III. KUR’AN’A GÖRE YAHUDİLER

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 26.08.2024

(‘Tevrat, İnciller ve Kur’an Bağlamında İsrail Gerçeği’ adlı yazımızın önceki bölümünde, konumuzun ilk iki bölümünü ele almış, önemi nedeniyle üçüncü bölümü ayrı bir başlık altında ele alacağımızı söylemiştik.)

Kur’an’ın, Yahudilerle ilgili açıklamaları aşağıdaki başlıklar altında ele alınacaktır.  

  1. Kur’an’a göre Yahudilerin Allah ve elçilerine karşı tutumları
  2. Kur’an’a göre Yahudilerin inanç durumları, sapma ve azgınlaşma nedenleri
  3. Kur’an’a göre Yahudilerin sapma ve azgınlaşmalarının karşılığı
  4. Kur’an’a göre Yahudilerin savaş algıları
  5. Kur’an’ın, Yahudi ve Hristiyanlara çağrısı

Allah’ın elçisi Hz. İsa’nın baş düşmanı, kendisine inanmayan ve zulmeden soydaşı Yahudiler olduğu gibi Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’in de baş düşmanı, soydaşı Araplar ve bölgedeki Yahudiler olmuştur. Bu nedenle olsa gerek Kur’an’da, müşrikler gibi Yahudiler hakkında da okuyanları şaşırtacak kadar ayrıntılı açıklamalar vardır. Kur’an’daki bu ayetler; ‘kendi uydurdukları inançlarına’, ‘Allah’ın elçisi Hz. Musa’nın şeriatı’ diyerek bugün tüm insanlığın başına bela olan ‘terörist işgal devleti İsrail ve destekçilerinin’ Filistin’de, bölgede ve tüm dünyada yaptıkları karşısında daha bir anlaşılır olmaktadır. Bu nedenle Kur’an’ın ilgili ayetlerinin bir bölümünü, ‘Yahudiler nasıl bir toplumdur ve neden?’ sorusu temelinde -kısa açıklamalar eşliğinde- yeniden okumak ve gündeme almak gerekmektedir. 

 

1. KUR’AN’A GÖRE YAHUDİLERİN ALLAH VE ELÇİLERİNE KARŞI TUTUMLARI

Yahudilerin Allah algıları bozuktur: Mâide 5/64: ‘Yahudiler: ‘Allah’ın eli bağlıdır’ dediler. Onların eli bağlansın, bu sözleri nedeniyle lanet olsun onlara. Doğrusu Allah’ın iki eli de açıktır, nasıl dilerse öyle ihsan eder.’

Yahudiler, kurgu Tevrat’ın Tekvin bölümünde, yaratmaktan yorulup dinlenmeye gerek duyan bir tanrı algısı oluşturmuşlardır: Tekvin, 2/1-3: ‘Ve gökler ve yer ve onların bütün orduları tamam olundu (1). Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirahat etti (2).  Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti (3).’.

Kur’an, Yahudilerin insan gibi yorulup dinlenen tanrı telakkilerini şöyle düzeltir: Ahkaf 46/33: ‘Onlar, gökleri ve yeri yaratan ve yaratmaktan yorulmamış olan Allah'ın, ölüleri de diriltebileceği gerçeğini anlamıyorlar mı?’. Bakara 2/255: ‘Allah’ın ne uyuklaması olur ne de onu uyku tutar.’

Yahudiler, Allah’ın ve elçilerinin görüş ve kararlarını beğenmezler: Bakara 2/247: ‘Nebileri onlara: ‘Allah, size Talut’u komutan olarak belirledi’ dedi. Dediler ki: ‘Biz yöneticiliğe ondan daha uygunken ona mal varlığı bakımından bir zenginlik de verilmemişken o bize nasıl yönetici olabilir ki?’

Yahudilerin çoğu, elçilere inanmamış ve onları öldürmüşlerdir: Maide 5/70: ‘İsrail oğullarından kesin söz almış, onlara elçilerimizi göndermiştik. Her ne zaman bir elçi onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir ilkeyle gelse onların bir kısmını yalancılıkla suçladılar ve bir kısmını öldürdüler.’. Al-i İmrân 3/183: ‘Yahudiler dediler ki: Allah bizden söz aldı, biz, ateşin yiyeceği/yakacağı bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayacağız. De ki: Benden önceki elçiler size açık ayetleri ve söz ettiğiniz mucizeyi getirmişti. Eğer doğru sözlüyseniz onları niçin öldürdünüz?’. Bakara 2/91: ‘Sen de ki: ‘Eğer siz gerçekten size gelen vahye inanıyorsanız, (o vahyin kendilerine geldiği) Allah’ın nebilerini niçin öldürüyordunuz?’

Yahudilerin çoğu Hz. Musa’nın elçiliğine inanmamışlardır: Hz. Musa’nın tebliğine kendi kavminden çok az bir kimsenin inandığı şu ayetlerle haber verilmektedir: Yunus 83/10: ‘Musa’ya, kavminden az bir topluluktan başka kimse iman etmedi.’. Bakara 2/88: ‘Yahudiler (Musa’ya) dediler ki: ‘Kalplerimiz perdelidir’. Doğrusu, hayır, küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lanet etmiştir; bu yüzden çok azı inanırlar.’.

Hz. Musa’nın bu toplum içinden çıkartılmasındaki amaç, Mısır’daki Yahudileri kurtarmak değil, Allah’a inananları, putperestlerin zulmünden kurtarmaktır. Zaten Yahudilerin çoğu da onunla çıkmamışlardır. Hz. Musa’nın Yahudi ırkı için görevli olduğu ve yalnızca onlara elçi olarak gönderildiği düşüncesi doğru değildir; bu görüş elçilik göreviyle bağdaşmaz. Eğer Hz. Musa yalnız Yahudi kavmine gönderilmiş olsaydı: a. Hz. Musa’ya, Firavun’u, en güzel sözlerle Allah’a inanmaya çağırması buyrulmazdı (Taha 20/44). b. Firavun’un karısının (Tahrim 66/11) ve yine Firavun’un devlet görevindeki bir yakınının (Mümin 40/24-34) Hz. Musa’ya inanmış olmasının açıklaması yapılamazdı. Bu nedenle tarihin her dönemindeki her elçi, yaşadığı ortamda ulaşabileceği herkese vahyi iletmekle görevlidir.

Yahudiler, Hz. Musa’nın vefatıyla onun öğretilerinden sapmışlardır: Bakara 2/92: ‘Musa da size gerçekten açıklayan belgeler getirmişti; siz ise onun ardından kötülüklerinizde azgınlaşarak buzağı heykelini tanrı edinmiştiniz.’, Bakara 2/93: Yanı başınızda yükselttiğimiz dağın altında sizden: ‘Size verdiğimize sımsıkı sarılın ve buyrukları dinleyin!’ diye söz almıştık. Demişlerdi ki: ‘İşittik ve sıkı sarıldık/şama’nu ve asînû’. (Bu sözlerine rağmen ilahi buyruklara) İnançsızlıkları yüzünden, buzağı sevgisi gönüllerini doldurdu. De ki: ‘Eğer inancınız buysa inancınız size ne kötü buyruklar veriyor.’. (عَصَيْنَا: sıkıca sarıldık, demektir. Tevrat’ın ilgili bölümü şöyledir: ‘Musa ahit kitabını alıp halka okudu. Halk ‘Şama’nû ve asînû!’ Rabbin her söylediğini yapacağız, onu dinleyeceğiz!’ dedi.’ (Tevrat, Çıkış 24/3-7). Yahudiler, bu sözü Hz. Muhammed’e karşı başka anlamda kullanmışlardır.)

Yahudiler, Hz. Süleyman’ın elçiliğine inanmamışlardır: Onu kral kabul etmişler, tüm elçiler için yaptıkları gibi Hz. Süleyman hakkında da yalanlar uydurmuşlardır. Kur’an’daki Yahudilerle ilgili ayetlerin büyük bölümü, Yahudi yalanları ve uydurmaları çerçevesinden ele alındığından -ne yazık ki- Müslümanların meal ve tefsirleri de bunlardan etkilenmiştir. Yahudiler, Allah’ın elçisi Hz. Süleyman’ı elçi kabul etmemişler, onun nice uğraşlar sonucu ulaştığı güç ve zenginliği sihirle elde ettiği yalanını uydurmuşlardır. Daha sonra da insanlara ‘Biz de size o sihirden öğretelim’ diyerek bunu insanların mallarını ellerinden alma yolu kılmışlardır. Hz. Süleyman’ın sihirden uzak olduğunu ortaya koymak, onu Yahudi iftiralarından aklamak amacıyla vahyolunan Bakara 2/102 ayeti, şaşırtıcı bir şekilde tam tersi meal ve yorumlarla tahrife bir örnektir. Biz bu çalışmanın çerçevesi gereği yalnızca olması gereken anlamı vereceğiz: Bakara 2/102: ‘Yahudiler, Süleyman’ın mülkü hakkında (insanlardan) şeytanların söylediklerine uydular. Süleyman kâfir olmadı ancak insanlara sihir öğreten (insanlardan) şeytanlar kâfir oldular. (Şöyle ki) Babil’e Harut ve Marut adlı iki melek indirilmemişti ki o ikisi ‘Biz fitneyiz kâfir olma’ demedikçe bir kişiye bir şey öğretsinler; sonra da onlar, o ikisinden karı-kocanın arasını açacak şeyi öğrensinler. Zaten onlar, Allah’ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremezlerdi (ki Allah böyle bir zarara izin vermez). Onlar, kendilerine zarar verecek faydasız şeyler öğreniyorlar. Böyle şeylere harcama yapanların, ahirette bir payları olmadığını elbette biliyorlar. Uğruna kendilerini sattıkları şey ne kötüdür, keşke bilselerdi.’

Bu ayet, Hz. Süleyman’ın sahip olduğu gücü, Babil sürgününde, güya oraya Allah tarafından, insanları sınamak için gönderilen ‘Harut ve Marut’ adlı iki melekten toplumun öğrendiği sihri, yazıldığı kitaplardan öğrenerek kullanmasına bağlayan ve Süleyman’ı elçi saymayanlara verilmiş bir cevaptır. Ancak ayet, söylediğinin tam tersine yorumlanmıştır. Sihrin meşruiyeti yoktur; Allah, melekler aracılığıyla sihir öğreterek kullarına tuzak kurmaktan uzaktır. Melekler de sihir gibi haram kılınmış bir işi yapmaktan uzaktırlar. İki meleğin böyle bir görevle gönderildiği de Yahudilerin Babil’den taşıdıkları uydurmalardandır.

Yahudileri çoğu Hz. İsa’nın elçiliğine inanmamışlardır: Zuhruf 43/59: ‘İsa, bizim kendisine vahiy nimeti verdiğimiz ve İsrailoğulları için örnek kıldığımız bir kuldur.’. Ancak Yahudi bilginleri öncülüğünde toplum çoğunluk olarak ona inanmamayı tercih etmiş, İsa’nın mabet görevlileri başta olmak üzere tüm toplumu ‘Musa’nın öğrettiği yoldan sapmakla’ suçlayarak eleştirmesi nedeniyle onu öldürmeye karar vermişlerdir. Âl-i İmrân 3/54: ‘Yahudiler (İsa’yı öldürmek için) tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını boşa çıkardı. Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.’. Bakara 2/87: ‘Meryem oğlu İsa’ya da açıklayan belgeler verip onu temiz ruhla destekledik. Her ne zaman bir elçi nefislerinizin hoşlanmadığı bir ilahi buyruk getirse büyüklük tasladınız; kimini yalancılıkla suçladınız kimini de öldürdünüz.’

Yahudilerin çoğu Hz. Muhammed’in elçiliğine inanmamışlardır: Yahudiler, önceki yazımızda alıntıladığımız üzere Tevrat’ın Malaki bölümünde kendilerine bir elçi geleceği bilgisine sahiptiler. Hz. İsa’yı kabul etmemişler, başka bir elçi beklemekteydiler. Ancak gönderilen yeni elçi de pek çok açıdan Yahudi ahbar ve rabbilerinin istediği gibi değildi. Yahudilerin son vahiy karşısındaki durumlar ve seçimleri hakkında Kur’an’da şu bilgiler verilir: Bakara 2/ 89: ‘Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından, yanlarındakilerini doğrulayan bir kitap gelip de bildikleriyle karşılaşınca inkâr ettiler.’. Bakara 2/91. ‘Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine inanın’ denilince ‘Biz bize indirilene inanırız.’ der, ondan ötesine inanmamakta diretirler. Oysa bu indirilenler, kendilerinde bulunanın doğrularını onaylayan ilahi buyruklardır.’. Bakara 2/104: ‘Ey (Yahudilerden) inananlar! (Elçiye) ‘Bizi güt’ demeyin; ‘Bize gözet’ deyin ve onu iyi dinleyin. İnanmayanlara acıklı bir azap vardır.’. Nisa 4/153: ‘Yahudiler ve Hristiyanlar, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar.’. Kur’an, Yahudilerin bu tutumuna şöyle cevap verir: Şuara 26/197: ‘İsrail oğullarının bilginlerinin onu bilmesi, kendileri için bir kanıt değil midir?’

Yahudiler, Hz. Muhammed’in, bekledikleri elçi olduğunu bilerek inkâr etmektedirler: Bakara 2/75: ‘Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir topluluk Allah’ın sözlerini dinler, sonra onu iyice anlamış olmalarına karşın bile bile onu bozup değiştirirlerdi.’. 2/76: ‘Bu Yahudiler inananlarla karşılaştıklarında: ‘İnandık’ derler. Birbirleriyle baş başa kalınca: ‘Allah’ın size bildirdiklerini, Rabbiniz katında size karşı kanıt getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz; düşünemiyor musunuz?’ derler.’. Mâide 5/41: ‘Ey Elçi! Gönülden inanmadıkları halde ağızlarıyla ‘inandık’ diyenlerin, Yahudilerden yalana ve sana gelmeyen topluma kulak verenlerin küfür için çalışmaları seni üzmesin. Onlar, kelimelerin konuldukları yeri değiştirirler. ‘Eğer size şu verilirse onu alın, o verilmezse almayın’ derler. Fitneye düşmek isteyen için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Onlar, kalplerini Allah’ın temizlemesini istemeyen kişilerdir. Onlara, dünyada bir rezillik ve ahirette de büyük bir azap vardır.’. Al-i İmran 3/73: ‘Dediler ki: ‘Dininize uyanlardan başka kimseye inanmayın.’ De ki: Doğru yol, Allah’ın yoludur; birine size verilenin aynısı veriliyor diye mi veya Rabbiniz karşısında aleyhinize kanıt getirecekler diye mi (böyle davranıyorsunuz?)’.

Kur’an, onların bu iddialarına şöyle cevap vermektedir: Nisâ 4/ 55: ‘Onlardan bir kısmı (son) elçiye inandı, bir kısmı da ondan yüz çevirdi. Alevli bir ateş olarak cehennem onlara yeter.’. En'âm 6/90: İşte onlar/elçiler, Allah’ın yol gösterdiği kimselerdir, onların yöneldiği ilkelere uy: ‘Ben sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Bu Zikir de ancak tüm insanlık içindir’ de.’. Al-i İmran 4/74. ‘Allah, rahmetini dilediğine/dileyene verir. Allah büyük lütuf sahibidir.’

Yahudilerden bir kısmı, elçilerin bir kısmını, insanüstü varlık haline getirirler: Tarih boyunca kendilerine elçiler gönderilen tüm toplumlar ya elçiyi reddedip getirdiklerini yalanlayarak ya da elçinin ölümünden hemen sonra onu kutsayıp insanüstüleştirerek elçilerin örnekliğini yok etmişlerdir. Allah’ın gazabını çeken bu iki türlü yok etme yönteminin biri nefret diğeri aşırı sevgi şeklindeki iki uçta dengesizleşmekten kaynaklanmıştır. Kur’an, bu durumu şöyle açıklar: Tevbe 9/30: ‘Yahudiler: Üzeyir Allah’ın oğludur, dediler. Nasraniler de: Mesih Allah’ın oğludur, dediler. Bunlar, onların ağızlarında geveledikleri sözlerdir. Sözlerini önceki kafirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!’. Maide 5/72: “Allah ancak Meryem oğlu Mesih'tir” diyenler, kesinlikle kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin; zira kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram etmiştir ve onun varacağı yer ateştir; zalimlerin yardımcıları yoktur!’ demişti.”. Maide 5/73: ‘Allah, üçün üçüncüsüdür, diyenler de elbette kâfir olmuşlardır. Oysa yalnız bir tek Tanrı vardır, başka Tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır.’

2.         KUR’AN’A GÖRE YAHUDİLERİN İNANÇ DURUMLARI, SAPMA VE AZGINLAŞMA NEDENLERİ

Yahudiler de tüm toplumlar gibi Allah’ın buyruklarına uymaya davet edilmiştir: Bakara 2/40: ‘Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın. Siz benim emrimi yerine getirin ki ben de sizin isteğinizi yerine getireyim.’. Bu çağrıya Yahudilerin büyük kısmı uymamışlardır. Bu nedenle Yahudilerin çoğu inançsızdır. Onların durumu şöyle haber verilir. Bakara 2/100: ‘Her ne zaman onlar (vahyedilen) bir ahit ile bağlandılarsa içlerinden bir topluluk onu bozmadı mı? Gerçekte onların çoğu inanmazlar.’

Kur’an’da, Yahudilerden, inanmayanlar hakkında açıklamalar

Yahudiler, elçileri ‘sihirbazlıkla’ suçlamışlardır: Kur’an’a göre Mısır’daki inançsızların Hz. Musa’yı ‘sihirbazlıkla suçladıkları gibi Yahudiler de Hz. Süleyman’ı ve Hz. Muhammed’i sihirbazlıkla suçlamışlardır. Kur’an, bu durumu şöyle açıklar: Zariyat 51/52: ‘Hep böyledir, onlardan öncekilere de bir elçi gelmemiştir ki onlar ‘Bu ya bir sihirbazdır ya da cinlenmiştir’ demiş olmasınlar.’. Sad 38/4: ‘Onlar, kendilerine içlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da inanmayanlar ‘Bu yalancı bir sihirbazdır’ dediler.’.  Müddesir 74/24: ‘Bu ancak eskiden beri anlatılan bir sihirdir.”. İsra 17/ 47. ‘Onlar seni dinlerken hangi amaçla dinlediklerini, kendi aralarında konuşurlarken de o zalimlerin, "Siz ancak sihirlenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliyoruz.’. (Hz. Musa’nın sihirbazlıkla suçlanması için bkz: Mümin 40/24, Şuara 26/34)

Kur’an, tüm bu iftiraları reddeder. Ancak daha sonra kurgulanan rivayetler, neredeyse her konuda olduğu gibi bu konuda da inançsızların istek ve iftiralarına uygun olmuştur. Bunun sonucu olarak da bir Yahudi’nin Hz. Nebi’ye sihir yaptığı, onu ne yaptığını bilemez duruma getirdiği, günleri karıştırdığı, bir süre sonra da bu sihrin muskaları bulunarak bozulduğu şeklinde rivayetler oluşturulmuştur. Bu uydurma rivayetler, İslam’ın bu konudaki sağlam kapısının kırılarak açılmasına neden olmuştur. Rivayetleri doğru sayarak Hz. Nebi’nin sihirlendiğini söylemek, ona ve elçilik kurumuna iftiradır. Bu rivayetlerdeki iftira Tur 52/48: ‘Sen bizim gözetimimiz altındasın.’ ayetine de aykırıdır.

Yahudiler, elçilerden imkânsızı isteyerek inançsızlıklarına delil oluşturmak isterler: Nisa 4/153: ‘Daha önce kitap verilenler, senden, gökten onlara bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ‘Allah’ı bize açıkça göster.’ demişlerdi. Azgınlıkları nedeniyle onları yıldırım çarpmıştı. Ardından açık ilkeler geldikten sonra buzağıyı (kutsal) edindiler. Bunu da geçtik ve Musa’ya, açık bir yetki verdik.’

 Kur’an’da, Yahudilerden, Tevrat’a inandık diyenler hakkında açıklamalar

Yahudi din adamları, Tevrat’tın haber verdiği bilgileri gizler ya da değiştirirler: Maide 5/12: ‘Allah, İsrailoğullarından kesin bir söz almıştı. Onlara on iki sorumlu belirlemiştik ve Allah: ‘Ben sizinleyim.’ demişti. Eğer salatı gerektiği gibi yapar, zekâtı verir, elçilerime inanır ve onları destekler, Allah’a en güzel şekilde borç verirseniz kesinlikle sizin yanlışlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim bildiği gerçeği ısrarla gizlerse o yolun en düzünden sapmış olmuş.’. Bakara 2/211: ‘Kim Allah’ın (vahiy) nimetini kendisine geldikten sonra değiştirirse bilsin ki Allah cezası şiddetli olandır.’

Yahudi din adamları, çıkar karşılığı Tevrat hükümlerinden saparlar: A'râf 7/169: ‘Onların ardından Kitaba varis olanlar (Kitap’ın anlamını tahrif karşılığında) değersiz dünya malını alıp ‘Nasıl olsa bağışlanacağız’ dediler. Eğer onlara benzer kazanç gelse onu da alırlar. Onlardan, Allah hakkında gerçekten başka bir söz söylemeyeceklerine dair Kitapta söz alınmamış mıydı, onu okumuyorlar mıydı?’.

Yahudiler, ‘Öldürmeyeceksin’ buyruğunun tersini yapmaktadırlar: İnandıklarını iddia ettikleri Tevrat tarafından insan öldürmek yasaklanmış ama onlar güçlü oldukları her dönemde bu emrin tersini yapmışlardır. Tevrat’tan alıntıladığımız insanlık dışı, korkunç savaş sahneleri onların bu durumunu ortaya koymaktadır. Maide 5/32: ‘İşte bu yüzden, İsrailoğullarına ‘Kim kısas dışında bir cana kıyarsa veya yeryüzünde fesada neden olursa sanki tüm insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir canı kurtarırsa sanki tüm insanları dirilmiş gibi olur.’ buyurmuştuk. Elçilerimiz onlara apaçık delillerle geldiler ama bundan sonra da onlardan çoğu yeryüzünde azgınlaştılar.’. Ayet bağlamında ‘yeryüzünde fesat çıkarmak’ savaş, kargaşa, terör gibi insanlar için yaşamayı zorlaştıran başka sorunlar anlamındadır. 

Yahudi din adamlarından bir kısmı, Tevrat’a yaptıkları yorumlara ‘Bu Allah katındandır’ diyerek Allah adına yalan söylemektedirler: Âl-i İmrân 3/78: ‘Onlardan bir kısmı, Kitaptan olmadığı halde Kitaptan sanmanız için okurken dillerini eğip büker, (anlamı yorumla tahrif eder) Allah katından olmadığı halde ‘Bu Allah katındandır’ derler. Onlar, bile bile Allah adına yalan söylemektedirler.’

Yahudi din adamlarından bir kısmı, kendi elleriyle yazdıklarına, ‘Bu Allah katındandır’, diyerek Allah adına yalan söylemektedirler: Bakara 2/79: ‘Elleriyle kitap yazıp sonra onu değersiz çıkarlar karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır.’ diyenlere yazıklar olsun. Elleriyle yazdıkları yüzünden onlara yazıklar olsun. Kazandıkları yüzünden de onlara yazıklar olsun.’ Bu sapma, ne yazık ki doğrudan veya dolaylı olarak İslam dünyasında da çokça bulunmaktadır.

Yahudi din adamları, Tevrat’ın haramları dışında yeni haramlar uydurmuşlardır: Al-i İmran 3/93: ‘Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine yasakladıkları dışında İsrail oğullarına tüm yiyecekler helaldi. De ki: ‘Doğru söylüyorsanız Tevrat’ı getirip okuyun.’. 3/94: ‘Artık bundan (Kur’an açıkladıktan) sonra kim Allah adına (şu helaldir bu haramdır diyerek) yalan uydurursa işte bunlar zalimlerdir.’3/95: De ki: ‘Allah (helal-haram konusunda da) doğruyu söylemiştir. (İbrahim’e gelen buyruklar da böyleydi.) Öyleyse Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine uyunuz. O ortak koşanlardan değildi. (Allah’tan başkasına helal-haram koyma hakkı vermezdi.)’.

Kur’an, Yahudilerin, kafalarına göre helal-haram belirlemelerinin sonucunun şöyle olduğunu söylemektedir: Nisâ 4/160: ‘Zulümleri ve pek çok kimseyi Allah’ın yolundan alıkoymaları nedeniyle kendilerine helal kılınmış olan pek çok temiz ve hoş yiyecekleri Yahudilere haram kıldık.’. Enam 6/146: ‘Bu döneklere/hadu, tüm tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığır ve koyunun da sırtlarında veya bağırsaklarında taşıdıkları veya kemiklerine karışanlar hariç, iç yağlarını da onlara haram kıldık. Azgınlaşmaları yüzünden onlara bu karşılığı verdik.’. (Bu ayetteki hadu/هَادُٓوا: kelimesi fiil olduğu için Yahudi olarak çevrilemez.).

Üzerinde duracağımız ‘Cumartesi yasakları’ ve ‘9 ayetin ‘10 emir’ haline getirilmesi de yeni haramlar olarak Kur’an’ın işaret ettiği bir durumdur.

Yahudi din adamları, cumartesi yasakları uydurmuşlardır: Kur’an cumartesi hakkında şunları söylemektedir: A'râf 7/163: Onlara deniz kenarındaki o kentten sor. Onlar, cumartesi hakkında (haramlar uydurarak) aşırılaşıyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyor, cumartesi günü dışında gelmiyorlardı. Böylece onları fasıklıkları nedeniyle sıkıntıya uğrattık.’

Cumartesi yasağını Hz. Davud ve Hz. İsa da kabul etmemişlerdir. (Kaynak için bkz: Bu yazımızın Hz. İsa ve İnciller bölümü). Ancak bu ayet, tıpkı Yahudilerle ilgili diğer ayetlerde olduğu gibi muharref Tevrat’a göre anlaşılıp sanki Allah Yahudilere cumartesi günü iş yapmayı yasaklamış gibi yorumlanmaktadır. Allah, amaçsız ve anlamsız iş yapmaz; katındaki dinin ilkeleri de aynıdır. Eğer öyle bir yasak olsaydı, bu, Kur’an’da da korunurdu. Haftanın her cumartesi gününü toplantı günü olarak değerlendirmek, Yahudilerin uzun yıllar sürgün kaldığı Babil’e aittir. Yahudiler de sürgün döneminde ‘bir araya gelmek için’ aynı günü haftalık toplantı günü olarak benimsemişler, sürgün sonrasında kaleme aldıkları yeni Tevrat’a ‘tanrının altı gün boyunca varlığı yaratmaktan yorulup cumartesi (sebt/şabat) günü dinlenmeye çekildiği’ sözleriyle birlikte ‘cumartesi yasaklarını ve o gün yapılacakları’ önemli bir ritüel olarak eklemişlerdir.

Yahudi din adamları, Hz. Musa’ya vahyedilen 9 ayeti, ’10 Emir’ haline getirmişlerdir: Kur’an bu konuda şöyle demektedir: İsra 17/101: ‘Gerçekten biz Musa’ya apaçık dokuz ayet vermiştik, bunları İsrailoğullarına sor…’, 102: ‘Musa da: Bunları, göklerin ve yerin Rabbinin göz açıcı belgeler olarak indirdiğini çok iyi biliyorsun, dedi.’

Kur’an’da, Hz. Musa’ya vahyedildiği söylenen temel ilkeler: Bakara 2/83: ‘Bir zaman İsrailoğullarından ‘Allahtan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, insanlarla güzel konuşacaksınız, salatı ikame edeceksiniz, arınmak için/zekâtı vereceksiniz!’ diye söz almıştık. Sonra sizden az bir kısmınız dışında hepiniz yüz çevirerek verdiğiniz sözden döndünüz.’. 2/84: ‘Sizden; ‘Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz; birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız!’ diye de söz almıştık; siz, işte verdiğiniz bu sözlere de tanıklık etmektesiniz.’. 2/85: İşte şimdiyse sizler; birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir topluluk diğerlerini yurtlarından çıkarıyorsunuz; yanlışlarda ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz eğer size tutsak olarak gelirlerse fidyesini de veriyorsunuz oysaki onları çıkarmak size yasaklanmıştı. Siz Kitap’ın bir kısmına inanıyor bir kısmına inanmıyor musunuz?’

Bakara 2/83-85 ayetlerine göre Hz. Musa’ya verilerek İsrailoğullarından uyacaklarına dair söz alınan buyruklar şunlardır: 1. Allahtan başkasına kulluk etmeyeceksiniz. 2. Ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. 3. İnsanlarla güzel konuşacaksınız. 4. Salatı yerine getireceksiniz. 5. Zekâtı vereceksiniz. 6. İnsanların/Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. 7. İnsanları/Birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. 8. Yanlışlarda ve düşmanlıkta yardımlaşmayacaksınız. 9. Size esir olmuş biri geldiğinde fidyesini verip onu özgürleştireceksiniz.’. Bu sayılanlar arasında Hz. Davud’un ve Hz. İsa’nın da kabul etmediği cumartesi yasağının olmaması son derece önemlidir. (Bkz: Bu yazının Hz. İsa ve İnciller bölümü)

Kur’an’da, İsra 17/101’de Hz. Musa’ya (10 ayet değil) 9 ayet verildiği açıkça söylenmesine rağmen nedense bu dokuz sayısı Firavun toplumuna gönderilen ‘bela’ sayısı kabul edilmiş ve zorlamalarla bu sayı dokuza çıkarılmaya çalışılmıştır. Oysa bu belanın sayısı da Kur’an’da açıkça beş olarak bildirilmektedir: A’raf 7/133: ‘Biz de açık seçik ayetler olmak üzere onların üzerine ‘tufan, çekirge, haşarat, kurbağa, kan’ gönderdik.’. Buradaki beş sayısını dokuza tamamlamak için sayılanlar arasında görüş birliği olmadığı gibi genellikle sayılanlar da dokuzdan çok çıkmaktadır çünkü sayılanlar birbirinden farklı nitelik ve durumlardır. Bu yanlışa, ‘ayet’ sözcüğüne bazen ayet, bazen mucize anlamı verilmesi yol açmıştır çünkü Kur’an’da ‘mucize’ sözcüğü geçmemektedir.

Yahudiler, vahyin ilkelerini bırakıp dini öğreten kişileri rabler edinmektedirler: Tevbe 9/31: ‘Onlar Allah’ın dışında ahbarlarını, ruhbanlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Oysa onlara, kendisinden başka ilah olmayan tek ilaha kulluk etmeleri emrolunmuştu. Allah, onların koştukları ortaklardan uzaktır.’

Yahudi din adamları, zenginleşme uğruna toplumu uyarma görevlerini yapmamakta, dini zenginleşme aracı kılmaktadırlar: Mâide 5/63: ‘Din adamları ve bilginleri, onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten alıkoymalı değil miydi? Alışkanlık ettikleri işler ne kötüdür.’. Kur’an, Yahudi din adamlarının, dini anlatıp öğretme sorumluluklarını unutarak yaptıkları işi zenginleşme ve geçin yolu olarak kullanıp din adına dindaşları olan kişilerin mallarını yediklerini ifade eder: Tevbe 9/34: ‘Ey inananlar! Yahudi din bilginlerinin ve Hristiyan din adamlarının çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayan bu kimseleri acıklı bir azapla müjdele!’. 9/35: ‘O gün biriktirdikleri, cehennem ateşinde kızdırılarak alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak, işte kendiniz için biriktirdiğiniz budur, biriktirdiğinizin tadına bakın (denilecektir)!’ (Dinin zenginleşme aracı kılınması, dünyadaki tüm dini topluluklardaki bir sorundur.)

Yahudiler, Yahudi olmayanların mallarını, faizle borç vererek yoksul düşürüp alırlar: Yahudilere, haksız ve emeksiz kazanç olan ‘faiz’ haram kılınmışken onlar ‘kendi elleriyle’ kurgulayıp yazdıkları Tevrat’ta bu haramı yalnızca kendi dindaşları için geçerli bir kural haline getirmişlerdir. Nisa 4/161: ‘Kendilerine yasaklandığı halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yollarla yemeleri yüzünden (lanetlenmişlerdir).’. Onların bu durumu şöyle açıklanmıştır: Al-i İmran 3/75: ‘Kitap verilenlerden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen onu geri sana verir; onlardan kimine de bir dinar emanet etsen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Çünkü onlar: ‘Kitap verilmeyenlere karşı bize bir sorumluluk yoktur.’ derler. Onlar Allah adına bile bile yalan söylemektedirler.’

Yahudilerin çoğunda hainlik, zalimlik, düşmanlık özelliği vardır: Kur’an’a göre Yahudiler, güçleri yettiği anda herkese zulüm ve düşmanlık ederler: Mâide 5/62: ‘Onlardan pek çoğunun kötülük işlemekte, düşmanlıkta ve haram yemede koşuştuklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür.’ Maide 5/13: ‘Çok azı dışında Yahudilerden her zaman hainlik görürsün. Vazgeç, aldırma. Allah, ancak iyileri sever.’

Yahudiler, yaşamaya karşı çok hırslıdırlar, ölmek istemezler: Cuma 62/6: ‘De ki: Ey dönekler/hadu! Eğer siz diğer insanlardan ayrı olarak yalnızca kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız ve eğer sözünüzde doğruysanız hadi ölümü isteyin.’ (Bu ayetteki hadu/هَادُٓوا: kelimesi fiil olduğu için Yahudi olarak çevrilemez.). 62/7: ‘Ölümü, daha önceden yaptıkları yüzünden sonsuza dek istemezler. Allah zalimleri çok iyi bilmektedir.’. 62/8: ‘De ki: ‘Kendisinden kaçtığınız ölüm, kesinlikle size ulaşacaktır. Sonra gizliyi ve açığı bilene döndürüleceksiniz; ardından o da size yaptıklarınızı bildirecektir.’. Bakara 2/95. ‘(Yahudiler)Yaptıkları işler yüzünden ölümü kesinlikle istemezler. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.’. 2/96: ‘Yahudileri, ortak koşanlardan da çok yaşamaya karşı insanların en hırslısı olarak bulursun; her biri bin sene yaşamak ister. Oysa uzun yaşamak, azabı kimseden gideremez. Allah, onların yapmakta olduklarını görmektedir.’.

Yahudilerin, cennet-cehennem algıları yanlıştır: Yahudilerin ahiret algıları yanlış olduğundan, dünya hayatında da kolayca her yanlış işi yaparlar. Gerçekte ölmek istemedikleri halde Yahudiler, yalnızca kendilerinin cennete gideceklerine inanırlar. Kur’an onların bu düşüncelerini şöyle ortaya koyar ve cevaplar: Bakara 2/80: ‘İsrailoğulları, ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz, derler. Onlara de ki: Siz, Allah'tan bir söz mü aldınız çünkü Allah asla sözünden caymaz yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’. 2/94. ‘Onlara de ki: ‘Tüm insanlığın dışında, ahiret yurdu yalnızca size özgü olacaksa doğru sözlü kimselerseniz, bu durumda hemen ölümü isteyin!’. 2/111: ‘(Yahudi ve Hristiyanlar) Yahudi veya Nasrani olanlardan başkası kesinlikle cennete giremeyecek’ dediler. Bu sözler onların boş kuruntularıdır. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız kanıtınızı getirin.’. Âl-i İmrân 3/ 24: ‘Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Dinlerinde uydurdukları yalanlar onları yanıltmaktadır.’

Kur’an, bu düşünce mensuplarına, insanlık için genel bir ilke olarak şu kesin ve açık cevabı verir: Bakara 2/81: ‘Hayır, doğrusu kim kötülük yapar ve yanlışları kendisini kuşatırsa işte bunlar, içinde sonsuza dek kalmak üzere ateşin halkıdırlar.’ 2/86: ‘İşte bu Yahudiler, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır. Bu yüzden onlardan azapları hafifletilemeyecek ve kendilerine yardım da olunmayacaktır.’

Yahudilere ait olan ‘cehennemde suçuna göre bir süre yanıp çıkma’ şeklindeki bu temelsiz görüş, Hristiyanlar tarafından da kabul edildiği gibi Müslümanlar arasında da yayılmıştır. Kur’an’da ‘cehennemde yanıp çıkma’ görüşüne delil olacak bir ayet bulunmamaktadır. Çünkü Allah, her kulunun yaptıklarına göre bir karşılığı adaleti ve merhametiyle vereceğini bildirmektedir.  

Yahudilerden inandık diyenler, yalnızca kendilerinin doğru yolda olduklarını sanmaktadırlar: Kur’an’a göre bütün elçiler Allah katında tek din olan İslam’ın elçisi ve Allah’ın buyruklarına teslim olmuş Müslümanlardır. Kur’an, bütün elçilerin aynı ilkeleri aldığının, hepsinin aynı ilkeleri ilettiğinin açıklamasını şöyle yapar: Şuara 26/196: ‘Kur'an, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.’. Ancak dinini tahrif eden herkes kendi dininin Allah’ın vahyettiği gerçek din olduğunu iddia ederek insanları bu dine, gerçekte kendi görüşlerine davet ederler. Oysa tüm elçiler ve onların yolunu izlediğini iddia edenler, insanları kendilerine değil ‘Allah’a davet etmekle yükümlüdürler. Fussilet 41/33: ‘Allah’a çağır’, Kasas 28/87: ‘Rabbine çağır’. Ne yazık ki vahye dayanan tüm dinlerin fırkaları, insani görüşlerin etkisiyle bu yöntemden uzaklaşmış insanları Allah yerine kendi görüş ve gruplarına çağırır olmuşlardır.

Kur’an, dini parçalayıp bozarak yeni din üretenlerin görüşünü şöyle ortaya koyar: Bakara 2/113: ‘Yahudiler: “Hristiyanların doğru bir dini yok” dediler. Hristiyanlar da: “Yahudilerin doğru bir dini yok” dediler. Oysaki bunlar (son) kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da onların sözlerine benzer sözler söylediler.’. Bakara 2/135: ‘(Yahudiler) Yahudi olun, (Hıristiyanlar da) Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Doğrusu biz Allah’ı birleyen İbrahim’in dinindeniz, o ortak koşanlardan değildi.’.

Bu ayetin de ortaya koyduğu üzere Kur’an’ın vahyedildiği dönemde Yahudiler, ırk konusunu öncelememekte, başka toplumlardan kimselerin Yahudi olmasını doğal görmekteydiler. Ancak Hz. Muhammed’den sonra Yahudiler, Allah’a ve elçilerine inanan herkesin Müslüman olduğunu inkâr etmişlerdir. Kur’an, onların inkârlarını ortaya koyarak Yahudilerin (ve Hristiyanların) bu görüşüne şöyle cevap verir: Bakara 2/140: ‘Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına, Yahudi veya Hıristiyan idiler mi, diyorsunuz? Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı, de. Allah tarafından, kendisine verilen şahitliği/vahyi gizleyen kimseden daha zalim kimdir?’. Al-i İmran 3/67: ‘İbrahim Yahudi de Hıristiyan da değildi, o ancak Allah’ı birleyen bir Müslümandı ve kesinlikle ortak koşanlardan değildi.’. Kur’an, İbrahim gibi İsa ve Havarilerinin de Allah’a teslim olan/Müslüman olduğunu şöyle ortaya koyar: Âl-i İmrân 3/52: ‘İsa, (davet ettiği) Yahudilerin inkârını sezince ‘Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?’ dedi. Havariler de: Allah yolunda yardımcıların biziz, biz Allah’a inandık; şahit ol ki biz Müslüman’ız, dediler.’

Yahudiler, kendilerinin Tanrının seçilmiş kavmi olduklarına inanırlar: Bu konudaki bazı Kur’an ayetleri, -mümkündür ki- Müslüman olmuş Yahudiler veya Müslüman olmayıp öyle görünen Yahudi bilginler eliyle son derece sorunlu tercüme ve tefsir edilmiştir. İslam’a göre tüm insanlar Allah katında eşittir ve insanların üstünlükleri de ancak ‘takvaları’ ile ölçülebilir (Hucurat 49/13). Takvayı ölçebilmek de insanın değil yalnızca Allah’ın elindedir. Yine Allah, Kur’an’da her toplumdan ve her dilden elçiler gönderdiğini de açıklamaktadır: Fatır 35/24: 'Biz elçi göndermedik hiçbir toplum bırakmadık.', İbrahim 14/4: 'Biz her elçiyi kendi toplumunun diliyle gönderdik.'. İlahi gerçeğin temelleri bu olduğu ve vahyin tefsirinin bu çerçevede yapılması gerektiği halde böyle yapılmamış, sözcüklerin anlamı bozularak veya cümle yapısı değiştirilerek muharref Tevrat’ın ‘seçilmiş kavim’ görüşünün etkisinde tamamen yanlış yorumlar yapılmış, Kur’an’ın ayetlerine vahyin ilkelerine aykırı anlamlar verilmiştir.

Kur’an, Yahudilerin ve Nasranilerin seçilmişlik iddiasına en açık şekilde şöyle cevap vermektedir: Mâide 5/18: ‘Yahudiler ve Nasraniler: Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Öyleyse niçin günahlarınız yüzünden Allah sizi cezalandırıp duruyor? Doğrusu siz de onun yarattığı sıradan insanlarsınız.”. Bu açık ayete rağmen çok farklı nedenlerle Kur’an’ın Yahudilerle ilgili pek çok ayeti, Hz. Musa’dan bin yıl sonra yazılan Tevrat’taki hurafeler, uydurmalar etkisinde kalınarak tefsir edilmiştir. (Seçilmişlik konusu ayrıca ele alınacaktır.)

3.         KUR’AN’A GÖRE YAHUDİLERİN SAPMA VE AZGINLAŞMALARININ KARŞILIĞI

Allah’ın gazabı: Vahyin gerçek olduğunu bildikleri halde inanmayanlar Allah’ın gazabına uğrarlar. Bakara 2/90. ‘Allah’ın, kullarından dilediğine (elçilik verip) buyruklarını indirmesine karşı azgınlaşıp Allah’ın indirdiklerine inanmamakta diretenlerin kendilerini harcayıp tüketmeleri ne kötüdür. Gazap üstüne gazaba uğradılar; alçaltan bir azap inanmamakta diretenler içindir.’. Âl-i İmrân 3/21: ‘Allah’ın ayetlerini inkâr eden, nebilerini haksız yere öldüren, kendilerine adil olmayı öğütleyenleri de öldürenleri, acı veren bir azapla müjdele.’

Sürgün: Sapkınlaşan Yahudilerin bir cezası da sürgündürA'râf 7/168: ‘Onları, yeryüzünde parçalanmış topluluklar haline getirdik. Onlardan iyi olanlar olduğu gibi aşağılık olanlar da vardır. Belki sapkınlıklarından dönerler diye onları iyilikle de kötülükle de sınadık.’ Kur’an, Yahudilerin ancak mülteci olarak başka toplumlara sığınır ve orada da sıkı denetim altında yaşarlarsa insanlara daha az zarar vereceklerini söylemektedir: Âl-i İmrân 3/112: ‘Allah’ın buyruklarına ve insanların korumasına girmedikleri sürece (böyle Yahudilere) her nerede olurlarsa alçaklık damgası vurulur. Allah’ın gazabına uğrarlar ve yoksunluk damgası vurulur (gözleri doymaz). İşte bunlar, onların Allah’ın ayetlerine inanmamakta direnmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleri yüzündendir ve bunlar da onların (Allah’a) isyanları ve azgınlıklarındandır.’

Maymunlaşmak/Taklitçilik: Yahudiler, kendilerine yasaklanan her şeyi, içinde yaşadığı toplumla kendilerini aynıymış gibi göstererek, onlardan biri olduklarının sanılmasını sağlayarak yaparlar. Kur’an, onların bu ikiyüzlülüklerinin ve azgınlıklarının cezalarının, azgınlıkları sürdükçe süreceğini şöyle bildirmektedir: A'râf 7/166: ‘Onlar kendilerine yasaklanan şeyleri yaparak azgınlaşınca biz de onlara “Aşağılık maymunlar olun!” dedik.’ 7/167: ‘Rabbin, kıyamet gününe kadar kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Rabbin cezayı çabuk verendir.’

Ebedi cehennem: Âl-i İmrân 3/77: ‘Allah’ın vahyini ve yeminlerini önemsiz çıkarlara satanlar var ya işte onlara ahirette bir pay yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Onlara acı veren bir azap vardır.’

Allah’ın ve insanların laneti: Kur’an’a göre aşağıdaki nedenlerden Yahudiler lanetlenmişlerdir, Yahudilerin lanetlendiği nedenler, aynı eylemleri yapan herkes için söz konusudur.

Yahudiler, vahyi bozmaları, inançsızlaşmaları, azmaları nedeniyle lanetlenmişlerdir: Maide 5/13: ‘(Kendilerine vahyedilen) misakı bozmaları nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık.’. Maide 5/78. 'İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, isyan etmeleri ve azgınlıkları yüzündendi.'. 

Yahudiler, ahitten dönmeleri, ayetleri gizlemeleri, elçileri öldürmeleri nedeniyle lanetlenmişlerdir: Nisa 4/155: Verdikleri sözlerinden dönmeleri, Allah’ın ayetlerini gizlemeleri, azgınlaşarak nebileri öldürmeleri ve kalplerimiz örtülüdür (/anlamıyoruz), demeleri nedeniyle (lanetlendiler).’.

Yahudiler, Hz. Meryem ve Hz. İsa’ya iftira etmeleri nedeniyle lanetlenmişlerdir: Nisa 4/156: İnançsızlıkları ve Meryem için büyük yalanlar uydurmaları nedeniyle (de lanetlendiler). Nisa 4/157: Biz, Allah’ın Elçisi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük, demeleri nedeniyle (de lanetlendiler).’.

Faiz almaları ve insanların mallarını yemeleri nedeniyle de lanetlenmişlerdir: Nisa 4/161: ‘Kendilerine yasaklandığı halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yollarla yemeleri yüzünden (lanetlenmişlerdir). 

Yahudiler, inançsız kimselerle ittifak içinde oldukları için de lanetlenmişlerdir: Maide 5/80: ‘Onlardan çoğunun, kâfirleri dost/veli edindiklerini görürsün. Onların kendileri için hazırladıkları bu durum (nedeniyle) Allah’ın onlara gazabı ne kötüdür ve onlar bu azapta sürekli kalacaklardır.’ 

Kur’an, Müslümanlara, dinlerini tahrif eden Yahudi ve Hristiyanlara karşı şu uyarıları yapar: Mâide 5/51: ‘Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları veli/otorite edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları veli edinirse kuşkusuz ki o da onlardan olur.’. Bakara 2/120: ‘Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan ant olsun ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.’. Mâide 5/82: ‘İnananlara düşmanlık bakımından, insanların en şiddetlileri olarak Yahudileri ve şirk koşanları görürsün. İnananlara sevgi bakımından en yakın olanları da ‘Biz Hıristiyan’ız.’ diyenler olarak görürsün. Bu durum, onlardan keşişler ve ruhbanlar olmasındandır; onlar (Allah’a, Elçisine ve vahye karşı) büyüklenmezler.’

4. KUR’AN’A GÖRE YAHUDİLERİN SAVAŞ ALGILARI

Yahudiler, sürekli savaş çıkararak ve başkalarını savaştırarak bundan beslenmeye çalışırlar: Mâide 5/64: ‘… Rabbinden sana indirilen ayetler, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Biz de onların arasına Kıyamet gününe kadar sürüp gidecek düşmanlık ve nefret koyduk. Ne zaman savaş ateşi körükledilerse Allah onu söndürdü. Onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak için uğraşıp dururlar. Allah ise bozguncuları sevmez.’

Yahudiler, kendilerinin savaşmaları söz konusu olduğunda her zaman yan çizerler: Bakara 2/246: ‘Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Nebilerine: ‘Bize bir yönetici belirle de Allah yolunda savaşalım’ dediler. O da: ‘Üzerinize savaş farz kılındığında, savaşmayacağınızdan korkarım’ dedi. Onlar: ‘Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımız halde Allah yolunda savaşmayıp da ne yapacağız.’ dediler. Üzerlerine savaş farz kılınınca, çok azı dışında sözlerinden döndüler.’

Yahudiler, Allah ve elçisinin kendileri yerine savaşmasını istemişlerdir: Yahudiler, Tevrat’a, gerçekleşmiş gibi ekledikleri bölümde, Allah ve elçisinin savaşarak girip yerleşmek istedikleri yerin tüm halkının öldürülmesini istemiş, Allah ve elçisi de bunu yapmışlardır. Kendi canları da elçilerinin canlarından daha tatlı olduğundan kendileri böyle bir savaşa katılmayacaklarını söylemişlerdir. Kur’an, onların bu azgınlığını şöyle açıklar: Maide 5/24: “Ey Mûsâ! Onlar orada bulunduğu müddetçe biz oraya asla girmeyeceğiz; sen ve Rabbin gidiniz savaşınız, biz burada oturacağız” dediler.’ Hz. Musa’nın bu savaşı emrettiği yorumu, Hz. Musa’ya İsrailiyyat kaynaklı bir iftiradır. Hz. Musa, onların bu azgın isteklerine öfkelenmiş ve Allah’ın bu azgın kavimle kendi arasını ayırmasını istemiştir (Maide 2/25).

Yahudiler ya ölmeyecek şekilde korunaklı savaşır veya sürgüne razı olurlar: Bakara 2/243: ‘Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi?’. Yahudiler ölüm ihtimali olan savaştan kaçınır ancak kendilerinin ölmeyeceği savaşlar yaparlar ya da kendi yerlerine başkalarını savaştırırlar: Haşr 59/14: ‘Onlar sizinle topluca savaşamazlar. Ancak surla çevrilmiş kalelerde veya surların arkasından savaşırlar. Kendi aralarındaki düşmanlıkları şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri darmadağınıktır. Bunun sebebi onların akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarıdır.’

  1. KUR’AN’IN, YAHUDİLERE VE HRİSTİYANLARA ÇAĞRISI

Kur’an, Yahudilerin ve Hristiyanların hepsinin aynı olmadığını söylemektedir.

Kitap verilenlerden iyiler vardır: Al-i İmran 3/113: ‘Kitap ehlinin hepsi aynı değildir. Onların arasında, gece boyunca Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır.’ 3/114: ‘Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar erdemli insanlardandır.’ 3/115: Onların yaptığı hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır çünkü Allah, erdemli olanları bilir.’

Kitap verilenlerinden kötüler vardır: Al-i İmran 3/75: ‘Kitap verilenlerden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen onu geri sana verir; onlardan kimine de bir dinar emanet etsen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Çünkü onlar: ‘Ümmilere/Kitap verilmeyenlere karşı işlediklerimizden bize bir sorumluluk yoktur.’ derler. Onlar bilinçli olarak Allah adına yalan söylemektedirler.’. 3/76. Hayır, öyle değil! Her kim sözünü tutar ve erdemli olursa bilsin ki Allah erdemlileri sever.’ Ayette söz edilen sapkın Yahudiler, ‘Allah, bizi Yahudi olmayanlara karşı işlediğimiz günahlardan sorumlu tutmayacak, dinimize uymayanların mallarını yemeyi bize mubah kıldı.’ görüşünü uydurup bu doğrultuda hareket ederlerdir. Doğrusu Allah, her kişiyi, her yaptığından sorguya çekecektir.

Kitap verilenlerden son elçiye inanmayanlar vardır: Yahudilerden inanmayanlar vardır: Ahkaf 46/10: ‘De ki: ‘Görüşünüz nedir; eğer o Allah katından ise ve siz de ona inanmamışsanız; İsrailoğullarından bir tanık, onun aynısına tanıklık edip inanmış, siz de büyüklük taslamışsanız? Şu kesindir ki Allah zalim toplumu doğruya yöneltmez.’

Hristiyanlardan inanmayanlar vardır: Saf 61/6: ‘Meryem oğlu İsa da şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Ben, benden önceki Tevrat’ın doğrularını onaylamak ve benden sonra gelecek adı Ahmed olan bir elçiyi müjdelemek üzere size Allah’ın elçisiyim.’ Ancak o elçi onlara apaçık kanıtlarla gelince: ‘Bu ancak apaçık bir büyüdür.’ dediler.’

Allah, Yahudi ve Hristiyanlardan son vahye inanmayanlara, dinin kendisine ait olduğunu hatırlatmaktadır: Mâide 5/68: ‘De ki: ‘Ey kitap verilenler! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size bu indirileni gerektiği gibi uygulamadıkça siz herhangi bir yol üzerinde değilsiniz.’ Rabbinden sana gelen vahiy, onlardan çoğunun azgınlığını ve inançsızlığını artırır. Kâfirler topluluğuna üzülme.’. Kur’an, Tevrat’ın emirlerine uymayan Yahudi ve Hristiyanları şöyle betimler: Cuma 62/5: ‘Tevrat’la yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerini yalan sayan kavmin misali ne kötü! Allah zalimler topluluğunu doğru yola çıkarmaz.’

Kitap verilenlerden Tevrat ve İncil’e uyarak son elçiye iman edenler vardır: Kur’an, Yahudileri Tevrat’ta, Hristiyanları İncil’de niteliklerini öğrendikleri elçiye iman etmeye çağırır. Kur’an, önceki din mensuplarından son vahye inananların durumunu şöyle açıklar: En'âm 5/114: ‘Kendilerine (daha önceden) kitap verdiğimiz kimseler onun/(Kur’an’ın) Rabbinden doğru ilkelerle indirildiğini bilirler.’. A‘râf 7/157: ‘Onlar(ın bir bölümü), ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. Elçi onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.’. Bakara 2/121: Önceden kitap verdiklerimizden, sana gelen vahyi gereği gibi okuyanlar var ya işte bunlar ona inanırlar.’. Nisa 4/162: ‘Onlardan ilimde derinleşenler ve inananlar; sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar, salatı ikame ederler, zekâtı verirler, Allah’a ve diriliş gününe inananlar başkadır. İşte onlara büyük bir karşılık vereceğiz.’

Kur’an, bu inananların şöyle dediklerini haber vermektedir: Bakara 2/136: ‘Biz Allah’a, bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına; Musa’ya ve İsa’ya verilenlere, Rabbimizden bütün nebilerine verilenlere inandık. Onlar arasında ayrım yapmayız. Biz Allah’a boyun eğiyoruz.’. Maide 5/83: ‘Elçiye indirileni dinlediklerinde, (daha önceki vahiyle) bildikleri doğru ilkelerden dolayı gözlerinden yaşlar döktüklerini görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz! İnandık, bizi tanık olanlardan yaz.’, 5/84: ‘Allah’a ve bize gelen doğru ilkelere neden inanmayacakmışız? Biz, Rabbimizin bizi salihlerden saymasını umuyoruz.’, 3/85: ‘Allah, onların bu sözlerini, içinde ebedi olarak kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlerle ödüllendirdi. Bu, iyilerin ödülüdür.’. İsra 17/ 107: ‘Daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur'an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.’, 17/108: ‘Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vadi kesinlikle gerçekleş bulunuyor, derler.’. İlim verilenlerin beklediği vaat, Kitaplarında geleceği haber verilen elçinin görevlendirilmiş olması ve ona vahyedilmesidir.

Kur’an, bulundukları ortamlarda hangi adı alırlarsa alsınlar insanların durumlarının aynı olmadığını, ortak koşmadan inanıp Allah’ın doğru bulduğu eylemleri yapanların bu eylemlerinin bir karşılığı olduğunu bildirir: Hac 22/17: ‘İnananlar, Yahudiler, Sabiler, Hristiyanlar, Mecusiler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde hükmünü verir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir.’. Bakara 2/103: ‘Eğer onlar, inanıp erdemli olurlarsa elbette Allah’tan en iyi karşılık onların olacaktır.’. Bakara 2/112: ‘Doğrusu kim güzel eylemler yaparak Allah’ın buyruklarına uyarsa Rabbinin katında onun karşılığı vardır. Onlar korkmayacak ve üzülmeyeceklerdir.’. Bakara 2/62: Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabilerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında ödüller vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.’. Mâide 69: ‘İman edenler ile Yahudiler, Sabiler ve Hristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.’. Sonsuz yaşamla ilgili en genel müjde ise şöyledir. Zuhruf 43/68, 69: ‘Ey ayetlerimize inanıp Müslüman olan/Allah’ın buyruklarına teslim olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”

Tüm bu anlattıklarımızdan hareketle: Tüm insanlar, dünya yaşamı boyunca sınanacak, daha sonra da her insan, dünya hayatında neler yaptığından ve yapması gerektiği halde neleri yapmadığından sorgulanacaktır. Çünkü dünya hayatında iyilerin/ erdemlilerin/ muttakilerin iyiliği şu birkaç basamaktan oluşmaktadır: 1. Kendilerini kötülük yapmaktan alıkoymak. 2. İyilik yapmak. 3. Başkalarını kötülük yapmaktan alıkoymak. 4. Başkalarını iyilik yapmaya özendirmek. Şu anda tüm dünya insanlığı, işgalci terör devleti İsrail’in azgınlaşan kötülüğüyle sınanmaktadır. İnsanlık, bu kötülük karşısında şöyle bölünmüştür: 1. Bu kötülüğü destekleyenler. 2. Bu kötülüğe sessiz kalanlar. 3. Bu kötülüğe sözleriyle isyan edenler. 4. Bu kötülüğe engel olmak için elinden geleni yapmaya çalışanlar. 7 Ekim 2023’te başlayan ‘zulme ve işgale isyan’ mücadelesinde, kırk bini aşkın şehit veren Gazze halkının yeterince paylaşamadığımız acıları karşısında, isyanımı ortaya koyabilmek için Kur’an’ın, sapkın ve azgın Yahudilerin içyüzünü ortaya koyan ayetlerini yeniden gündemimize taşımak gerekli oldu; vahyin diriltici soluğu bize de can verebilir umuduyla…

VİDEOLAR


İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
Kur’an’da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)
Kur'an'da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)

Allah’ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah'ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)

Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)

Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)

Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)
Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)

Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)

Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)

Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)

Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)

Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)

Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)

Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)

Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)

Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kur’an’a Göre Şirk (12.11.2020)
Kur'an'a Göre Şirk (12.11.2020)
Joomla templates by Joomlashine