Asalaklık: Her Dönemin Mesleği

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 23.03.2023

Asalak: Bir canlının üzerinde ya da içinde, sürekli ya da geçici olarak yaşayan, ondan beslenen başka canlıdır. Asalağın üzerinde yaşayıp beslendiği canlıya zarar vermesi nedeniyle bu sözcük, deyim olarak ‘başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık edinmiş kimse’ karşılığında kullanılmaktadır. Bu anlamda asalak; kendine ait olmayanı, emek vermediğini, üretmediğini, kendisininmiş gibi kullanıp tüketen; bu yaptığının anasının ak sütü gibi kendisine helal olduğunu sanan kimsedir.

Asalaklık: Asalak olma durumudur. Bu durumu, ağaçların asalakları üzerinden açıklamak mümkündür. Ağaçların kökü derinlerdedir; kökleri yoluyla topraktan, sudan, dalları yoluyla güneşten aldıklarıyla ağaç kendini besler, yaprağını varsa meyvesini üretir. Ağaçlara musallat olan asalaklar ise ağacın dallarına postu serer ne kökü vardır ne gövdesi vardır. Beslenmek için kök salmak, dal-budak uzatmak zahmetine katlanmaz. Ağacın dalında, ağacın iliğini, özünü sömürerek yaşar. Hatta öyle yaşar ki ağaç dinlenmek için yapraklarını döktüğünde, asalak onu sömürmeye devam ederek köksüz ve gövdesiz olduğu halde yemyeşil kalabilir. Asalağın canlılığı ağaca bağlı olsa bile yaşadığı süre boyunca sömürdüğü ağaçtan daha canlı, daha güçlü, daha parlak görünür. Tıpkı tüm asalaklar gibi…

 

Asalaklığı kişi ve toplum açısından şu açılardan ele almak mümkündür:

İnsanı sömüren asalaklar: a. Bedenin asalakları, b. Ailenin asalakları, c. Yakın çevrenin asalakları, d. Gönlün asalakları e. Beynin asalakları

Kurum ve kuruluşları sömüren asalaklar: a. Dinin asalakları, b. Parti ve STK’ların asalakları, c. Devlet ve milletin asalakları

Şimdi bunlar üzerinde kısaca durmaya çalışalım:

Bedenin asalakları: Bu asalak türü, insan, hayvan ve bitkilerin içinde veya üzerinde bunları sömürerek yaşar. Bu asalak türleri genellikle hasta edinceye veya öldürünceye kadar fark edilmezler.

Ailenin asalakları: Bunlar da genelde kişinin en yakınındaki kişilerdir. Kendilerine düşen iş ve sorumlulukları üstlenmez, bu işleri kendilerini seven-sayan birilerinin üzerine yıkarlar. Bu asalaklar; sorumluluğunu, çocuklarından birine veya birkaçına yıkan baba-anne, üstüne düşen görevleri diğer kardeşlerine yıkan bir kardeş, kendi sorumluluğunu anne-babasına yıkan bir evlat, üstüne düşenleri yakın akrabalarından bekleyen bir kişi de olabilir. Bu kimseler, maddi veya manevi olarak yüklerini hep ailedeki fedakâr birinin omuzlarına yıkarlar. Bunlar genellikle konumlarını veya muhataplarının inançlarını asalaklıkları için kullanırlar. Bu asalaklık, yaşanılan ortamdan uzaklaşılarak durum değerlendirilmedikçe doğru şekilde anlaşılmaz.

Yakın çevrenin asalakları: Bunlar kişinin aile dışındaki çevresinde ortaya çıkar. Maddeten, manen sömürebilecekleri kişilere yaklaşır, onları her anlamda sömürmeye çalışırlar. Bu sömürü, bazen büyük bir ilgi ve derin bir merhamet isteğiyle de oluşturulur. Maddi açıdan yaşanılanları daha çoktur. Böyle kimselerin asalaklığı çoğu kere ancak sömürülenin kendi yaptığı fedakârlıkların benzerini karşısındakilerden hiçbir zaman görmediğini fark ettiği anda fark edilebilir.

Gönlün asalakları: İnsan ‘gönül’ denilen soyut yanıyla sever. Sevgi insanın manevi hayatının oksijenidir. İnsanların kimi bu sevgide boğulur, kimi de bu sevginin yokluğuyla kavrulur. Kavrulanlar, kendilerini sevdirmek için yüce gönüllü kişilere yaklaşır ve onların sevgilerini çekebilmek için ne gerekiyorsa yaparlar. Sevgi, ilahi bir sermayedir; gerektiği gibi kullanılmalıdır. Gerekmeyene verilmesi, inci tanesini horoza armağan etmeye benzer; bir avuç darıyla değişir. Hiçbir güç sevgi kadar harekete geçirici değildir. Çünkü sevgi merhametin elinden tutarak yürür hep. Gönlün asalakları, ancak ‘yer, durum, konum’ değişimiyle test edilebilir; bir de kendileri başkalarına sevgi sunmak durumunda kaldıklarında, gerçek kişiliklerini ortaya koyarlar. Çünkü gönlün asalakları, bir tür tüccardırlar, mümkün olduğu kadar kazanmaya çalışırlar, sevgi vermek onlar için bir tür zarar sanıldığından, verecek sevgileri yoktur.

Beynin asalakları: İnsan, ‘fiziksel, zihinsel ve duygusal’ olarak üç açıdan ele alınan bir varlıktır. Bir eser ortaya çıkarabilmesi, bunun üçünü de kullanmasını gerektirir. Zihnin ve kalbin üretimi ise daha derin bir süreçtir. İnsan emek vermeden, uykusuz kalmadan, kafası ve kalbindeki yükün doğum sancılarını çekmeden; yüreğinin teri alnından, gözlerinden ve kaleminden damlamadan fikir üretimi yapamaz. Bu başlık altında ele almak istediğimiz asalaklık, tüm bu süreçleri yaşayarak beyin doğumlarını gerçekleştirenlerin emek verip ürettiğini sahiplenmek, üzerinde hak iddia etmektir. Üstelik asalaklar bunlar üzerinde öyle hak iddia ederler ki pek çok kişi bu asalakları, bu fikirleri üreten ve emek veren kişiler sanırlar. İşte bu yapılan, düşünce ve emeği sömüren bir asalaklıktır, daha açık adı ise ‘sessiz soygun’dur. Bu hırsızlık yeni bir durum değildir, akademik camiada ‘intihal’ adı ile anılmaktadır. Son yıllarda birkaç sistemle akademik çalışmalarda bunun önüne az da olsa geçilmiştir. Ancak bu hırsızlık/intihal, akademik camiadan olmayan ve düşünce emeği olan eserler veren kimselere karşı da yaygın olarak yapılmaktadır. Ancak akademik çalışmalar dışında ortaya konulan eserlerin bir denetime tabi tutulması mümkün olmadığından ya hiç ya da pek kolay fark edilemiyor. Fark edildiğinde de çoğu kere atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor.

Beyin asalaklarının çoğu, kendi yaptıklarının asalaklık olduğunu anlamaya yanaşmazlar. ‘Ben de falan kişiden ilham alarak bir çalışma yaptım’ derler. Peki, bu ilhamlı çalışmadan ne kadarı sizin ne kadarı onun? Çoğu kere %70, 80’indan fazlası kendisine ait değildir. Ama yine de ‘Falancadan ilham aldım’ veya ‘Falancadan bazı alıntılar yaptım.’ demeyi tercih ederler. Oysa gerçekte ‘çalmıştır’; kendisine ait de pek bir şey yoktur esasında ortaya koyduğunda. Akademik çalışmalarda dahi alıntı %10’u geçmişse bu çalışma özgün bir çalışma olarak kabul edilmez. Ancak çalışma böyle bir ölçüme tabi tutulmamışsa kim bilebilecek ne kadarı başkalarına ait ne kadarı kişinin kendi emeğinin ürünü? Kişi, en azından alıntıladığı fikrin ve emeğin sahibine saygı gereği, ona ait her yeri açık şekilde ifade etmeli ve adını uygun şekilde belirterek ‘atıf’ yapmalıdır. Çalıp da sahiplik taslamanın adı başka bir şeydir.

Zihnin ve kalbin asalakları, yaptıklarının adına ne derlerse desinler resmi-gayri resmi ‘patent hakkı/telif hakkı’ denilen bir durum vardır. Gayri resmi olanına biz Müslümanlar ‘kul hakkı’ diyoruz ve hak yemenin bir türü olduğuna inanıyoruz.

Eser hırsızlığının bir başka türü de ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ sözüyle ifade edilebilir. O eseri, başka bir formatta sunmak. Örnek: Başkasına ait bir makaleyi slayt halinde getirip kendi adına sunmak. Fakat bu hırsızlık çok çağdaş ve modern olduğu için hemen ve kolayca fark edilemiyor. Çünkü herkes yaptığına farklı bir isim veriyor.

Dinin asalakları: İnsanlıkla başlayan İslam tarihini okuyanlar, bu tarihin rol modeli olan elçilerin her birinin geçimini temin etmek için bir mesleğe sahip olduğunun altını özellikle çizerler. Allah’ın elçilerinden hiçbiri, elçiliklerini, geçim yolu kılmamış; ailelerini geçindirebilmek için her biri ‘marangozluk, terzilik, çobanlık, ticaret gibi’ farklı işler yapmışlardır. Kur’an’da ise istisnasız her elçinin ağzından: ‘Sizden, bu tebliğime karşılık hiçbir ücret istemiyorum.’ (Şura 42/23) ayeti nakledilmiştir. Ancak asırlar var ki bu yöntem unutulmuş, insanlar ‘din’ üzerinden para kazanır olmuşlardır. Bazı kişiler, kendilerine ‘din adına’ etkili isimler koyarak toplum üzerinde güç sahibi olmuşlar, bu gücü maddi güce çevirmişlerdir. Böyle kişilerin hiçbir meslekleri, yaptıkları hiçbir işleri olmasa da her zaman varlıklı bir hayat sürmüşlerdir. ‘Kanaat önderi’ denilerek öne çıkarılan kişilerin, bu toplumun en zenginleri olarak hayat sürmeleri bir çelişkidir. Dine hizmet etmesi gerekenler, dinden güç, zenginlik, makam ve şöhret devşirme durumunda olmamalıdırlar. İslam’ın, bazılarının ‘emeksiz kazanç alanı’ olmasına izin verilmemelidir. Bununla birlikte samimi olarak inananlar da: ‘Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.’ (Buhari, Büyü’,15) sözü üzerinde iyi düşünmelidirler. Zaten böyle kazançların hayrı da olmamaktadır.

Parti ve STK’ların asalakları: Buraların asalakları, bu kurumlara: ‘Acaba bunların arasında olsam bir çıkarım olur mu?’ diyen kişilerdir. Verici değil her zaman alıcı konumdadırlar. Her şeye çıkar odaklı bakarlar. Varlığı anlamlı olmadığından yokluğu da fark edilmeyen kişilerdir bunlar. Bulundukları yerin maddi-manevi tüm imkânlarından yararlanır ve lazım oldukça onların rüzgârını kendi yelkenlerine doldururlar. Bu tür kurumları kullanabildikleri sürece buralarda dolanıp buraları kullananlar kendilerini çok da akıllı görürler üstelik. Şartlara göre kendileri için ‘özellikle ve yalnız kendileri için’ yapmaları gerekeni yapmışlardır. Zaten bunlar şartlar değiştikçe yine kendileri için gerekenleri yapmak için değişecek, hep değişecek, o kadar değişecekler ki kendileri bile kendilerini tanıyamayacaklar. Fakat ilginçtir değiştikleri her anda da hatta daha önceki kendilerine en zıt hale bile gelseler yine de kendilerinin çok akıllı (!) olduklarına inanacaklardır. Bu tür asalaklar, arzu ettikleri sömürü oranına ulaşamadıklarında, bulundukları yeri terk ederler. Ancak bu terk edip uzaklaşıp gitme şeklinde değil, ayrıldıkları yerin her anlamda karşısına geçme hatta çoğu kere daha önce bulundukları yere düşman olma şeklinde olur.

Devlet-Milletin asalakları: Asalaklık, gerçekte hırsızlığın uzun vadeli türüdür. Bazı kimselerin çalıştıkları ve yaptıkları hiçbir işleri olmadığı halde kendilerine kadro ve maaş tahsisi yapılır. Bunlar bir şekilde vaktiyle kurulan tezgâhların semeresini sömüren kişilerdir. Bir başka hırsızlık türüne de bir dönemde devlet garantili kendi bankalarından tüm aile bireylerine hesapsız kredi kullandırıp bunu da devletten tahsil eden hırsızlık çetelerini örnek verebiliriz. Devleti yolunacak kaz gören bir kitle de her dönemde devletin asalağı olmayı maharet sayar. Bunlar sadece almaya ayarlıdırlar. Yaşadıkları ülkedeki devlet için kendilerinin de bir şeyler yapabileceği veya yapması gerektiği akıllarına bile gelmez. ‘Devlet bize ne yaptı?’ derler, tıpkı kendisini o yaşa kadar büyüten babasına veya annesine kızınca ‘Siz benim için ne yaptınız?’ diyen edepsiz ve ergenlikten çıkamamış çocuklar gibi. Devletin asalakları çalışmak istemezler, çalışmazlar. Ne iş yaptıkları belli değildir. Bir kısmı masa başında işsiz oturur, bir kısmı ise ancak bankamatik kullanırlar. Bunlara ‘bankamatik memuru’ adı verilir. Herhangi bir şekilde, bir yöntemle devlet kademelerinde bunlar adına bir kadro tahsis edilmiştir. Sayısı belirsiz kişi, bu şekildeki kadroların maaşlarını hiç çalışmadan, asla alın teri dökmeden alır dururlar da kendilerinin helal kazandıklarını zannederler. 

Bazı yerlerde de senede bir iki kere toplanarak esasında hiçbir iş yapmayan ‘adı var, kendi yok fakat maaşı çok’ işler vardır. Yine bazı makamları dolduranlar, kendilerini uzun vadeli garantiye almak isterler. Bunu sağlamak için birkaç yıllık çalışmalarıyla bir daha hiç çalışmadan ömür boyu yüksek emekli maaşı alacakları bir sistemi oturtmuşlardır. Devlet sistemi, ‘Devletin malı deniz yemeyen domuz’ diyen zihniyetin oyuncağı olmamalıdır.

Millete ait vatan topraklarının farklı yol ve yöntemlerle millete hiçbir yararı olmayacak şekilde bazı kişi ve kurumlara tahsisi de milletin malının peşkeş çekilmesinin bir türüdür. Milletin vergileriyle oluşan birikimin ‘teşvik’ adı altında, millet ve devletin hizmetine yararına olmayacak, bazı güçlü kişi veya kurumlara aktarımı şeklindeki ‘devleti modern yöntemle soyma’ yöntemine de kesinlikle son verilmelidir.

Seçim dönemleri, asalakların kum gibi çoğaldığı dönemlerdir. Bu mesleğe alışmış kimseler, en iyi kimi/neyi/nereyi ‘yolacaklarsa’ oraya postu sermekte mahirdirler. Bireysel, ailevi, millet ve devlet olarak farklı türlerini yaşadığımız asalak saldırısının bilincinde olmak, bu alanda doğru davranışlar geliştirmenin ilk merhalesi olacaktır. Asalak saldırısına karşı ‘köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek’ tavrı kesinlikle yanlıştır. Çünkü hangi tür asalak olursa olsun, bünyeyi sömürerek varlığını sürdürür; yoklukları varlıklarından kesinlikle daha yararlıdır.

Sonuç: Asalaklığın -bilindiği gibi- bizim bu yazımızda söz etmediğimiz daha pek çok yol ve yöntemi de bulunmaktadır. Bu yazımızda söz ettiğimiz-etmediğimiz her türlü asalaklıktan mustarip tüm kişi ve kurumlar, varlıklarını güçlü bir şekilde sürdürebilmek için derinde veya yüzeyde bulunan tüm iç ve dış asalaklardan kurtulmak için çabalamalıdırlar. Eğer kişi ve kurumlar, kendi asalaklarından kurtulmayı başarabilirlerse -hortumu kesilenlerin homurtusu olabilecek ancak- bu kişi ve kurumların da en az birkaç kat güç kazanmaları mümkün olabilecektir.  

VİDEOLAR


Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)

Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)
Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)

Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)

Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)

İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)

Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)

Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)

Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)

Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)

Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)

Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)

Kur’an’a Göre Şirk (12.11.2020)
Kur'an'a Göre Şirk (12.11.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)

Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)

Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Joomla templates by Joomlashine