ALİ ŞÎR NEVÂÎ, MUHÂKEMETÜ’L-LUGATEYN, DÜN, BUGÜN

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 21.06.2023

ALİ ŞÎR NEVÂÎ KİMDİR: (1441-1501) Nevâî, Herat’ta doğmuş ve yine mezarının bulunduğu Herat’ta vefat etmiştir. (O dönemde Timurlu devletinin bilim merkezlerinden olan Herat, bugün Afganistan’ın İran sınırındaki bir kentidir). İyi bir eğitim görmüş, emirlik ve vezirlik yapmıştır. Türkçeyi yüksek bir edebiyat dili olarak işlemiş, Türk dilinin güzellik ve üstünlüklerini ortaya koymuş, yetenekli ve üstün nitelikli bir bilgin ve devlet adamıdır. O kadar ki onun kullandığı Çağatay/Hakaniye Türkçesine, ‘Nevâî Türkçesi’ de denilmiştir. Çeşitli konularda yazdığı 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Nevâî’nin Hindistan’dan Osmanlı İmparatorluğuna kadar Türklerin yaşadığı tüm coğrafyalarda büyük bir etkisi olmuştur. Eserleri hem yaşadığı dönemde hem de daha sonra pek çok ünlü Türk şairi tarafından örnek alınmış, kendisine övgüler yazılmıştır. 15. yüzyılda yaşamış büyük Osmanlı Şairi Ahmet Paşa ve 16. yüzyılda yaşamış ünlü Türk Şairi Fuzûlî de (1480/1494-1556), Ali Şîr Nevâî’den etkilenmişlerdir.

Edebi Kişiliği: Nevâî, devlet işlerinden el çektiği dönemde bile Babür Şah’tan Hüseyin Baykara’ya kadar hakanların kendisine danıştığı, sanatçıların kendisine kasideler sunduğu, bilginlerin adına kitaplar yazdıkları önemli bir kişidir. Nevâî, Divan şiirinin bütün ölçülerini kullanmış, tam bir olgunluğa eriştirdiği ‘Tuyuğ1’ nazım şeklini milli bir şekil olarak geliştirmiş, ölçüleri ve uyakları tam bir zevk unsuru haline getirmiştir. O, şiirde olduğu gibi tarih, eleştiri, biyografi alanlarında da üstün başarı göstermiştir. ‘Divan-ı Lugati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut’tan (1005-1105) sonra Türk diline en büyük hizmeti eden kişi olarak tanınan Ali Şîr Nevâî, Muhâkemetü’l-Lugateyn/İki Dilin karşılaştırılması adlı değerli eserinde Türkçeyi üstün kılan özelliklerini dile getirmiştir.

Nevâî, Muhâkemetü’l-Lugateyn Kitabını Neden Yazmıştır: Nevâî’nin en önemli özelliklerinden birisi, Türk dilini yabancı dillere karşı korumak yolunda gösterdiği gayrettir. Kitabı yazmasının en önemli nedeni, o dönemde Türk gençleri arasında, Türkçe yerine Farsça yazma yönünde bir özentinin yaygınlaşmaya başlamasıdır. Nevâî, bu eseriyle zengin ve üstün ana dillerini bırakıp Farsça yazmaya özenen bilgin, edip ve gençleri eleştirerek uyarmış, Türkçe yerine Farsça ve Arapça ile yazmalarına engel olmak istemiştir. Türk yazar ve şairlerini Türkçeyle yazmaya teşvik etmiş, Türk aydınları arasındaki Farsçanın Türkçeden daha edebi bir dil olduğu yönündeki yanlış düşüncenin önüne geçmek istemiştir. Farsçayı da çok iyi bilen Nevâî, Türkçenin anlatım gücünü ve Farsçaya üstünlüğünü bu eseriyle ve yazdığı diğer eserleriyle ortaya koymuştur. Muhakemet'ül-Lugateyn amacı doğrultusunda etkili olmuş, Ali Şir Nevaî'den sonra Çağatay Türkçesine ilgi artmış, şiir büyük bir gelişme göstermiştir. Değerli ve önemli bir eser olan Muhâkemetü’l-Lugateyn, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divanü Lugati’t-Türk’ten sonra İslami dönem edebiyatı içinde bu konuda yazılmış en önemli ikinci eserdir. Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lugati’t-Türk adlı eserini, daha o dönemde İslam dünyasının büyük bölümünün siyasi ve askeri yönetimini üstlenmiş olan Türk Milletinin dilini, yönettiği toplumlara öğretmek amacıyla yazmıştır. Divanü Lugati’t-Türk’te Türkçenin zenginlik açısından Arapçayla “at başı gittiği” ortaya konulmuşken Muhâkemetü’l-Lugateyn’de Türkçenin Farsçadan üstünlüğü ortaya konulmuştur.

Muhakemetü’l-Lugateyn’in İçeriği: Bu eser, bugünkü yazımızla 50, 60 sayfalık küçük ancak değeri ölçülemeyecek kadar büyük bir kitaptır. Eser, Türkçenin büyük dil bilimcisi Ali Şir Nevâî tarafından Çağatay Türkçesi ile yazılmıştır. Nevâî, edebî dil olarak Türkçenin Farsçadan üstün olduğuna inanmış ve 1499'da tamamladığı kitabında bu konuyu ele almıştır. Kitabında dünyadaki kök dilleri ‘Arapça, Hintçe, Türkçe ve Farsça’ olarak saymaktadır. Arapça ve Hintçe ile ilgili görüşlerini belirttikten sonra Türkçe ve Farsçayı örnekler üzerinden karşılaştırarak Türkçenin Farsçadan daha üstün bir dil olduğunu kanıtlamaktadır. Bir çeşit dil bilgisi kitabı olan bu eser, yalnızca Türk dili hakkındaki görüşleri ile değil, Türk kültürü hakkında değerli bilgiler içermesi bakımından da önemlidir. Çünkü Nevâî, bu eserinde Türkçeyle ilgili görüşlerini ortaya koyarken toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamda kullanılan pek çok sözcük ve kavrama da yer vermiştir. Kitapta Türkçenin sözcük dağarcığının Farsçadan daha zengin, daha güzel ve esnek olduğunu da dile getirmektedir. Birçok Türkçe kelimenin üç, dört ya da daha fazla anlamı vardır ancak Nevâî'nin dediğine göre Farsçada böyle bir esneklik yoktur. Türk dilinin özellikle hayvan ve eylem adları, Farsçada bulunmayan çok ve yakın anlamlılık bakımından üstünlüğü üzerinde durmaktadır. Örnek: Türkçe lehçelerinde ördek anlamını taşıyan dokuz tane kelime vardır ki bu da Türkçe lehçelerinin güç ve anlam bakımından üstünlüğünü gösterir. Farsçada ise ördek için sadece bir sözcük vardır. Nevâî, akrabalık adları, ev, mutfak, giyecek ve savaş kültürüyle ilgili sözcükleri, hayvan, kuş ve organ adlarını, türüne ve yaşına göre atların eğer ve diğer binit takımının parçalarına kadar adlarını sayarak Türkçenin ne kadar zengin bir dil olduğunu, bu sözcüklerin hemen hiçbirinin Farsçada bulunmadığını, bu yüzden de Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söylemektedir. Nevâî ortaya koyduğu tüm delillerin sonucu olarak Türk yazar ve şairlerin Türkçe yazmaları gerektiğini söylemektedir.

Muhâkemet-ül-Lugateyn'den örnekler: “Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler dururken bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.”. "Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçenin oluşumunda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile sözcükler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz.” (Yazıyı çok uzattığı için kitaptan örnekler bölümünü bu iki küçük paragraf dışında çıkardık. Daha geniş bilgi için kitabın okunması önerilmektedir.)

DÜNDEN BUGÜNE DİL ANLAYIŞI: Nevâî’den daha önce yaşayan Kaşgarlı Mahmut (1005-1105) ve Ahmet Yesevi de (1093-1166) milletimiz arasında yayılan yabancı dil hastalığına, ellerinden geldiğince işaret etmiş ve üstlerine düşeni yapmışlardır. Ahmet Yesevi bu soruna ve kendi tercihine şöyle işaret etmiştir: ‘Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini, / Bilenlerden işitsen açar gönül ilini, / Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar, / Anlamına erenler, başı eğip uyarlar, / Ey miskin Hoca Ahmet, yedi atana rahmet, / Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçeyi." Onlardan sonra yabancı dil hastalığına dur diyenlerden birisi de Karamanoğlu Mehmet Bey’dir (1246? -1280/1283). 12. yüzyıldan itibaren Selçukluların devlet işlerinde ve edebiyatta Arapça ve Farsçayı kullanmalarına karşı, bilgili bir devlet adamı olan Karamanoğlu Mehmet Bey, yönetimindeki tüm boyların başkanlarını çağırarak ‘dil’ konusunda aldığı kararı 13 Mayıs 1277’de açıklamıştır. Bu bildiride ‘Bugünden sonra hiç kimse yönetimde, danışma kurullarında, toplantılarda ve gezi yerlerinde Türkçeden başka dil kullanmayacaktır.2’ buyurarak Türkçeyi resmi dil ilan etmiş, yöneten ve yönetilen arasındaki dil farkını ortadan kaldırarak dil birliğini sağlamış, yönetim eliyle yaygınlaşan Farsçayı devlet dili olmaktan çıkarmıştır. Örneklerden de anlaşıldığı üzere çok erken tarihlerde Arapça ve Farsça ile başlayan, Tanzimat sonrasında Fransızca ile süren, II. Dünya Savaşıyla birlikte İngilizcenin de dâhil olmasıyla iyice yaygınlaşan ‘yabancı dil hastalığı’ bizde demek ki hiç de yeni bir durum değilmiş. Bu uzun geçmişimizde ve bugün sorun olan durum yabancı bir dili öğrenmek değil, öğrenilen dilin etkisiyle kendi kimliğini oluşturan değerleri yok saymak, aşağılamaya başlamak ve bir mankurt gibi kendi elleriyle yok etmektir. Değilse elbette yabancı diller öğrenilmeli fakat yabancı kültürler benimsenmemelidir.

Türkçe ve İslam: Nevâî, büyük devletler kuran, yüzyıllar boyu pek çok milleti yöneten zaten büyük bir kültüre, yerleşik düzene ve devlet sistemine sahip Türk Milletinin İslam’a girmesi nedeniyle sanki hiç dilleri, devletler kurup milletler yöneten töre ve gelenekleri yokmuş ve hiç olmamış gibi davranılmasından hoşnut değildir. Emevi ve Abbasi ırkçılığının dil işini ‘Hz. Peygamber buyurdu ki: ‘Cennetin dili Arapçadır.’ noktasına getiren ırkçılığının sonucu olarak İslam’a giren herkesin ilim ve edebiyat dili olarak Arapçayı kullanmaları yönündeki baskısı sonucunda -ki Farisiler buna ciddi bir direnç göstermiştir- ortaya çıkan anlayış sonucu, Türkçenin ilim ve edebiyat dili olarak kullanılmamasını yanlış görmektedir. O, Türkçenin bırakılmasının ve bunun yerine ‘ilim dili olarak Arapça ve edebiyat dili olarak Farsça’ kullanılmasının, toplumun kendi kimliğini kaybetmesine neden olacağını düşünerek buna itiraz etmektedir. Nitekim ilerleyen yüzyıllarda farklı coğrafyalarda, Nevâî’nin tehlikeli gördüğü bu süreci yaşayanlar, çok geçmeden kimlik kaybına uğramışlardır.

Kur’an ve Siyaset: Arap yarımadasından çıktığında, o güne kadar insanlığın medeniyet birikimine önemli hiçbir katkısı olmayan Araplar, kendilerinde Kur’an’dan kaynaklanan bir hâkimiyet hakkı vehmetmiş, bunun için ‘İmam Kureyş’tendir.’ gibi Hz. Peygamber’in yasakladığı ırkçılığı aşıp Arap cahiliyesinin övünç kaynağı olan kabileciliğe kapı açan bu sözü, Hz. Nebi adına uydurmakta sakınca görmemişlerdir. Arap ırkçılığını besleyecek ve kavimleri adına üstünlük elde etmelerini sağlayacak bir dayanak olarak ellerindeki Kur’an’ın dilinden başka hiçbir imkâna sahip olmadıklarından, dönemin Arap siyasetçileri de bu imkânı, yeni Müslüman olan milletlere karşı tepe tepe kullanmışlardır. ‘Ben Arap’ım, öyleyse Arap’ı seviniz’ gibi kişinin duygu durumunu dahi Hz. Nebi adına uydurulan ‘rivayeti sağlam’ sözlerle formatlamak istemişlerdir. Oysa Hz. Nebi ile yaşadığı süre boyunca savaşanların hepsi Arap’tı. Onun vefatıyla da bu savaş, ona gelen vahyin, uydurulan rivayetlerle tahrip ve tahrif edilen anlamı ve yorumu üzerinden sürmüş hala da sürmektedir. Oysa İslam, Allah’ın ilk insandan beri tüm insanlığa sunduğu tek dinin adıdır. ‘Hiçbir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.’ (Fatır 35/24). ‘Biz, her elçiyi kendi toplumunun diliyle gönderdik ki onlara (vahyi) açıkça anlatsın’ (İbrahim 14/4). Tüm varlığın Rabbi olan Allah, bu açıklamalarla vahyi için özel bir kavme ve özel bir dile gerek duymadığını, her dilde vahyettiğini söylemektedir. Ancak ‘Cennetin dili Aramicedir.’ diyen Yahudiler gibi Araplar da ‘dil ve soyu’ bir üstünlük ve seçilme nedeni olarak sunmak istemektedirler. Bu yanlıştır. Çünkü Allah, her toplumdan elçiler seçtiğini söylemektedir (Fatır 35/24; Taha 20/13, 41), o da vereceği görev içindir; elçinin kavmini ‘kazanmak için emek vermedikleri’ niteliklerle üstün kılmak için değil. Teşbihte hata olmasın: Sınıf başkanı seçmek gibi.

Bugünkü Durum: Nevâî’nin çoğu endişelerinin gerçekleştiği, geçmişte olduğu gibi bugün de görülmekte; eğitim görenlerin çoğu -kendi dilini doğru düzgün öğrenme gereği duymadan) bir yabancı dil hayranı olmaktadır. Örnek olarak İngilizce eğitim görenlerin İngiliz kültürüne ve İngilizceye hayranlığı verilebilir. Bu doğru bir durum değildir. Dini eğitim görenlerdeki yanlış ise ‘Allah, Arapça çok zengin bir dil olduğu için Arapçayı özellikle tercih etmiştir yani söyleyeceklerini ancak Arapçayla söyleyebilirdi’ gibi din boyasıyla kutsanmış yanlış bir düşünceye dayanmaktadır. Nevâî’nin Türkçeyi yok saymaya yönelten bu anlayışlara itirazının, sonraki yüzyıllara ve bugün gelinen duruma bakıldığında, çok haklı olduğu ortadadır. Örnek: Hepsi Türk olan ve Arapça bilmeyen cemaate yüzyıllarca Arapça hutbe vermek gibi. Uzun yıllar boyunca ilim dilinin Arapça olması gibi. Yine uzun yıllar boyunca Mevlâna gibi ünlü bir örnekte de görüldüğü üzere edebiyat dilinin Farsça olması gibi. Divan edebiyatı dediğimiz ve yazıldığı dönemde çoğu ancak bir azınlık tarafından anlaşılan edebiyatımız gibi. Oysa tüm bu yüzyıllar boyunca milletimizin şiirlerini yazdığı, türkülerini söylediği, öykülerini anlattığı ve günlük yaşamda kullandığı arı-duru bir Türkçesi de vardı. Buna karşın -ne yazık ki- dil başta olmak üzere kendi değerlerinin yüksek düzeyi ve gücü hakkındaki bilgisizliklerinden, bunlara tepeden bakmaya ve özentiye neden olan bir aşağılık duygusu geçmişte vardı, bugün de hala sürmektedir. Türkçe ise o kadar güçlüdür ki yüzyıllardır ‘aydın, bilgin, yazar, şair’ geçinenlerin ihmaline, ihanetine ve saldırısına rağmen ‘9’ canlı olarak yaşamaktadır.

Mensuplarının özeni ve verdikleri önem nedeniyle Farsça, Kur’an’ın etkisiyle Arapça tarih boyunca başka toplumların aydın, bilgin, şair ve yazarlarından da kendilerine pek çok âşık bulup hizmet ettirmişken -ne yazık ki- Türkçenin âşıkları pek azdır. Üstelik -değerini bilenler için- Türkçe, dünyanın en güzel çiçeğidir; tüm duygu ve yüksek düşünceleri en güzel şekilde anlatabilecek üstünlükte bir dildir. Ancak hep babadan yetim, anadan öksüz kalmıştır. Baba dediğimiz devlet, ana dediğimiz aydın, bilgin, yazar ve şairlerdir. Büyükler derler ki: ‘Anası olmayanın babası olmaz!’ Sayın aydın, bilgin, şair ve yazarlarımız! Ne dersiniz bu söz doğru mudur? Yabancı dillere hayranlığınız yüzünden Türkçe hep öksüz mü kalacak? Çünkü aşk adanmaktır, kendini değil onu öncelemektir. Türkçe, büyük bir aşkla kendisine adanılmayı hak etmiyor mu yoksa sizin gözünüzde?

SONUÇ: Nevâî’ye göre insanlar aidiyet duygularını oluşturan kültürden kopmamalı ve özellikle ‘aydınlar, bilginler, yazarlar, şairler’ Türkçe ile yazmalıdırlar. Çünkü hangi dilde yazarlarsa o milletin kültürüne ve gelişmesine katkıda bulunmuş olacaklardır. Başka dillerde yazdıklarını kendi milletleri nasıl okuyup da kendilerini geliştirebileceklerdir ki? Bu büyük düşünür ve milletimizin büyük öğretmeninin ruhu sonsuza dek şad olsun.

---

1 Klasik Türk Edebiyatında aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan dört dizelik milli bir nazım biçimidir.
2 Bu ferman İbn-i Bibi’nin eserinde Farsça olarak yer almaktadır. Bu eser 15. yüzyılda Yazıcıoğlu Ali tarafından Türkçeye (Tevarih-i Al-i Selçuk) adıyla çevrilmiştir. Eser Topkapı sarayında Revan bölümünde 1391 numara ile bulunmaktadır.

VİDEOLAR


Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)

Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)
Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)

Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)

Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)

İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)

Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)

Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)

Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)

Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)

Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)

Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)

Kur’an’a Göre Şirk (12.11.2020)
Kur'an'a Göre Şirk (12.11.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)

Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)

Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Joomla templates by Joomlashine