ve büyük bir fesat olur.’. Rum 30/41: İnsanların kendi yaptıkları yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma/fesat başladı.’. Tevbe 9/39: ‘Eğer gerektiğinde topluca savaşa çıkmazsanız Allah size acı bir şekilde azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir; sizler bu hususta Allah'a engel olamazsınız.’ Âl-i İmran 3/103: ‘Topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız, ayrılığa düşmeyiniz.’. Nisâ 4/ 75: ‘Size ne oluyor ki Allah yolunda ve “Rabbimiz! Halkı zalim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?’
Bunlar, Allah’ın kitabı olarak kabul ettiğimiz ve inandığımızı söylediğimiz kitaptan ayetler. Dünya Müslümanları olarak biz bu ayetlere inandığımızı iddia ediyoruz. Yoksa acaba inanmıyor muyuz?