(Suda Yaşayan Çiçekler)
Bir cemre gibi düştün yüreğime
Soruyorum, o günden beri, doğru ne, yanlış ne
‘Doğru, iki nokta arasındaki en kısa çizgi’ öyle mi?
Sen bana hep önce reddetmeyi öğretmiştin ya
Ben alışkanlıkla şimdi bunu da reddediyorum
Şu gönlümün rahminde saklı kalmış şeyler var
Sen bilmezsin, köprünün yanındaki çatıda
Doğuya dönmüş güvercinler, her sabah seni bekler
Ben orada aşkın yazılmış son defterini buldum,
Adımı kaydetmeye bir kalem bulamadım.
Bunlarsa, uçamayıp on kartalın kanadına tutunurlar
İnsan arayan insandırlar, belki bulurlar
Sen şimdi: ‘Elindeki tek inci, bu çileye değer mi?’
Dersen, alnının çatından vururum seni
Anlarsın, insan katlandığına neden katlanır
Takvim yapraklarının âlimleri dinler mi seni
Bunlar toprağımızın şarkısını anlayabilir mi?
Biri kaçar gibi yapmış, sen kovalamış durmuşsun,
Okyanusları aş, dağları del, bu yol nereye çıkar
Kirlenmiş gözyaşların hangi günahı yıkar
Benim de söylenecek mavi sözlerim vardı
‘Her rengi sevme, her goncayı koklama’ dediler
Geç öğrendim, dikenlerin de açılmış çiçekleri varmış
Sarıldım orada yalnızlığa, dolaştım özgür, özgür
Sükûnet nerede, yüreğim yanardağ, gözlerim kömür
Şimdi gittiğim yerlere, kendimi götürmüyorum
İçimde saklıyorum, infilak etmemiş ağıtları
Rafa koydular beni, el yazma eserlerimi çaldılar
Diyorsun ki: ‘Ya sen verdin, ya da uyurken aldılar.’
Uydurma yine yalancı, onlar en yukarıdaydılar
Tutmasam, benim ellerimle kendini öldürecektin
Samimiyet testinden geçtiğin her şehirde
Aşınmış zamanların kiri, tozu üstündeyken
Tüm sesler sustuğunda, tüm sözler bittiğinde
Hüseynî makamı seni arıtabilir mi bilemem
Artık uyan bir seherde, suda yaşayan çiçekler gibi
Zorla tüm imkânları, çılgın hayaller kur
Gazze’de, on birinci bölüğün siperine ve bomba tepesine
Benden selamlar götür, toprak doldur cebine
Getir. Getir, bahçemi bulamazsan, koyuver kabrime