Ayten DURMUŞ, Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2018/58)
(Bir Tefekkür Denemesi)
Bilindiği gibi Hz. Musa Peygamber’in hayatı, tabileri ve karşıtları sebebiyle yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar, kitabımız Kur’an-ı Kerim’de en çok anlatılan hususların/kıssaların başında gelir. Bu, aynı zamanda şu demektir: Bu kıssadan alacağımız çok dersler var.
Bu yazımızda, bu uzun kıssada söz edilen bir ‘asa’, ana konuyu teşkil edecektir. Kıssa boyunca varlığından söz edilen ve her söz edildiğinde, niteliği farklı bir kelime ile ifade edilen asanın beş ayrı yerde kullanımı üzerinde durulacaktır.
Birinci Merhale
Asa Nedir?
Kitabımız, bizler, asırlar sonra kerameti bir sopada aramayalım diye, asa ile ilgili bilgiyi şöyle verir:
‘Taha Suresi 20:17. ‘Ey Musa! Şu sağ elindeki nedir? 18. Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm. 19. Allah: Onu yere at ey Musa, dedi. 20. Musa da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan (hayyetun tes’â) olmuş! 21. Allah, şöyle dedi: Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz.’. Burada seçilmişliğini, vahyi dinlemesi gerektiğini (20/13) ve tebliğle görevlendirildiğini öğreniyor.
Bu tecrübe genç Musa’yı peygamberliğe hazırlama aşamasıdır. Mısır’dan çıkarken korktuğu gibi Mısır’a dönerken de ateş bulmak için gittiği bu yerde korkmuştur. Bu durumda ona şöyle seslenilmiştir: ‘Asanı at! Musa, onu çevik bir yılan gibi (ke ennehâ cânnun) deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Musa! Korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.’ (Neml 27:10). Ve şöyle de anlatılır aynı durum: ‘Değneğini at! Musa, değneğin çevik bir yılan (ke ennehâ cannun) gibi kıvrıldığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Musa, dön gel; korkma, şüphesiz güvende olanlardansın.’ denildi.’(Kasas 28:31). Burada onun korkuları giderilmeye çalışılıyor.
Taha suresinde, asanın atıldığı ilk anda asa “hayyetün tes’a” denilerek tanıtılırken; Neml ve Kasas surelerinde söz edilen bölümde “cannun” olarak nitelendirilmiştir. Hayye kelimesi hayat bulmuş anlamında olup hareket etmeyen bir nesnenin hareket etmesini ifade eder. Cannun kelimesi ise duyu organlarının göremeyeceği bir şey anlamında olup hayyetün olarak ifade edilen asanın ne kadar hızlı bir şekilde hareket eden varlığa dönüştüğünü anlatır.
El Nedir?
Taha suresinde ‘asa’dan sonra bir de Hz. Musa’nın ‘el’indeki değişimden de söz edilir.
Taha Suresi 20:22,23. ‘Sana ilahi kudret delillerinden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka ilahi kudret delili olarak, bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde (beydâe min gayri sûin) çıksın. (tehruc).’
El, güç ve kuvvettir, bu anlamda ‘kudret eli’ denilir. ‘Eli güçlü’ sözü de güç kazandıran konumda olmak demektir.
Kur’an’da, Hz. Musa’nın, risalet görevini öğrenip tebliğ görevini aldığı yerlerde, elini değişmiş olarak çıkarışını ifade için kullanılan kelime ‘tehruc’ (Taha 20:22; Neml 27:12; Kasas 28:32) iken; Firavun ve çevresindekiler karşısında tebliğini yapıp taleplerini ilettiği esnada, aynı eylemi ifade eden kelime ‘neze’a’dır. (Araf 7:108; Şuara 26:33). Bu kelime, kılıcın kınından çekilişi gibi bir sıyrılışı ifade eder. Eli rehin olan kimsenin elini çekmesi, itaatten çıkarması demektir. Hz. Musa bu hareketiyle, kölelik/bağlılık ahdini bozmuştur. Bundan sonra onun eli, kendisine bakanlar için beyazdır. Hidayet üzere, delil sahibi olarak.
İşte bu olayın ilk merhalesinin yaşandığı anda (Taha 20:22; Neml 27:12; Kasas 28:32), Hz. Musa, elçilikle görevlendirildi. Bu görevini yerine getirebilmesi için iki şey vardı elinde: Birisi bildiği ve senelerdir koyun güderken kullandığı sopası, diğeri de bu sopayı kullandığı eli. Yani esasında yeni bir şey yoktu ortada. Ancak senelerdir sahip olunan bu iki şeyin kullanım şekilleri değişecekti artık.
Bu bölümde ‘asa ve el’, genç Hz. Musa’nın kalbinin verilen görevle ilgili olarak ikna olması için kullanılmıştır.
İkinci Merhale
Asa ikinci olarak Musa’nın Firavun’la buluşmasında sahneye çıkmaktadır.
‘Araf 7:106: ‘(Firavun) Dedi ki: Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerdensen bu durumda onu getir. 107. Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o apaçık koskoca bir yılan (sü’banun mübin) kesiliverdi.’
Şuara 26:30. ‘(Musa Firavun’a): Sana apaçık bir şey (delil) getirdimse de mi, dedi. 31. (Firavun): Haydi onu getir bakayım, doğrulardan isen, dedi. 32. Bunun üzerine Musa asasını atıverdi, asa apaçık koskoca bir yılan (sü’banun mübin) oluverdi.’
Firavun ile buluşmasının anlatıldığı ayetlerde asanın “sü’banun mübin” olarak ifade edilen bir hale dönüştüğü anlatılmaktadır. Seabe, suyun gitmesi için açılan yol anlamında kullanılan bir kelime olup geniş, uzun, büyük bir yılan anlamında kullanılmıştır. Dikkat edilecek olursa asanın ‘hayyetün, cannun, sü’banun’ şeklinde üç farklı kelime ile ifade edilen ortak yönü, asanın asli şeklinin dışında bir hale dönmüş olmasıdır. ‘Hayyetun ve cannun’ kelimeleriyle nitelik değiştirdiği anlaşılan asanın, Firavun ve diğer devlet erkânı karşısında onları korkutacak kadar büyük bir hale geldiği anlaşılmaktadır. Bunu, ülkenin her yanına en bilgin sihirbazları toplamak üzere davetçiler göndermelerinden anlamaktayız.
Bu bölümde ‘asa ve el’, Hz. Musa tarafından, Firavun ve çevresine talebini iletmek ve gücünün seviyesini göstermek için kullanılmıştır.
Üçüncü Merhale
Asa üçüncü olarak Hz. Musa’nın Firavun’un sihirbazlarıyla buluşmasında ortaya çıkmaktadır.
Araf 7:115-118. ‘(Sihirbazlar), Ey Musa sen mi atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım, dediler. Siz atın, dedi. Atınca; halkın gözlerini büyülediler, onlara korku saldılar ve büyük bir sihir getirmiş oldular. Biz de Musa’ya, ‘Asanı at!’ diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor (telkafu). Artık hak meydana çıktı ve onların bütün yaptıkları hiçe gitti.’
Taha 20:65-69 ve Şuara 26:43-45 ayetlerinde de (telkafu) aynı anlamda kullanılır.
Bu bölümde ‘asa’, Hz. Musa tarafından, Mısır sisteminin dayanaklarını çökertmek için kullanılmıştır.
Dördüncü Merhale
Asa, dördüncü olarak Hz. Musa Peygambere tabi olanların denizle Firavun’un askerleri arasında sıkışması esnasında ortaya çıkar.
‘Şuara 26:63. ‘O zaman Musa’ya: ‘Asanı denize vur (enıdrib bi asâkel bahr).’ diye vahyettik. Hemen deniz infilâk etti. Böylece her parça büyük ve yüksek dağ gibi oldu.’
Bu bölümde ‘asa’ tüm umutların kesildiği ve hiçbir çarenin görünmediği bir anda çareye vesile olan –tabiî ve teknik- imkân olarak kullanılmıştır.
Beşinci Merhale
Asa, beşinci olarak sudan (deniz/bahr) geçerek kurtulan insanların, yaşayabilmek için en zaruri ihtiyacı olan su konusunda, çaresiz kaldıkları bir anda ortaya çıkar.
‘Bakara 2:60. ‘Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de ‘Asanla taşa vur! (fe kulnâdrib bi asâkel hacer).’ demiştik. Bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı…’. Araf 7:160 ayetinde bu durum tekrar anlatılır (enıdrıb bi asâkel hacer).
Bu bölümde ‘asa’, kâinat ayetlerini doğru okuma kapsamı içinde ele alınarak, suya sahip olmak için ne yapılması gerekiyorsa onların yapılması konusunda kullanılmıştır.
***
Bu süreci özetleyerek baktığımızda, ‘asa ve el’in beş ayrı yerde kullanıldığını görürüz:
1- Hz. Musa’nın kalbinin, elçiliği konusunda mutmain kılınmasında.
2- Hz. Musa’nın, sahip olduğu gücün ve imkânların seviyesini göstererek tebliğine ve taleplerine olumlu cevap alma çabası esnasında, devlet gücüne sahip olan Firavun ve çevresi karşısında.
3- Büyücülerin uydurduğu ne varsa yok edip gerçek bir zafer kazanması esnasında tüm toplum karşısında.
4- Çarelerin kesildiği, Firavun’un ordusuyla deniz arasında sıkıştıkları hicret esnasında, tüm silahlı güçler karşısında.
5- Toplumu susuz kaldığı ve yerleşecek yer bulamadıkları esnada, kendisine inandığını iddia eden fakat sürekli itiraz ve isyan edip duran toplumu karşısında.
Tüm bu olaylardan hareketle ‘Hz. Musa’nın asası üzerinden nasıl bir mesaj verilmek istenmiş olabilir?’, sorusunun cevabını aramaya başlayabiliriz. Çünkü Hz. Musa’nın asası üzerinden verilmek istenen mesaj, üzerinde durulmaya değecek önemli bir husustur.
Sağ El ve Eldeki Asa
Mümkündür ki sağ el kişinin sahip olduğu imkânlardır. Bu imkânlar nelerdir:
1. Kitap olarak Kur’an/Vehbi ilim.
2. Kevni ayetler/Evrensel yasalar.
3. Kişinin bu ikisi vasıtasıyla sahip olduğu bilgi birikim/Kesbi ilim
Bir şeyin sağ elde kullanılması, iyi ve güzel işlerde kullanılması, zulüm aracı olmaması demektir. Bu yüzden sağ el vurgusu önemlidir.
İmkânların nelerdir, sorusu, ‘Sağ elindeki nedir?’ şeklinde sorulmuş ve gerçekten de Hz. Musa, çobanlık süresince sahip olduğu tek şeyi göstermiştir: Asa. Hz. Musa’nın sahip olduğu tüm imkânı ‘asa’ idi. Asa, dayanak demektir. Bu asadaki değişim, onun hayatı ve şartları değiştikçe farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Çünkü ilerleyen yıllarda, bir imkân olarak ‘asa’ (gibi) kullanabileceği şeylerin vasfı da değişmiştir. Çünkü imkân arttıkça, imkânların az olduğu zamanlardaki kullanılan aynı şeylerin kullanılması doğru değildir. İmkân arttıkça, inanan her kişinin sahip olduğu yeni imkânlarını da hak ve hakikat mücadelesi için devreye sokması gerekmektedir.
‘Olağanüstü’ olarak nitelendirebileceğimiz asanın halden hale dönüşmesi, her yeni durumda gerekli olacak yasaların ve eylemlerin değişebileceği şeklinde anlaşılabilir.
Asa olarak karşımıza çıkan kavli ve kevni ayetlerle, ‘el’ olarak kullanılabilecek olan imkânlar birlikte değerlendirilip doğru şekilde kullanıldığı takdirde, Allah’ın her zamanda geçerli olan yasalarının (/sünnetullah) bizim yaşadığımız zamanda da geçerli hale gelerek zalimlerin zulmüne engel olabileceği anlaşılabilir.
Kitabı sağ elde tutarak Allah’ın koymuş olduğu (kavli ve kevni) yasalar çerçevesinde yapılacak her eylem, asanın üzerinden anlatılan olayların kıyamete kadar gerçek olarak yaşanmasını sağlayacaktır.
Asa ve el nedir?
Asa ve el nedir veya bizim hayatımızda neye denk düşer? Kıssanın tamamını ve özellikle asanın geçtiği yerleri göz önüne alarak bu soruya cevap vermeye çalışalım:
Asa; Vehbi ve kesbi ilimdir. Hayatın doğru ve kimseye kul olmadan yaşanmasını temin etmek için bu ikisi de gereklidir.
El; Sahip olunan tüm imkânlardır. Kişiler ve topluluklar, yaşanabilecek muhtemel sorunlar ve zorluklar için gereken her tedbiri önceden almalıdırlar. Aldıkları her tedbir, onların zorluk denizlerini aşmalarını sağlayacak ‘kupkuru bir yol’ olacaktır. (Taha 20:77: tarîkan fîl bahri yebesâ). Yoksa bu kıssadaki seneler süren mücadeleyi, sadece bir sopanın yılan oluşu olarak okunmak, hem kıssaya, hem vahye, hem bu olayı yaşayan Elçiye, hem de bu vahyin geldiği Elçiye karşı –en hafif tabirle- haksızlık olur.
Şimdi hepimizin, ‘Şu sağ elindeki nedir?’ sorusuna bir cevap vermesi gerekir. Çünkü yaşadığımız zamanda, okuduğumuz vahyin tüm hitaplarının ilk muhatabı her birimiziz.
‘Şu sağ elindeki nedir?/Ve mâ tikle bi yeminike?’ (Taha 20:17).
Benim, senin, onun, bizim, hepimizin elindeki…
Bu soruya mesela; ‘Eğitimim, bilgilerim, diplomam, makamım, malım, zenginliğim, evlatlarım, bedenim, şöhretim, kariyerim, yeteneklerim, gücüm, imkânlarım, vs.’ diyebiliriz. Sahip olduğumuz ne varsa bunları söylemeliyiz, tabi önce kendimize.
Ancak, bundan hemen sonra, şu emrin gereğini de yerine getirmeliyiz:
‘Elindekini at!’/elkıha.’ (Taha 20:19). Yani ‘Tüm imkânlarını, ömrün oldukça Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle/İslam için kullan.’
Hepimiz kendi elimizdeki imkânları/ellerimizde olan şeyleri, İslam için kullanmak durumundayız. Şöhreti olan şöhretini, malı olan malını, ilmi olan ilmini, yetenekleri olan yeteneklerini, gücü olan gücünü... Bu imkânların kimisi ‘hayyetun’ olarak ölmüş ruhlara can verecek, kimisi ‘cannun’ olarak yönünü şaşırmışlara doğru yolu ilham edecek, kimisi de ‘sü’banun’ olarak İslam’ın ve Müslümanların düşmanlarını korkutacaktır.
Hepimiz kendi şartlarımızda neye sahipsek o, bizim asamızdır. Elde olanların, ortaya atılmasını, böyle anlamak sadrımıza şifa olur. Biz de ancak bu yöntemle kendi esaret zincirlerimizi kırabilir, kendimizi ve neslimizi özgürleştirebilir, kendi denizlerimizde boğulmaktan kurtulabiliriz.
Elçilerin izinde olmak bunu gerektirmez mi?
Vesselam.