Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 20.06.2025
80 YIL BİTTİ ERNEST
Geçen gece karşıma bir video çıktı. Bir baba, enkaz altındaki çocuğunun ayaklarını tutuyordu. Kızının sadece ayakları dışarıda kalmıştı. Ağlamıyordu, gülmüyordu, sadece oradaydı. O anda Gazze bana sadece bir yer değil, bir çığlık oldu. Ve ben o çığlığı duydum. O günden beri içimde susturamadığım bir ses var. Her okuduğum haberde, her gördüğüm çocukta o sesi duyuyorum. Dedesinin kucağında bir başka çocuk gördüm yine bir haberde, adı Rim. Vurulmuş bir ceylan. Sanki Rim’in: “Beni unutma.” dediğini duyuyorum. İşte bu yüzden yazıyorum. Yazmazsam unutacağım, unutursam ihanet edeceğim. Benim de dedem, sık sık çocukken bana: "Allah seni her türlü kötülükten, kötülerden korusun" diye dua ederdi. O da Rim’in dedesi gibi dosdoğru ve tertemiz bir kişi olarak, belleğimde derin izler bırakarak yaşadı, göçüp gitti. Yalanı ve ihaneti hiç sevmezdi. O nedenle ben de Gazze’ye asla ihanet etmeyeceğim.
Vicdanı olan biri, dünyanın bir ucundaki acıyı kendi içinde hisseder. Yazan ise acıya ortak olur. Acıyı unutturmamak için yazan ise direnişe katılır. Biz, kelimeleri nurdan birer mermi gibi kullanmalıyız. Nurdan mermilerimiz ulaştığı yerde kim varsa onu uyandırmalı. Ernest, yazmanın bir kısmı yazdıkça kişiyi rahatlatan yazılardır; diğeri ise yazdıkça yaraları kanatan, öfkeyi bileyen, uyuyacak olanı uyutmayan, oturanı kaldıran, ayaktakini koşturan yazılardır. Bizim yazılarımız Ernest, bizi rahatlatıyorsa yazmamız amacına erişmemiştir.
İnsanlar “tarafsızlık” gibi ucuz bir duruşun ardına saklanıyorlar. Tarafsızlık yetersizleri, omurgasızları rahatlatır; vicdanı susturur. Taraf olmaksa rahatsız eder, uykuyu kaçırır. Birinin acısını kendi acın sayarsan, gecen ya da gündüzün huzurla geçemez. Ben tarafsızlığın getireceği ahmakça bir rahatlığı, sahip olduğum değerlerin yaşattığı huzursuzluğa tercih etmeyeceğim Ernest çünkü ben insanım. Ruhları çalınmış, kalpleri iğdiş edilmiş; kendi toplumuna, kendi kültürüne, batı hesabına oryantalist olanların çekip çevirdiği dünyamızda her birimiz ne kadar insan kalabileceğiz acaba? Acılar da bizi büyütüyormuş meğer.
Vereceği rahatsızlık yüzünden bazıları acıya bakmaz, en büyük acılara bile yokmuş gibi davranırlar. Hayatlarının tek amacı kendi hazları ve hazlarının kaynaklarını kaybetme korkularıdır. Onlar kaçmakla kurtulacağını sanan ahmaklardır. Bizim kitabımız Kur’an’da: ‘Nereye kaçıyorsunuz?’ (Tekvir 81/26) diye bir soru vardır Ernest, demek ki biz insanlarda zaman zaman nükseden bir her şeyden kaçmak isteği var. Bir başka ayetle de buna cevap verilir: ‘Öyleyse Allah’a kaçın’ (Zariyat 51/50). Evet, Allah’ın evreninde belki pek çok şeyden kaçabiliriz ancak Allah’tan nereye kaçabiliriz ki? İçi cehennem olanın dünyası nasıl cennet olur? İçi tufan olan hangi gemiye binse kurtulabilir? İçinde kasırgalar kopanların başı taşlardan nasıl emin olabilir? Ya içi Gazze olanın Ernest? İçi Gazze olanın ruhu ne durumdadır, kalbi ne durumdadır, gönlü ne durumdadır, düşünebiliyor musun? İçi Gazze olanın yarası düşünemeyeceğimiz kadar derindir. İçi Gazze olanın gönlü anlayamayacağımız kadar kırılmıştır. İçi Gazze olanın ruhu zindandan zindana sürüklenirken özgürlük türkülerini ancak kendi içinden söyleyebilir. Herkesin bir Gazze’si var, kimimizin Gazze’si çocukluğu, kimimizin susmuş annesi, kimimizin yerini dolduramayan babası, kimimizin unuttuğu vicdanı… Farkında mısın, hepimiz birer Gazze’yiz.
İnsan kalmayı başarabilenler için Gazze sadece bir şehir değildir artık, bir semboldür. “Gazze, insanlığın aynasıdır”. Biz Gazze aynasında ne kadar insan kaldığımızı göreceğiz. O aynaya kendi başına bakarken kimseye yalan söyleyemezsin çünkü orada kan gözyaşıyla karışık akar. Çünkü orada Gazze’nin kardeş bildiklerinin sessizliği ve ilgisizliği ölüm kadar ağırdır, demeyeceğim Ernest, ölümden bile ağırdır, ölümden bile zordur. Biz yok saymakla bu acı yok olabilir mi? ‘Ruhumuzla, kanımızla Aksa için fedayız!’ sözü, neden yalnızca Gazzelilerin ispatladığı bir söz oldu? ‘Ümmet bir, Kudüs hür!’ sözü neden hep bir slogan olarak kalıyor? Gazze pili bitmek üzere olan bir ışık kaynağı gibi artık. Bu konuda son söz ve son iş nedir? Bu konuda son söz, son iş kime düşer. Kendini özgür sanan kölelerin kesesinin bağlı olduğu yere, kalbi ve aklı da bağlı oluyormuş. Ancak bazı kölelerin kesesinin bağlı olmadığı yerlere de kalbi ve aklı görünmez zincirlerle bağlı oluyormuş. Biz hepimiz anlam bulamamış köleliğin bedelini ödüyoruz.
Ben yine en derinimde hissettiğim derin bir acıyla kendi içimdeki mağarama sığındım Ernest. Burada Rabbimin lütuflarını beklemekteyim, o yardımın geleceğinden umutluyum hatta eminim. Çünkü Madleen adlı bir dua uçtu göklere. Sonra Cezayir, Fas, Tunus ve Libya’dan yola çıkan özgür ruhlar, Mısır’a doğru akmaya başladı. Sonra da bu konvoy, tüm dünyadan Mısır’a gelen vicdan sahipleri ile birleşerek Gazze sınırına yürüyecek! Bu ne kutlu bir yürüyüş! Ve… ve sonunda… Eskişehir'den bir büyük vicdan, yanına aldığı ‘sembolik’ bir paket un ve bayrağımızla birlikte Filistin’e kadar yürümeye başladı. Yanına katılacak yoldaşları bekliyor. Bu ne kutlu bir yürüyüş! Bugün yürünmesi gereken yol budur ey yola düşmesi gerekenler!
- Ernest, söylediklerimin hepsini yazdın mı? -Yazdım. - Ama Ernest, sen buraya başka şeyler de yazmışsın yine. – Evet efendim, ben sizin kitabınız Kur’an’dan ‘Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer, gerçekten inanmışsanız, üstün olan sizsiniz.’ (Âl-i İmran 3/139) ayetini yazdım, acaba Müslümanlar bu ayete iman ediyorlar mı? – Bilmem, iman ettiklerini iddia ediyorlar. Ama ben sana bu ayeti yaz demedim ki. - Evet efendim, biliyorum ancak yazının sonuna ben de bunu eklemek istedim. - … o yine sessizce gülümseyip başını eğdi, umutla gülümsemek istedi. - Onlar için kıyametin zili çaldı, 80 yıl bitti Ernest, dedi.
(Devam edecek.)