‘Adresimi yanlış almışsın, beni nasıl bulacaksın
Sana yukarı olan, bana aşağı.’
Aldırma sana hangi haber gelirse gelsin
‘Bu bizim ayrılış vaktimiz.’demem
Sınırsızken mekânı gönüllerin, verdiğim sözleri yemem.’
BENİ DİNLEYENLER BİR KEZ DE DOĞRU DİNLESİN
‘Ben yüreğime tırmanarak çıktım, nereye çıkmışsam
Terkimdeydi yangında ilk kurtarılacaklar
Issız yerlerden topladığım yalnızlıklar
Yandığım ateşler, yaktığım ateşler, biriktirdiğim küller
Yanımdaydı kuruttuğum çiçeklerin tohumları.
KIRALIM EZANLARI DUYURMAYAN CAMLARI
Dikme öyle gözlerini, kırk yıllık tütün tiryakisi gibi
Kendime alıştırmak istemiyorum seni
Biliyorum sen bir çocuk gibi
Sığınmak istiyorsun sözlerime
Çeyrek asırdır söylemediklerini söylemek istiyorsun
AMA UNUTMA BEN KÖKLÜ BİR ÇINARIM
Ucuz cennet alıcılarıyla satıcıları, müşteri ve tacirken
Kim, neden koyacak canı-malı orta yere.
Dünü hiç yaşamamıştım, bunu bilen biliyor
Bugünü uzun uzun yaşadım ve yaşarken
Devlet benim sırtımdaydı, ben devletin peşinde
DEVLET YÜZÜ OLMAYAN KİMLİKSİZ KİŞİ MİYMİş?
Kalıbının adamı olmayan
Yani Süphan’ın dilinde ‘dayanmış kütük’
Nerden çıktı er meydanına bu sürtük
Kalbim üşürken hala biraz
Önde gitmekte yalnızlık, arkada kalmaktayım.
İKİNDİ YAĞMURU EDASIYLA AĞLAMAKTAYIM
Ey alınyazımın silinen yanı!
Cahiller birbirine ders anlatırken
Hasretsem de büyük şehirlerde olmayan dost bağlarına
Daha gördüğümü anlayamadım, sorma istersen
Göremediğimden ne kavradığımı
YÜREĞİMİ SARMALIYOR MUAZZAM AHENK
Bu köşe kapmaca, uzuneşek oynayan
Bildiği tek gölekten başka bir su yok sanan
Heveslerine ve işlerine mahpus
Her yerde gördüğün bu adamlar, bu kadınlar
Nasıl gelebilirler kendilerine, evlerine, eşlerine
HAZLARIN MABETLERİ KULLARINI KOYVERMİYOR
Yağmur, sen dur biraz, şimdi biz
Amerikan silahlarıyla birbirini öldüren çocuklarımıza
Ağıtlar yakmayalım mı?
Bir Kızılderili öfkesi ve hüznüyle bakmayalım mı?
Yaşanmak zorunda kalınan her şeye
RÜZGÂR SEN DUR BİRAZ, ZAMAN SEN DUR
Biz akan her şeyden önde akmayalım mı?
Kendimizden bir iz bırakmayalım mı?
Geçtiğimiz ovalara, dağlara
Ruhumuzu bırakmayalım mı kaynaklara
Kimliğini bulsun diye, şaşırıp kalan her şey
YANLIŞ YERE AKAN SULAR AĞLAR HALA SESSİZ SESSİZ
Benim aslımı bilen biri cevap versin sorularıma
Susmasın, ağıtlar yakmasın, ben yaktım
Ben yandım yurduma düşen her kıvılcımda
Susadım, güzeli anlatacak dillere
Gülümseyen yüreklere susadım. Yağmur gel
DOLU VURSUN YAĞMURDAN ZEVK ALMAYAN KİŞİYİ
Dertliyim. Cam fanus, altın kafes
Yeter mi sinesi yaralıyı korumaya
Hem evveli hem kendini tekrardan yorulmayan
Cehaletin ellisinde öğrendiği deyimi
Altmışında kullanacak yer arayan cahillerden dertliyim
SOYUMA SÖZ EDEN SOYSUZLARDAN BEZGİNİM
Anlamak zahmetli iş, tüm yolların kesiştiği noktada
Nereden gelmiştik, nereye gidecektik?
Bebeği elinden alınmış bir küçük kız gibiyim
Oyun bozuldu evcilik bitti
‘Yapma annesi, etme annesi, ağlatma kızcağızını’
DE RÜZGÂRA ESMESİN, GÖZÜNE TOZ GİTMESİN
Çevrelerine –belki de zorla- söz geçiren bu kişiler
Neden söz dinletemiyorlar öz canlarına
Herkes yürümüyor mu kendi yolunda
Arkalarından mı ittiriyorlar yoksa
Sanıyordum ki gidiyorlar, kim durursa düşecek
BU ZITLAR KAOSUNDA ZAKKUMLAR YETİŞECEK.
Ömrüme saç örgüsü gibi dolanmış,
Bana artık bir şey demeyen yorgun ciltlerden
Dönerken bakışım göklere, sonra da yere
Seçemiyorum, yanayım hangi kedere
Sen yine de hiçbir sırrımızı verme ellere
DEMENİN BİR BEDELİ OLMAZ MI SANIYORSUN?
İşte gördün yurdumda
Canlılar var ölüdür, ölüler var capcanlı
Konuşurlar, var gibiler, gezerler etli-kanlı
Isıtılan elbiselerin iç yanlarını
Dolu sanmak aldatmasın kimseyi
HERŞEY KELİMELERDEN İBARET DEĞİL SEVGİLİM
İçimdeki insan soruyor, ne yapabilirim
‘Herkes ne çabuk da büyük âlim oluyor?’
Aşka karşı cesur ve dayanıklı, akla karşı ürkekler…
Yaşanılacaksa eğer bu hayat ki yaşanılıyor
Ağzımızda tadı kalsın diyorduk.
BİZ RÜYALARIMIZI KUCAKLAYAN SEHERİ BEKLİYORDUK
Gidiyorduk, bu öksüz diyarlar, yetim düşünceler
Arkamızdan geliyordu.
Büyüyorduk, hayallerimizle birlikte ufuklar büyüyordu
Karanlıklarda süzülen umutlar, birer çınar tohumununomuzlarında
Onlar da geliyordu, kararlı ve sakin.
OLACAK OLAN, OLACAKTI, BİLİYORDUK.