Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 20.05.2021
Yiğit kadın ve erkeklerin özelliklerinden söz etmek gerektiğinde önce hayatın hangi devresinin ‘Yiğitlik Dönemi’ olarak adlandırılabileceğini belirlemek gerekir. Yiğitlik dönemi (dipnotta ayrıntılarını vereceğimiz) hayatın evrelerinden üç dönemi kapsar. Bunlar: ‘22-30 yaş: Delikanlılık dönemi, 31-40 yaş: Gençlik dönemi, 41-63 yaş: Olgunluk dönemi’ adlarını verdiğimiz üç dönemdir. Bu dönemler -büyüklerimizin tanımıyla- kişilerin atınca vurduğu, kalkınca koştuğu, dileyince yaptığı, el atınca tuttuğu, bedensel ve ruhsal açıdan (genellikle) en iyi olduğu dönemlerdir. İşte bu nedenle 22-63 yaş arası olan bu üç döneme ‘Yiğitlik Dönemi’ adını verdik.
YİĞİT KADIN VE ERKEKLERİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Büyüklerine saygılıdırlar, asla saygısızlık etmezler.
Küçüklerine karşı şefkatli, merhametli, koruyucudurlar.
Ev halkına ve genişleyen aile çevrelerine karşı üstlerine düşenleri yaparlar; hoş görülü ve yardımcıdırlar.
Yeterince ve gerektiği kadar konuşurlar, lavgar değildirler.
Güçsüzlere kol kanat germeye, destek olmaya çalışırlar; vurdumduymaz değildirler.
Yoksula destek olmaya çalışırlar. Kendi mallarındaki yoksulların hakkını vermeyerek haram yemez, doğrudan ve dolaylı hırsızlık yapmazlar.
Bulundukları topluluklarda yapıcı ve olumlu bir kişi olarak bulunurlar. Bozguncu ve sürekli her işe ve her söze muhalif kişiler değildirler.
Varlıkları hiç kimseye yük değildir. Bulundukları yere yük olmaz bulundukları yerden yük alır, yükü paylaşırlar.
İletişimde bulundukları kişilere karşı saygılı ve merhametlidirler, onları anlamaya çalışırlar. Bana ne, diyen bir sorumsuz değildirler.
İnsanların gönüllerini yapmaya, gönüllerini almaya çalışırlar. Gönüller kıran ve insanları inciten değildirler.
Bilgi, görgü, kültür ve eğitimlerini artırmaya çalışırlar. Hayatlarını adım adım ilerletmeye, değiştirmeye çalışırlar. Yerinde sayan, hep patinaj yapan yalnızca kuru gürültü çıkaran birileri değildirler.
Sorumluluklarının sıralamasını doğru yaparlar ve üstlerine düşeni sırasıyla doğru yapmaya çalışırlar. Çocuğuna merhametsiz arabasına âşık, eşine sevgisiz işine tapan, anne-babasına saygısız arkadaşlarına iyi dost olma gibi ilişki bozukluğu yaşamazlar.
Oturdukları, çalıştıkları, bulundukları her yerde selamlaşmaya, tanışmaya, ilişki kurmaya önem verirler. İnsanın ruhunun, kalbinin, gönlünün de iletişim yoluyla alış veriş yaptığını bilirler. Bu nedenle asosyal değildirler, olmamaya çalışırlar.
İnsanların yanlış ve eksiklerine kızmak yerine muhatap olabildikleriyle konuşarak veya başka yöntemlerle bunları gidermeye çalışırlar. İnsanlardaki yanlış ve eksiklerin ilgili konulardaki eğitim eksikliğinden olduğunu bilirler. Bilirler ki: Doğru bilgi olmadan doğru davranış mümkün değildir. Bu nedenle suçludan çok suça, kişiden çok yanlışa kızarlar. Bu nedenle kişilerden önce yanlışları ortaya çıkaran durumları değerlendirir, ellerinden gelen ne varsa onu yapmaya çalışırlar.
Günlük, haftalık, aylık, yıllık kazançlarından ‘başkalarının hakkını’ sürekli ayırırlar. Vermek için başkasının veya kendisinin görüşüne göre belirlenen zenginlik seviyesine ulaşmayı ve senede bir kez gelecek bir günü de beklemezler.
Bir toplulukla yapılabilecek işlerde öne geçerek sorumluluğu alır ve paylaşırlar. ‘Her işi başkası yapsın ben seyredeyim, olmazsa eleştiririm.’ ya da ‘Son söz benim olsun, ben söyleyeyim herkes yapsın.’ gibi marazlı bir düşünce ve tavra sahip değillerdir.
Bireysel, ailevi, toplumsal tüm ilişkilerinde ‘danışma’ mekanizmasını kullanırlar. Danışmanın, akılları toplayıp birleştirerek üstün akıl oluşturmak olduğunu bilirler.
Kendi eksik ve yanlışlarına odaklı olduklarından başkalarının sıradan eksik ve yanlışlarını hoş görür ve örterek düzeltmeye çalışırlar. Kendilerinden başka herkesin yanlışlarını sayıp duran bir tellal değildirler.
Kendi kendilerini daha iyi duruma getirmek için ‘Daha iyi, olgun, erdemli bir kişi’ olma doğrultusundaki çabaları süreklidir. Yıllar geçtiği halde aynı yanlış ve eksiklerle yaşamaya devam etmek istemezler.
İnsanlara zengin-yoksul, güçlü-güçsüz, makamlı-makamsız ayrımı yapmadan hep gönül alıcı, kibar ve nazik davranırlar. Davranışlarının kendilerini ortaya koyduğunu bildiklerinden muhataplarının layık olduğu davranış yerine kendilerine layık gördükleri davranışları sergiler ve genel olarak kimseye kaba ve sert davranmazlar.
Kendilerini kusursuz görmezler. Her yaratılanın eksik ve yanlışları olacağını baştan bilir, kabul ederler. Bu nedenle kendi sorunlu özelliklerini belirler, huylarının hepsini güzelleştirmeye uğraşırlar.
Dış görünüşlerini saç baş, el ayak, kılık kıyafet bakımından imkânları ölçüsünde temiz ve düzgün tutmaya; ter, kir, kötü kokulardan arınmış olmaya dikkat ederler.
Güçleri oranında kendi kendilerine sahip olmaya ve kendilerini ancak Yaratıcıya teslim etmeye çalışır; herhangi bir kişi, varlık ve durumun kendilerine sahip olmasına izin vermezler/vermemeye çalışırlar.
Değerli olanın insan olduğunu, insanların sahip oldukları imkânların kişiyi değerli kılamayacağını, herkesin kendi imkânlarıyla kendi yolunu yürüyeceğini bilirler. Bu nedenle insanların elinde olanları kıskanmaz ve bunlara göz dikmezler.
Bireysel istekleri nedeniyle kimseye düşman değildirler. Nedensiz düşmanlıkları da yoktur. Sevgileri değerli ve anlamlı, düşmanlıkları da dengelidir.
Doğaya son derece saygılıdırlar. Çevrelerini temiz tutarlar. Bulundukları her yeri, gölgesinde oturmayacak, meyvesinden yemeyecek bile olsalar ağaçlandırmaya, yeşillendirmeye, güzelleştirmeye çalışırlar. Çünkü onlar bir eylemi yaptıkları anda karşılığını hemen aldıklarını bilirler.
Hayvanlara karşı merhametli ve koruyucudurlar. Bitki ve hayvanların varlıklarını ve nesillerini sağlıklı ve doğal yöntemle sürdürmesinin önüne geçmez, doğal dengeye saygı gösterirler. Bitki ve hayvanı kısırlaştırarak doğal üremenin engellenmesinin tüm hayatı olumsuz etkileyecek bir yanlış olduğunu bilirler.
Bu kişilerin başka kadınlara bakışları ‘anneleri, kız kardeşleri veya kızları’ üzerinden; başka erkeklere bakışları ‘babaları, erkek kardeşleri veya oğulları’ üzerindendir. Muhataplarına karşı saygılı, dengeli ve seviyelidirler. Toplumsal ilişkileri, cinsiyet üzerinden ve cinsel öncelikli değildir.
Bu kişiler, kendilerini iyi hissetmek için başkalarını sözle, tavırla, davranışla aşağılamak, küçük düşürmek, utandırmak gibi gerçekte derin bir aşağılık duygusunun dışa vurumu olan söz, tavır, davranışlardan uzaktırlar. Bunlar, kendilerini iyi hissetmek için başkalarına değil kendilerine bakmayı ve kendilerini değerlendirmeyi gerekli görürler.
İşlerinin doğru, kazançlarının temiz olmasına son derece dikkat ederler. Haramın çekiciliğine karşı kendilerini korumaya çalışırlar.
İstenmeden iyilik etmek en büyük zevkleridir. Yaptıkları iyiliğin çoğunu da saklamaya özen gösterirler.
İyi ve kötü günlerinde yakınlarının, dostlarının ve arkadaşlarının yanlarında olurlar.
Yalandan kesinlikle uzak dururlar. Dosdoğrudurlar.
Alçak gönüllü olmaya önem verir, hiç kimseye tepeden bakmazlar.
Her iyilik için teşekkür eder, her yanlışlarında -karşılarındaki büyük küçük kim olursa olsun- özür dilerler. Konuştuklarında, söz ağızlarından çıktığı için söyledikleri her sözü ‘verilmiş söz’ sayarlar ve -anlamlı bir engel olmadığı sürece- yerine getirmeye çalışırlar.
Kendileriyle barışık olmanın bir sonucu olarak iyi-kötü durumlarda dahi kolay gülümserler, asık ve azgın suratlı değildirler.
İnançlarını düzeltmek, yaşamlarını biçimlendiren ilkeleri sağlamlaştırmak, kendi düzeylerini ortaya koymanın en önemli yöntemi olan davranışlarını erdemli kılmak için sürekli uğraşırlar.
Ölüm korkusunu ve tüm diğer korkuları Allah sevgisi içinde küçültür, bu nedenle hayatın hesabını verme konusunda kaygıları olsa bile yine de bu anlamda rahat yaşarlar. Ölümsüzlük olmadığını bildiklerinden kötü hayat yerine iyi bir ölümü daha güzel bulurlar.
Yaratan’ın her iş ve duruma hâkim, müdahil ve tanık olduğunu bilerek kendilerini rahatlatır, korkularını dengede tutmaya çalışırlar. Korkulacak durumları içlerinde büyüterek bunların tutsağı olmamaya çalışırlar. Korkusuzdurlar.
Yaşadıkları yerin sınanma yeri olan dünya, yaşadıkları hayatın da sınanma süreci olan bir dönem olduğunu bilirler. Bu nedenle yaşamakta oldukları sıkıntıları gözlerinde büyütmeden dengelice yaşamaya çalışırlar. Herkesin benzerini yaşamakta olduğu sorunlar için kendilerininki daha ağır ve zormuş gibi bunları herkesin gözüne sokarak ‘ilgi ve yardım seferberliği’ istemez, beklemezler.
Ömrü aşan istekleri gereksiz görür, yapabileceklerine odaklanırlar. Her kuşağın bu dünyadan kendi sınanmasını yaşayarak gideceğini bildiklerinden torunları ve hatta torunların torunları için birikim yapmaya çalışmazlar.
Dünyanın sonsuz hayatın kazanıldığı yer, dünya hayatının sonsuz hayatın kazanıldığı dönem olduğunu bildiklerinden bunlara çok önem verir, dünya hayatını tek kullanımlık bir sınav süresi görürler. Dünyayı çöplük, dünya hayatını ‘oyun ve eğlence’ (En’am:32; Ankebut:64) görmenin dünyaya ve hayata müşrik bakış açısıyla bakanların bir özelliği olduğunu bilirler. Varlık içinde ‘oyun ve eğlence’ (Enbiya: 16, 17) olan hiçbir şey yaratılmadığının bilincindedirler. Tersi düşüncenin İslam’a ait olmadığını, asırlar sonra İslam’a bulaşan pisliklerden olduğunu bilirler.
Ülkelerinin, toplumlarının, devletlerinin, yaşadıkları her ortamın daha iyi olması için çalışır, emek verirler. Her toplumda yaşanabilecek olumsuzluklar nedeniyle ülkelerinden kaçıp giderek başkalarının binlerce emek vererek oluşturdukları güzelliklere emeksiz sahip olmayı istemez, ummazlar. Ülkede ve toplumda, gereken çalışmalar özverili biçimde yapıldığında, her yanlışın doğrultulacağına, her eksiğin tamamlanacağına, her kötülüğün iyileştirileceğine gönülden inanırlar. Bu anlamda kendilerinin üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilincinde olarak davranırlar.
---
DİPNOT: ‘Yaratılan kişiler eğer yaşarlarsa şu aşamalardan geçerek süreyi tamamlarlar:
…-0: Yaratılış dönemi
0-2 yaş: Bebeklik dönemi
3-7 yaş: 1. Çocukluk dönemi
8-11 yaş: 2. Çocukluk dönemi
12-14 yaş: 1. Ergenlik dönemi
15-21 yaş: 2. Ergenlik dönemi
22-28 yaş: Uzayan ergenlik dönemi
22-30 yaş: Delikanlılık dönemi
31-40 yaş: Gençlik dönemi
41-63 yaş: Olgunluk dönemi
22-63 yaş: Yiğitlik dönemi
64- … yaş: Bilgelik dönemi
…-…: Yaşlılık dönemi/ Kocalık dönemi
…-…: Uzayan ileri yaş dönemi/Bunama dönemi
Tüm bu dönemlerin başlama ve bitişi, kişilerin yaşam koşullarına göre değişebilir.
(Alıntı: Ergenlik Dönemi, Ayten Durmuş)