Otun, ağacın ve suyun bol olduğu bir yerde bir kirpi ailesi yaşıyormuş. Karı-koca kirpi birbirini çok sever, hiç incitmezlermiş. Birbirinin isteklerini ve üzülecekleri şeyi gözlerine bakarak anlarlarmış. Yani, adeta birbirlerinin üzerine titrerlermiş.
Günlerden bir gün, bunların bir küçük yavrusu olmuş. Onun bakımıyla daha çok anne kirpi ilgileniyormuş. Yavru kirpinin de tüyleri tıpkı anne ve babasına benziyormuş, ama henüz onlarınki kadar sert değilmiş. Tüm kirpiler öyleymiş, çünkü hiç birisinin kendisini zalim insanlara ve vahşi hayvanlara karşı koruyacağı başka bir silahı yokmuş. Ne parçalayabilecek dişleri ne de tutunca kaldıran pençeleri varmış.
Anne kirpinin tüm zamanını yavru kirpi alıyormuş. Anne kirpi, yavrusunu o kadar sevmiş, o kadar sevmiş ki, hep okşuyor;
- Var mı dünyada yavrumdan yumuşak, diyormuş.
Annesinin aşırı sevgisi ve sürekli okşayarak, bundan hoşlanması, yavru kirpinin tüylerinin sertleşmemesine sebep olmuş. Hatta doğuştan getirdiği bir miktar sertlik bile kaybolmuş.
Sonunda kirpilik tarihinde bir ilk olmuş ve aşırı sevgi neticesi yumuşak tüylü bir kirpi ortaya çıkmış. Ancak, bu hale gelen yavru kirpi artık anne kirpiden uzak duruyormuş. Çünkü ne zaman annesine yaklaşmak istese, onun sert dikenleri yumuşayan tüyler arasından geçerek vücuduna batıyormuş. Yavrusunu dilediği gibi kucaklayıp bağrına basamayan anne kirpi, bu durumdan acı çekmeye başlamış.
Bir diğer üzüntüsü de kendi başına yaşayacak dönemi çoktan geldiği halde, yavru kirpiyi, kendi başına araziye bırakamaması imiş. Çünkü, biliyormuş ki çok sevdiği yavrusu, kendi başına araziye çıktığı anda ya insanlar ya da diğer hayvanlar elinde can verecekmiş. Her zaman birlikte olmak zorunda imişler. Anne kirpi hep onu korumak kollamak zorunda imiş. Her zaman birlikte olmak ise bir süre sonra her ikisine de bir takım sıkıntılar yaşatmaya başlamış.
Çaresiz kalan anne kirpi, bir çözüm aramaya koyulmuş. Kirpi milletinin bilgesine gitmiş ve durumu anlatmış. Bilge kirpi gülümseyerek demiş ki:
- Sevgili kirpi kızım;
Bir şeyin hiç yokluğu ile aşırı çokluğu genelde herkesi aynı sonuca ulaştırır. Mesela, bir canlı susuzluktan ölür, ancak aşırı su da onu öldürür. Sonuç ölüm olduktan sonra ha suda boğup öldürmüşsün ha susuzluktan öldürmüşsün ikisi de bir.
İşte anne-babanın sevgisi su gibidir. Yokluğu da, dengesiz bir şekilde çokluğu da aynı sonuca götürür. Sen, dengesiz aşırı sevgi gösterinle, gerçekten çok sevdiğin yavrunu, sevinemeyeceğin bir duruma getirdin. Onu kendi ayakları üzerinde duramayacak şekilde fıtratından uzaklaştırdın. Bu, yavrunu yetiştirirken, yapmaman gereken bir yanlıştı.
Şimdi, durumu düzeltmek için, onu yeniden, büyük bir emek ve özveri ile fıtratına uygun hale getireceğin bir çalışma içine gir.