Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 20.06.2022
Kendi görüşleri takdis edilmiş evrensel doğrular gibi geliyor bazı insanlara. Bu nedenle kendilerinden farklı düşünen kimselere tahammül edemiyorlar. Tahammül bir yana, başka kişilerin nasıl olup da öyle düşünebileceğine bile inanamıyorlar. Çünkü onlara göre kendi görüş ve düşünceleri, insan aklının ulaşması mümkün olan en doğru görüş ve düşüncelerdir.
İçinde yaşadığımız toplum da bu gibi kimseler nedeniyle düşünen beyinleri her anlamda kısıtlıyor, kendisine göre şekillendirmeye çalışıyor hatta insanların neyi nasıl düşünüp, neyi nasıl ifade edeceklerine kadar karışmak hakkını kendisinde görüyor. Düşünen beyinler, yakın veya uzak çevrelerindeki kişilerin, açık veya örtük müdahaleleri, bilinçli veya bilinçsiz baskıları altında kalıyor.
Pek çok kimse, sanki en doğrusunu kendisi düşünebilir ve bilebilirmiş gibi kendisinden birazcık farklı düşünen herkese hemen itiraz etme hakkını kendisinde görüyor. ‘Nasıl oluyor da o kişi bu konuda öyle düşünebiliyor?’ anlayışıyla itiraza ve saldırıya başlıyorlar. Böyle bir saldırı karşısında kalan kimseler de kendilerine uygulanan görünmeyen baskı (doğrusu görünmeyen engizisyon) nedeniyle tutup da şunları diyememektedirler:
‘Neden öyle düşünemeyecekmişim? Siz nasıl düşünmemi münasip(!) görürdünüz? Nasıl düşünmemi emir(!) buyururdunuz? Söyleyin, size göre tam olarak nasıl ve neyi düşünmeliyim; nasıl ve neyi de düşünmemeliyim; söyleyin, söyleyin bunları açıkça da rahatlayın!’
Dahası bu durumda kalan kişiler, karşılaştıkları yanlış tavrı muhataplarına ihsas ettirecek şu soruları sormak imkânından da çoğu kere mahrumdurlar:
‘Sizin görüşlerinizin doğru olduğunu, size kim söyledi? Siz, kendi görüşlerinizin doğru olduğuna nasıl ikna oldunuz? Siz, ikna oldunuz diye, sizin görüşlerinizin doğru olduğuna herkes de ikna olmak zorunda mı? Herhangi bir kişi, her konuda sizin düşündüğünüz veya kabul ettiğiniz doğruların tam tersine inanmak ve tam tersini savunmak özgürlüğüne sahip mi, değil mi? Sahipse nasıl? Değilse neden? Nedir bu, sizden farklı düşünen herkesi derhal imalı sözlerle aforoz etme tutkunuz? Yoruyorsunuz! Bıktırıyorsunuz! Herkes sizin eleştirdiğinizi, sizin eleştirdiğiniz açıdan eleştirecek; sizin yanlış bulduğunuzu da herkes yanlış bulacak öyle mi? Varsayın ki ben sizin eleştirdiğiniz hiçbir konuyu eleştirmiyor ve yanlış dediğiniz her konuya da ‘Doğrusu budur’ diyorum. Ne yapacaksınız? Ne diyebilirsiniz? Dünyanın doğruluk merkezi olmadığınızı kabul mü edeceksiniz yoksa hemen: ‘Bunlar nasıl düşünce, ironi mi, gerçek mi? İroniyse tamam ama gerçekse?!’ demeye mi başlayacaksınız? Varsayın ki tüm düşüncelerim sizin her düşüncenize zıt ve ben bunları ifade ediyorum, ironi yapmıyorum. Kendinizi merkeze alarak benim görüşlerime ‘İroniyse tamam ama değilse?!’ deme hakkını size kim verdi? Herhangi bir konuda böyle sözler söyleyebilecek yetkiyi nereden alıyorsunuz? Siz kimsiniz ve bir başkası neden sizin görüşlerinize göre hizalanmak zorunda?’
Toplumsal hayat içinde yaşanmakta olan düşünce kısırlığının en önemli nedeni, herkesi kendileriyle hizalanmak zorunda bırakmaya çalışan bu ‘benmerkezci’ kişilik sahipleri değil midir? İnsanlar fikir üretmek yerine, her farklı görüşe ‘kırmızı görmüş boğa’ edasıyla yaklaşan kimselerle uğraşmaktan yoruluyor ve bu nedenle yani bu önyargılarla şartlanmış bakış açılarının oluşturduğu yorgunluk ve yılgınlık yüzünden sık sık ‘Yeter artık bu kafası tek düze çalışan kurulmuş saatlerle hatta kurulmamış bozuk saatlerle uğraşıp durduğum!’ noktasına geliyorlar.
Hele de bu yapıdaki kişiler, kendilerine benzer birkaç kişiyle bir topluluk oluşturuyorlarsa ve önemli-önemsiz bir kürsüde de ders veriyorlarsa artık ‘allame-i cihan’ olarak sözlerinin üstüne söz söylenmesini kaldıramıyorlar. Neden? Herkes sizin doğru olduğunu var saydıklarınızı, doğru var saymak zorunda mı? Malum ya insanların her doğru kabulleri ancak bir var sayımdır ve o da kişinin kendisini bağlar, başkasını değil.
Ben de bazılarının kendilerinden farklı düşünen kimseleri, sanki onlar yanlış yola düşmüşler de kendilerine de o kişiyi ‘doğru yola çevirmek görevi’ verilmiş sanmalarını/saymalarını anlamakta zorlanıyorum. Böyle kişilerin farklı bir görüş ve düşünceyle karşılaştıkları anda, derhal boks eldivenlerini giyerek ringe çıkmak isteklerine bir anlam veremiyorum. Size kimse böyle bir görev vermedi. Siz kimsenin düşüncesini değiştirebilme yetenek ve kapasitesine de sahip değilsiniz. Böyle bir göreviniz de yok. Bunu insan ancak kendisi için yine kendisi isterse yapar.
Farklı düşünenleri ‘ironi’ yapıyor sayarak kendilerinin doğru düşündüklerinden emin olan ve herkesi kendisi gibi düşünmeye zorlama hastalığına müptela olan kişilerin temeldeki sorunu şudur: Böyle kişilerin yeni bilgi seviyeleri, önceki bilgi seviyelerine göre biraz arttığında, ‘kendilerini her konuda yetkin görme hastalığı’ ortaya çıkıyor. Oysa bu mümkün değil! Hiç kimse için her konuda doğru görüş sahibi olmak mümkün değildir! İnsan her zaman yanılabilir ve yanılgılarını anlaması da çoğu kere yıllar alır! Bu nedenle belki kişinin o an için doğru kabul edip kendisini ringe attığı görüşü de yanlıştır ve bunu da o ancak beş, on yıl sonra anlayabilecektir. Nedir bu kendi doğrularına(?) cengâverlik? Neden sahip olunan görüşleri kabul etmeyenlerle arada bulunması gereken yer ‘savaş alanı’ oluyor? Bu alanın istişare alanı olması neden mümkün değil?
Muhataplarımız (söylendiği gibi) insan değil de: ‘Hâza bir melek (olsa) O vakit ne derdik acaba?’ Her konuda bir şey demek zorunda değiliz, insan da melek değildir bu bir. Hiçbir durum bizim gördüklerimizden ibaret değildir, bu da iki. Kamera karşısında kimse kendisi değildir, bu da üç. Makam sahibi olduğunda kimse gerçek kendisi olamıyor, bu da dört. Geleceğe yönelik planları nedeniyle davranırken de kimse kendisi değildir, milletvekilleri herkesten çok bu kategoridedir, bu da beş. Etrafında kalabalık varken/Yalnız olmadığında kimse kendisi gibi davranmaz, beklenen davranışı gösterir, bu da altı… Daha uzatmaya gerek yok, belli kimselerdeki -belki de mecburen ortaya çıkan çok yüzlülükleri- hepimiz biliyoruz. Bunu bildiğimiz halde insanlarla ilgili peşin hükümlerin, ön kabullerin veya önyargıların anlamı nedir? Bu kadar bilinmezin ve değişenin olduğu bir durumda ‘Şu kişi doğru davranıyor öteki yanlıştadır’ denilebilir mi? Diyebilmek mümkün mü? ‘Yerinde durmayan aklın’ bunları da nazarı dikkate alması gerekmez mi?
Bu konuda son alarak söyleyeceklerim özetle şunlar: Kusura bakmayın! Ben kendimi kimse gibi düşünmek mecburiyetinde hissetmiyorum. Kimsenin görüş ve düşüncelerini de kabul etmem gereken ‘takdis olunmuş evrensel doğrular’ olarak da görmüyorum. Bu nedenle kimsenin görüşlerini paylaşmak zorunda olduğumu da düşünmüyorum. Benim de bir akıl, zekâ ve anlayışım var; bunlarla düşünebiliyor ve bir sonuca ulaşabiliyorum. Ayrıca hiç kimsenin, benim, kendisine yanlış gelen düşüncelerimi ‘Bu ifade ironi mi yoksa gerçek düşünce mi anlayamadım. İroni ise mesele yok ama gerçek ise çok şaşırtıcı...’ diyerek yargılayan ve tahkir eden bir eda ile değerlendirme hakkı olduğunu da düşünmüyorum. Söylediklerimle ne demek istediğimi anlatabildim değil mi?