Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 29.04.2023
Konuşmak, insanların ortak anlamlar verdikleri sözcüklerle iletişim kurarak anlaşma yoludur. Sözcüklerin anlamını bilmek ve bunları cümle içerisinde yerli yerinde kullanabilmek hem bir eğitim ve bilinç hem de zekâ ve akıl işidir. Çünkü zekâ ve aklın sınırları da ancak konuşmayla ortaya çıkar. Bu nedenle ömrü oldukça her insanın anlamını bildiği ve konuşurken kullanabildiği sözcük sayısını artırmak için bir çabasının olması yararlıdır. Böyle bir çaba olmadığında, birkaç yüz sözcükle zorunlu durumların gerektirdiği kadar konuşup anlaşmaya çalışan fakat gerçekte anlaşamayan kişilerden oluşan bir toplum ortaya çıkar.
Düşünmek, insanı diğer canlılardan ayırıp üstünleştiren en önemli özelliği ve yeteneğidir. İnsanlar, bildikleri sözcükler aracılığıyla düşünebilirler. Düşünme yoluyla insanlar, pek çok konuda bir sonuca ulaşabilir, bir karar verebilir, bir seçim yapabilirler. Seçenekler arasından kişinin kendisine göre ‘iyi-doğru-uygun-güzel-yararlı-gerekli’ olanı belirleyebilmesi, iyi bir düşünme/akletme sürecini gerektirir. Bu sürecin sağlam ve doğru olabilmesini sağlayan sağlam ve doğru bir düşünme yetisi de ancak sözcüklerin oluşturduğu anlam aracılığıyla mümkün olur.
Konuşma ve düşünme engelliliği, dil çoraklığının sonucudur. Nasıl ki çorak topraklarda değerli bitkiler yetişemezse dil çoraklığı da büyük düşünürlerin/beyinlerin yetişmesini sağlayamaz. Fiziksel pek çok engelin -az çok- çözümü bulunabildiği halde ‘konuşma ve düşünme engelli’ kişiler, kendileri durumlarının farkına varıp özel bir uğraş içine girmedikçe bu sorunun giderilmesi mümkün olmamaktadır. Düşünme ve konuşma engeli olduğunun farkında bile olmayan kişilerin ise zorda kaldıklarında yardımlarına yetişen bir sözcük vardır: ‘AYNEN’.
‘Aynen’ sözcüğün kökü olan عين: ayn: 1. göz, 2. göze, pınar, 3. seçkin kimse, 4. bir şeyin ta kendisi, 5. İslam hukukunda maddi değeri olan nesne, mal; عينى: aynî: maddi, gözle görülür nitelikte, hukukta malın bizzat kendisi", 6. Arap alfabesinde bir harf anlamlarında kullanılmaktadır. Arapçadan dilimize geçen bu sözcük, İbranice ˁayin עין "göz" ve Akatça aynı anlama gelen īnu sözcüğü ile eş kökenlidir. AYNEN ise عیناً: zarf. Olduğu gibi, hiçbir değişiklik olmadan, aynıyla, tıpkısı, tamamı, aynı olarak anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamdan hareketle dilimizde, nesnelerin görüntüsünü veren, ışığı yansıtan, cilalı ve arkası sırlı camlara da ‘ayna’ adı verilmiştir. Ancak bu görüntüde bir yön değişimi vardır; sağ, sol görünür. Bu da hiçbir görüntünün gerçeğinin yerini tutamayacağı konusunda önemli bir ayrıntıdır.
Sözcük dağarcığı yetersizliği nedeniyle ‘AYNEN’ sözcüğünün son zamanlardaki yoğun kullanımı, ‘dil zevkine’ sahip kişileri her duyduklarında üzmektedir. Çünkü ‘aynen’ sözcüğü şu anda olduğu gibi yoğun şekilde kullanılmaya başlanmışsa dilin anlatım gücü o kişilere verilmemiş, onlar da bu gücü edinmemişler demektir. Bunun sonucu olarak da bu kişiler gündelik konuşmalarda, önemli konularda hatta mesajlaşmalarda bile ‘AYNEN’ sözcüğünü kullanır olmuşlardır. Çünkü insanlar, sözcükleri sayısınca düşünebilir, konuşabilir, anlayabilir, anlatabilir, anlaşabilirler. İnsanın dil coğrafyası, bildiği ve kullanabildiği sözcükler kadardır. Bu coğrafya ne kadar geniş olursa insan düşüncesinin özgürlük alanı da o kadar geniş olur.
Sözcük dağarcığı yetersizliği şu iki şekilde söz konusudur: a-) Konuşanın sözcük yetersizliği: Bu durumda insanlar duygu ve düşüncelerini ortaya koymakta yetersiz kalırlar. b-) Dinleyenin sözcük yetersizliği: Bu durumda ise insanlar konuşanı ve konuşulanı anlamakta zorlanırlar. Konuşana ve dinleyene ait her iki yetersizlik de yeni sorunlar doğuran bir iletişim sorunudur. Çünkü her iki durum da insanlar arasında gerçek bir iletişim ve etkileşim söz konusu olmaz. Mevcut durum ancak dijital ortamlar yoluyla gelen bilgi ve mesajlara maruz kalmak gibi tek taraflı bir ileti ve etkiye maruz kalmaktır. İletişim ancak konuşan ve dinleyenin ortak bir anlam düzleminde buluşabilmesi ve karşılıklı olarak ‘etkileşim’ içinde olmasıyla mümkün olur.
‘Aynen’ sözcüğünü sürekli kullanalar, yeterli sözcük birikimine sahip değillerse kurdukları cümleler yarım kalır, çok az sözcükle konuşup anlaşmaya çalışırlar. O kadar ki bir süre sonra kendi düşüncelerini dahi ortaya koyamayacak duruma gelirler. İşte bu durumlarda ‘aynen’ sözü arzı endam eder. Bu duruma gelen kişiler, bu sözü söyleyerek konuşulan konuya dâhil olduklarını sanırlar. Oysa konuşma sırasında, bir taraf sürekli ‘aynen’ diyorsa orada iki kişi konuşmuyor; biri, diğerinin her dediğine kafa sallıyordur. Eğer yapılan bir ‘söylev’ değilse bu bir konuşma değildir çünkü ‘konuşmak’ sözcüğünün kökü olan ‘konuş’ ‘işteş’ bir fiildir, en az iki taraf gerektirir.
Güzel ve düzgün konuşmanın önemine inananlar, ‘aynen’ diyerek konuşmaktan rahatsızlık duyar ve fark ettikleri anda bu durumu gidermek için çaba içerisine girerler. Eğer bir kişi, konuşması bu durumda olduğu halde bu durumdan rahatsızlık duymuyorsa bu daha da kötüdür. Çünkü bu kişi hem konuşmak konusunda bilgisizdir hem bilgisizliğini bilmemektedir hem de kendisinin yeterli ve doğru konuştuğunu düşünmektedir. İnsan, kendi gerçeğini bilmiyorsa neyi bilmiş sayılabilir ki?
Konuşma sorunu nedenleri çok olmakla birlikte bunlardan birkaçına işaret etmek yararlı olacaktır: 1-) Kendi dilini doğru ve yeterli şekilde öğrenmemek/öğretmemek. 2-) Yabancı dil eğitimini yanlış almak/vermek. 3-) Güncel kullanım için gerekli yeni sözcükleri dilin kök ve eklerinden doğru şekilde türetmemek. 4-) Yabancı bir dilde eğitim vermek/almak 5-) Yabancı sözcük kullanarak kendisini daha bilgili sanmak … (Bu nedenlerin açıklanması ve örneklenmesi yazıyı çok uzattığından o kısımları çıkararak yalnızca bu nedenlerden birkaçını belirtmekle yetindik. Son maddede belirttiğimiz ‘Yabancı sözcük kullanarak kendisini bilgili sanmak’ hastalığı ise geçmişte de vardı, bugün de var. Bu yanlışın yüzlerce örneği olmakla birlikte bu duruma, bu ülkedeki herkesin bildiği ‘gece’ yerine, sanki bir anlam zenginliği oluşturuyormuş gibi Farsça ‘şeb’ veya Arapça ‘leyl’ sözcüğünün kullanılması örnek verilebilir. ‘Düğün gecesi’ yerine ‘şeb-i arus’ diyerek Farsça+Arapça iki kelimeden Fars dili kuralına göre tamlama yaparak kullanmak, dilde zenginleşme değil, Türkçe sözcüklerin kenara itilmesidir. Bu ülkede ‘düğün gecesi’ denilince büyük-küçük herkes bilir ama her yıl bir nedenle dillendirilmesine rağmen ‘şeb-i arus’ denilince bu tamlamayı kaç gencin bilmesi beklenebilir? Yabancı ve anlamı bilinmeyen sözcüklerle konuşmaya gerek var mıdır? Varsa nedir?)
İyi bir sözcük dağarcığı, yeterli ve doğru iletişim için zorunludur. Bu da isteyen ve çalışan herkesin sahip olabileceği bir zenginliktir. Sözcük dağarcığını güçlendirmek için öneriler:
- Dize, beyit, kıta, şiir ezberlemeye çalışınız.
- Atasözü, deyim, özlü söz ezberlemeye çalışınız.
- Her gün birkaç yeni sözcüğün anlamını yazarak öğreniniz.
- Anlamını öğrendiğiniz yeni sözcükleri konuşurken kullanınız.
- Hoşa giden fıkralardan ve kıssalardan öğrenip uygun ortamlarda anlatınız.
- Tam cümle kurarak konuşmaya çalışınız.
- Okuduğunuz kitap, dergi vb. ne varsa ilginizi çeken yerleri uygun bir deftere not alınız.
- Okuduğunuz kitapları, başkalarına anlatacak biçimde ‘sunum’ olarak hazırlayınız ve uygun ortamlar oluştuğunda veya kendiniz uygun ortamlar oluşturarak anlatınız.
- Duygu ve düşüncelerinizi yazdığınız bir defter edininiz.
- Günlük tutunuz.
- Anılarınızdan hoşunuza gidenleri veya önemli gördüklerinizi yazınız.
- Bir konu belirleyip o konuda araştırma yaparak bir yazı hazırlamaya çalışınız.
- Yarısına kadar okuduğunuz bir öykünün sonrasını yazmayı deneyiniz.
- Her zaman düzeyinizin az daha üzerinde kitaplar okumaya çalışınız.
- Güzel konuşan kişilerin konuşmalarını dinleyiniz.
- Konuşma sanatı konulu kitaplardan da yararlanınız.
- Konuşurken ‘AYNEN’ dememeye çalışınız. Karşınızdaki kişiyle aynı düşünüyorsanız bile bu düşünceyi kendi sözcüklerinizle ifade edin.
- Mümkün olan her gün en az 30 dakika sesli okuma yapınız.
Burada saydıklarımızdan hiç olmazsa bir bölümü yapıldığı takdirde, konuşma yeteneğini geliştirip kullanamayan kişilerin yardım çığlığı olan ‘AYNEN’ sözcüğünün dilden yok olup gittiği görülecektir. Bu da kişinin dilini, duygu ve düşüncelerini ortaya koyacak düzeyde öğrendiğini gösterir. Zaten bu düzeye gelen bir kişi, bu tür çalışmaların tadına varacak ve ara vermeden devam edecektir.