Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 27.02.2020
Dilin en temel amacı kişiler arası anlaşmayı sağlayabilmektir. Konuşmak ve yazmaktan ana gaye de anlaşılmaktır. Bir dil bu ihtiyaca cevap verdiği, bu amaç doğrultusunda kullanıldığı ölçüde gelişir, zenginleşir, güçlenir.
Her şeyin insana hizmet için var kılındığı bir dünyada, dilin kullanımı da bundan vareste değildir. Bu nedenle hem yazılı hem de sözlü anlatım da dilin doğru kullanımı üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü insan için anlaşmak önemlidir. Ancak bazen yazan ve konuşan kişilerin bu eylemlerinin anlaşılma dışında başka amaçları da olabiliyor. Bu durum okuyan-yazan herkesin bildiği bir gerçektir.
Anlaşılmak gayesini göz ardı eden böyle anlatımlar, okuyucu ve dinleyiciyi adeta ‘Ne diyorsun kardeşim, doğru düzgün anlatsan da anlasak?’ diyerek isyan edecek noktaya getirebiliyor. Toplumumuzda, özellikle son zamanlarda, nedense bir türlü anlaşılamayan konuşmalar ve zevkle okunamayan kitaplar daha da bir arttı.
Ben de büyük bir istekle dinlemeye gittiğim bazı konuşmacıları anlayabilmek için tüm gücümü sarf etmeme rağmen anlayamıyorum. Anlayamadığım konuşmaları bir ben anlamamış olsam diyeceğim ki sorun bende. Fakat başka kişilere sorduğumda aynı durumda olduğumuzu gördüğümde bunun dinleyici olarak bizden değil ağırlıklı olarak konuşmacıdan kaynaklandığı sonucuna ulaşıyorum. Okuyucu olarak da durum pek farklı değil maalesef. Son zamanlar onca para vererek aldığım kitaplardan bir kısmının içinin boş olduğunu, bir kısmının ise ne dediğini anlayabilmenin neredeyse mümkün olmadığını görüyorum. Hem verdiğim paraya hem de harcadığım zamana üzülüyorum. Sonra en fazla şunu söyleyebiliyorum: Benim zamanımı çalmaya kimsenin hakkı olmamalı.
Bir konu hakkında anlaşılmayacak şekilde yazmak ve konuşmak yeni bir durum değil. Tarihimizin farklı dönemlerinde de görülen eski bir sorundur. Günümüzdeyse bu sorun, artarak ve farklı kılıklara bürünerek yaygınlaşmaya devam ediyor. Bunların bazısı kendisine ‘edebiyat ve sanat’ bazısı da ‘bilim ve teknoloji’ diyerek daha özel alanlara hitap ettiklerini ihsas ettiriyorlar. Fakat ilginçtir, bizim üzerinde durduğumuz anlatımları, ilgili sahanın mensupları da ya anlayamıyor ya da anlamakta zorlanıyor... Demek ki ortada bir sorun var.
Eğer söz ettiğimiz anlatımların sahiplerinin gayesi gerçekten anlaşılmamak ise anlatımı ‘sözcükleri doğru anlamda kullanma, düzgün cümle yapısı, bölümlerin iç bütünlüğü, tüm anlatımın bütünlüğü, doğru ve yeterli anlatım, gerekli noktalama…’ gibi konuları hiçe sayarak karman çorman yapmaları doğrudur. Fakat bu gaye, yazan ve konuşan için abesle iştigaldir. Çünkü anlamlı bir sözü olan herkes anlaşılmayı ister. Yüce Yaratan dahi sözünün anlaşılmasını istemiştir. Sözleri anlaşılsın diye, düzeyleri değişen akıl, bilgi ve düşünce sahipleri için aynı konuyu değişik örneklerle, açıklamalarla, kurgulu anlatımlarla tekrar tekrar anlatmıştır. Muradı anlaşılmak olan ‘yazar ve konuşmacı’ da Yüce Yaratıcı’nın söz söyleme yöntemlerini kendisi için örneklemelidir.
Tüm bu değerlendirmelerden hareketle şunu söyleyebiliriz: Öyleyse yazılı ve sözlü anlatım yapanların anlaşılmayacak şekilde yazmalarının ve konuşmalarının başka bazı örtük nedenleri olmalıdır. Çünkü -bile isteye- anlaşılmamak için yazmak ve konuşmak, doğal bir durum değil düzeltilmesi gereken bir yanlıştır. Karmaşık, düzensiz, kuralsız anlaşılmayacak yazılar yazmak ve konuşmalar yapmak bir maharet değil önemli bir sorundur.
Bu sorunu yaşadığını fark eden yazar ve konuşmacılarımızın kimilerinin ‘Yazılı ve Sözlü Anlatım’ çerçevesinde bir eğitimleri olmayabilir. Eğer böyle bir eğitim yoksa hemen bir ‘Yazılı ve Sözlü Anlatım’ dersine başlamaları ‘düzgün cümle kurma, yazılı ve sözlü ifadeyi geliştirme, telaffuz yanlışları, anlam ve anlatım bozukluğunu giderme, yazım yanlışları, noktalama…’ gibi konularda eksiklerini tamamlamaları, kendileri, okuyucuları, milli kültür ve medeniyetimiz için yararlı olur, diye düşünmekteyiz.
Evet, insan için dil önemlidir çünkü anlaşabilmek için dil gereklidir. Dilin anlaşmayı sağlayabilmesi için gelişmesi, gelişmesi için de doğru kullanılması zorunludur. Bu da son derece önemlidir. Neden? Çünkü dil kültürümüzün hem temeli hem aktarıcısı hem de bizzat kendisidir.