(Yaşanmış Bir Hayat Hikayesi)
Canım Yavrularım,
Şimdi hepimizin şahit olduğu bir olayı anlatayım.
Bir Müslüman Türk erkek, bir Hıristiyan Alman kız ile Almanya’da evlenmişti. O dönemde denildi ki:
- O, kendisine daha uygun, dindar bir eş almalıydı.
İki yıl sonra denildi ki:
- Eşi kiliseye gitmiyormuş ama Müslüman da olmamış.
Üç yıl sonra denildi ki:
- Müslüman olmuş ama namazını ara sıra kılıyormuş.
Dört yıl sonra denildi ki:
- Namazını düzgünce kılıyor ama başını örtmemiş.
Beş yıl sonra denildi ki:
- Başını örtmüş ama adını değiştirmemiş.
Altıncı yılda Türkiye’ye gelişlerinde biz tanıştırılacaktık. Siz de bu evliliği pek onaylamıyordunuz. “Neden yabancıyla evleniyor, Türkiye’de kız mı bitti.”demiştiniz. Bir yabancının çocuklara gereken, yani sizin onaylayacağınız eğitimi veremeyeceğini düşünüyordunuz. Doğrusu benim de tereddütlerim vardı, ama görmeden karar vermek istemiyordum. Yukarıdaki bilgileri onların ve bizim ortak arkadaşlarımızdan öğrenmiştik.
“Bizim tanıştığımızda şöyleydi.”şeklinde bize onlarla ilgili bilgi vermişlerdi.
Alman hanım ve çocukları ile buluşacağımız yere gittik, ve tanıştırıldık:
- Eşim Leyla, kızlarım Emine, Melike.
Gördüklerinizden hoşlandığınızı, durumu onayladığınızı sizde hatırlıyorsunuz. Evde konuştuklarımız aklınıza gelmiş ve beklediğiniz açıklamayı bulmuştunuz.
Müslüman’dı, samimiydi, görüştüğü ailelerin ıslam’dan uzaklıklarına üzülecek kahırlanacak kadar da bilinçliydi. Türkçe konuşulanları anlıyor ancak istediği rahatlıkta konuşamıyordu.
Kocası bize demişti ki:
- Alman bir hanımla evlendikten sonra dinimi yeniden ve doğru düzgün öğrenmek zorunda kaldım, çünkü bir başkasına anlatmak öğretmek ve izahını da yapmak zorundaydım.
Türkiye’ye dönmek istediğini, kızlarını burada yetiştirmek hatta bizim yaşadığımız bu şehre yerleşmek istediğini söyledi. Cevap veremedim, başım önümde, en acı gülümseyişle gülümsedim, eşim sözü aldı:
- Gel de ağzının payını al demek istiyor, dedi.
Biz yıllardır yaşadıklarımızı, soran ve anlamak isteyen gözlerle bize bakıp duran bu samimi Alman hanıma nasıl anlatabilirdik, tabi ki sustuk.
Cananlarım; yadığınız, şimdi bir kez daha okuduğunuz, bir kez daha dinlediğiniz bu olayı sakın unutmayınız, ve her şeyin bir olgunluk vakti olduğunu aklınızdan çıkartmayınız.