Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 01.10.2021
EMRULLAH BEYİN KABUK DEĞİŞİMİ
40 yaşına girmişti. Uzun süre düşündükten sonra bazı sonuçlara ulaştı. O günden sonra ön tarafı dökülmüş saçlarına ve çenesinin iki tarafı biraz ağarmış sakalına uzun bir süre dokunmadı. Belli bir uzunluğa gelince yeni bir berbere gitti ve istediği tarifi verdi. Berber ensedeki saçlarının bir kısmını kısa kesti üstte kalanların boyunu düzeltip Emrullah Bey’in getirdiği lastik tokayla saçlarını topladı ve ince kıvrım tel tacı da taktı. Sakalını bıyık ve çene altını bırakarak keçisakalı veya top sakala denilen bir şekilde kestirdi. Oradan çıkınca az ilerideki kuyumcuya gitti, sağ kulağına iki delik açtırıp birine parlayan diğerine metal iki minik top küpe taktırdı; sol kulağına tek delip açtırıp ona da bir halka küpe taktırdı. Çıktı, diz altına uzanan bir şort ve onun altına giyebileceği bir ayakkabı aldı ve son olarak her modelde başörtüsü satan bir eşarp mağazasına girdi ve tezgâhın gerisindeki kadına: ‘Fular var mı?’ dedi. Tezgâha konulan fularlardan farklı renkte ve modelde birkaç tane alarak evine döndü.
Bu arada Emrullah beyin adını değiştirmek için bir mahkeme işi de oldu. Emrullah Deveci olan ad ve soyadını Emre Eryılmaz olarak değiştirdi.
Başkentteki bir üniversitenin bir fakültesinde öğretim görevlisiydi. Uzun yıllardır burada çalışıyordu. Yaz tatilinde de ara ara okula gidip gelmişti. Meslektaşları onun şortlu halini ve onu tamamlamaya çalışan davranışlarını görünce çok şaşırmışlardı. Onun büyük bir merakla asıl beklediği öğrencilerin tavır davranışlarıydı, en çok da okulun en havalı kızlarından biri olan ve çok beğendiği öğrencisi Seçil’in davranışlarıydı. Onunla evlilik hayalleri kuruyordu kendi kendine. Seçil! Rüya gibi, düş gibi, rüzgâr gibi, ulaşılması dokunulması zor bulutlar gibi, güneş gibi…
Emre Eryılmaz, okulların açıldığı hafta, evde özene bezene kendini hazırladı ve aynaya uzun uzun baktı. Bağlı saçı, alnının sağına kıvrımlı olarak düşürdüğü ince bir zülfü, başındaki tacı, top sakalı, şortu ve en önemlisi boynuna bağlayıp hafif bir fiyonk yapmaya çalıştığı fularıyla hazırlığını tamamlamış, görüntüsünü beğenmişti. Kendisini çok iyi, çok bilgili, çok aydın, çok entel, çok çağdaş, çok başka hissediyordu. Bir de piposu olması gerektiğini düşünmüştü; onu da almış, kullanmaya çalışmış ancak kendisini çok öksürttüğü için aksesuarları arasına dâhil edememişti.
Fakülteye geldiğinde, eski öğrencileri onu görünce oldukları yerde bakakaldılar, ne diyeceklerini bilemediler. Yeni adıyla Emre Bey’in gözleri Seçil’i arıyordu. Seçil de o kalabalık içinde öğrenciler arasındaydı; yanındaki arkadaşıyla onu görmüşler ve hemen bakışıp başlarını eğip sırtlarını dönmüşlerdi. Ancak arkadan bile birbirleriyle konuşarak güldükleri anlaşılıyordu. Adını değiştirdiğini henüz bilmedikleri Emrullah hocanın bacağının yarısına kadar çıkan çorabının rengiyle ayakkabısından söz ediyor, biçimsiz kıllı bacaklarını bu şekilde ortaya koymanın ne anlamı olduğundan söz ediyor, bu duruma anlam veremiyor ve eğleniyorlardı. Emre Bey, sanki bu ikisinin ne dediğini duyuyormuş gibi tahmin etti, çok bozuldu; hiç böyle bir tepki beklemiyordu, o tüm bunları hep onun kendisini beğeneceği hayaliyle yapmıştı.
Emrullah Bey, Seçil’in kendisine ilgi duymayacağını anladı. Ona da arkadaşlarına da öfke doluydu ancak konumu gereği bunu asla açık etmedi. Yeni adıyla Emre Eryılmaz, ona karşı olan duygularını küllendirmek zorunda kalacağını anlamıştı. Buna karar verdi ancak Seçil, çok çalışmasına rağmen üç yıl Emre Bey’in dersinden sınıfı geçemedi. Çok başarısız öğrenciler bile bir şekilde sınıfı geçtikleri halde Seçil’in sürekli sınıfta kalmasının nedenini kimse anlamadı.
SEÇİL, BİR ÇİFT GÖZÜN PEŞİNDE
Okulu yeni bitirmiş, girdiği sınavı yüksek puanla kazanmış ve yeni atanmıştı. Büyük hayalleri, istekleri, projeleri vardı. O sırada karşılaştı o bir çift gözle. Kendisinden çok farklıydı, hayalleri, istekleri, projeleri çok başkaydı. Seçenek çok değildi ya onunla kendisinin tüm hayallerinden vazgeçerek onun hayalleri doğrultusunda bir birliktelik olabilirdi ya da onsuz kendi hayalleri peşinde… Uzun zaman düşündü, sonunda kendi hayallerinden, isteklerinden vazgeçti ve o bir çift gözün peşine takıldı gitti. O zamanlar bilmiyordu, bu yaptığının gerçekte kendinden vaz geçmek ve başkası olmak demek olduğunu. Bunu şimdi öğrendiğini düşünüyor. Şimdi bilmediği ise şu: Gerçekte hiç kimse bir başkası da olamaz; bu durum ancak kendini yok saymak, yok etmek, erkenden öldürmek ve yıllarca gömülmeyi beklemektir.
EMRE ERYILMAZ- BIYIK ALTINDAN GÜLÜMSEMEK
Telefona mesaj gelmişti, açmadan telefonun üstünden çekerek okudu, mesajda şöyle yazıyordu: ‘Ayla’cığım, ne var ne yok oralarda, her şey yolunda mı? Madrid’den sevgiler.’ Güldü Ayla ve kendi kendine dedi ki: ‘Senin mesajını üç gün görmeyeyim bakalım ne yapacaksın?’
Ayla ile aynı iş yerinde çalışan ve karşılaştıklarında ya kendisini görmezden gelip konuşmayan ya da üstten bir tavırla konuşmayı tercih eden Emre Bey, nedense durduk yerde şimdi ona mesaj gönderiyordu. Emre Bey’in ‘ne var ne yok oralarda’ sorusunu soracağı son kişi bile Ayla değildi. Asıl mesaj: ‘Madrid’den sevgiler’ kısmıydı. Ayla, onun, nerede tatil yaptığını herkese duyurmak isteğinin dayanılmaz baskısıyla bu mesajı herkese gönderdiğini biliyordu. Bıyık altından gülümsedi. ‘Madrid’den sevgiler’ öyle mi diye düşündü ve gülümsemesini tutamayarak sesli gülmeye başladı.