SON PEYGAMBER JAPON OLSAYDI

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 28.12.2020

İfrat ve tefritin tozu dumana katarak göz gözü görmez ettiği bir ortamda, Kur’an’ın sürekli emrettiği, kişilerin bildikleri veya doğru bildikleri ne varsa hepsi üzerinde, ‘derin düşünme’ anlamına gelen tefekkür ne kadar da zor. Oysa gerçekçi tefekkürler olmadan gerçeğe ulaşmak mümkün değildir. Tarih ortaya koymaktadır ki gerçekçi tefekkür yapabilenler, ifrat ve tefrit içinde olanlar tarafından sürekli suçlanmışlardır. Üstelik bunlar kendi dengesizliklerini ‘sıratı mustakim’ gibi sunmakta da hep mahir olmuşlardır. Ne söyler böyleleri: ‘Doğru ve gerçek benim bildiklerim ve onayladıklarımdır. Hâlbuki bu söz, hiçbir insan için kesin bir gerçek değildir.

Kur’an’ı ihmal etmeden İslamî ilimler alanında uzun yıllar kapsamlı okumalar yapanlar, bir süre sonra genellikle büyük bir şaşkınlıkla şunu görürler: Önceki vahiylerin başına ne gelmişse son nebi Muhammed as aracılığıyla gelen Kur’an’ın başına da ilerleyen yüz yıllarda aynıları fazlasıyla gelmiştir. Bunlardan en önemlisiyse dinin evrenselliğine verilen zarardır.

Dinin Evrenselliğine Verilen Zarar: Tüm varlığın Rabbi ve tek olan Allah’tan aynı temel ilkeler, farklı zaman, zemin ve dillerde, yeniden, yeni nebiler aracılığıyla insanlara bildirilmiştir. İşte bu buyruk ve ilkelerin adı İslam’dır ve ana omurga bakımından birbirinin aynıdır. Ancak tarih kanıtlamaktadır ki her nebinin ölümünden sonra, kendi görüşleri ekseninde kendi düzenini kurmak ve kendi kavimlerinin hayata, dünyaya, evrene, ahirete dair görüşlerini hâkim kılmak isteyenler eliyle İslam tahrif edilmiştir. Bu tahrifat başlangıçta, geleneğin adet, ilke ve değerlerinin nebiler ağzıyla kutsanıp naslaştırılması yoluyla oluşmuştur. Daha sonra da ilke ve değerleri kutsanan bu gelenek, sonraki kuşaklara, İslam’ın temel ilkeleri gibi nakledilerek sağlamlaştırılmıştır. İşte böylece her nebiden sonra, Kur’an’da ‘atalar dini’ olarak adlandırılan yeni bir din ortaya çıkmıştır. Bu yeni dinde, dinin ritüellerine çok fazla dokunulmaz ancak içi boşaltılır; geriye kalan ne varsa onlar da yeniden formatlanır.

Son nebi Muhammed as.a gelen vahiy de tıpkı öncekiler gibi bu süreci yaşamıştır. Bilindiği gibi Emeviler eliyle tahrifine hızla başlanan, Abbasiler eliyle tamamen ırkçı ve milli bir din haline getirilen İslam’la Arap’ın cahiliyye örfü: ‘Kale Rasulullah: …’ denilerek kutsanmıştır. Bu yöntemle yapılan bilinçli değişim, hem doğrudan devlet eliyle hem de farklı yöntem ve nedenlerle yapılmıştır. Aile yaşamından devlet siyasetine, entariden sarığa, isimlerden törenlere kadar Arap toplumunda mevcut yaşama ait ne varsa kutsanıp geçerlilik kazandırılarak ‘evrensel olması gereken ilahi din’ içine yerleştirilmiştir. Böylece yeniden formatlanan  ‘Arap yaşam tarzı içinde biçimlenen Arap ırkçılığı’ yeni bir din oldu; sonraki kuşaklar, ne kadar çok Arap gelenek-göreneklerine uyar yani ne kadar Araplaşırlarsa o kadar iyi Müslüman oldukları düşüncesine sahip oldular.

Arap Irkçılığının Sonuçları: Bu sürecin mimarları, kendi yaptıklarının yüzde birini bile kendi kavmi adına yapmak isteyen başka millet mensubunu ‘şuubi/ırkçı/Arap karşıtı’ olmakla suçladılar. Tabi bunun için ellerinde önceden hazır edilmiş yeterli malzeme vardı: ‘Rasulullah buyurdu ki: ‘Irkçılık yapan bizden değildir.’. Irkçılığı bir tek onlar yapabilirdi ve en zirvesini yani duyguları dahi yönlendirmeyi ve kontrol altında tutmayı isteyerek yaptılar ve şöyle dediler: ‘Rasulullah buyurdu ki: ‘Ben Arap’ım, onun için Arap’ı seviniz.’ Nedense kimsenin aklına şu soruyu sormak gelmemiş: Hz. Nebi, ömrü boyunca Araplardan başkasıyla mı savaştı? O’na dünyayı dar edenler Araplardan başkası mıydı? O da tıpkı Hz. Musa ve Hz. Nuh as.lar gibi kendi toplumundan illallah etmedi mi?

Amaçlarını Hz. Peygambere Söyletme: Ancak söz ettiğimiz bu süreçte toplumsal hayatı Araplaştırmak, kendileri için belli hedeflerin sahibi olan bu kitlelere yetmedi. Arap’ın hâkimiyetinde olan bir siyasal sistemi de din adına kurumsallaştırmak istediler. Bunu garanti altına alabilmek için dediler ki: ‘Rasulullah buyurdu ki: İmam Kureyş’tendir.’. Bunu din adına öğrenen Müslümanlar: ‘Hz. Nebi böyle demişse vardır bir hikmeti’ diyerek ‘Neden?’ sorusunu sorup anlamlı ve doğru bir cevap istemeye bile yeltenemediler. Çünkü karşılarından kapı gibi Peygamber sözü dikiliyordu. Bu sözü Kur’an’ın ilkeleriyle değerlendiren bazıları da bu sözü anlamsız bulmakla birlikte bu söze itiraz etmek istemedi ve sessizce kabul etti. Ancak bu sözün Kur’an’a aykırı olduğunu ve anlamsızlığını anladığı için asırlarca ‘Neden?’ diyerek bunu tartışan kişiler, bunun Arap ırkçılığının bir ürünü olduğunu söylemekten de çekindiler. Neden? Çünkü böyle derlerse ‘Hz. Peygamber’in buyruğuna ve sünnete karşı çıkma’ suçuyla suçlanma korkusu yaşadılar ve sustular. Bazıları da asırlarca bu konuda uğraştı, tartıştı durdu, bir sonuç alamadan.

Yorumlarla Tahrifat: Kur’an’ı kutsama ve yüceltme adına ‘Öyle herkes Kur’an’ı anlayamaz’ diyerek terk ettirilmesi yetmez gibi, sözcükleriyle oynayarak yeni yorumlarla uydurulan din için deliller oluşturmak da hep süren bir çaba oldu. Kur’an ilkelerinden yola çıkarak bu durumun değerlendirilmesi yapıldığında, yukarıda söz ettiğimiz çabaların tıpkı Yahudilerin kendilerini ‘seçilmiş millet’ diyerek kutsamaları gibi, Arapların kendilerini kutsamaları olduğu derhal anlaşılabilir ve: ‘İmam Kureyş’tendir’ sözü, Arap ırkçılığının bir ürünüdür; çünkü Allah için hiçbir kişi, kabile veya toplum özel değildir.’ denilebilirdi.

Milli Kimlik Kaybına Neden Olan Durumlar: Araplar, İslam’ı, Arap ırkçılığının koçbaşı gibi kullanarak asırlar boyu kendilerine ait ne varsa kutsadılar. Öyle ki Müslüman olanın hemen bir Arap adıyla adını değiştirmesi sanki bir ilahi buyruk gibi uygulandı. Bir Arap, ‘anlamı güzelmiş’ diye asla bir Fars ya da Türk adı almadığı halde, ‘yeniden formatlanan dinin’ en önemli farizası olarak Türkler, Farslar, Berberiler, Siyahiler, Hindular Müslüman oldukları anda büyük bir hızla kendi adlarını Arap adlarıyla değiştirdiler ve doğan çocuklarına Arap adları verdiler. Oysa ‘Ali, Ömer, Zeyd, Osman, Ebubekir, Muaviye, Hasan, Ayşe, Fatma, Zeynep …’ o toplumda İslam’dan önce de kullanılan isimlerdi ve Müslüman oldum, diye kimse adını değiştirmemişti. Bir değişikliğe gitmediler çünkü gerek yoktu; putperestlik çağrıştıranlar dışında kimse adını değiştirmemişti. Demek ki Attila’nın, Yorgo’nun, Helmut’un, Behram’ın, Yıldız’ın, Helga’nın da adının değişmesine gerek yoktu. Ancak yeniden formatlanan Emevi+Abbasi ortak yapımı Arap ırkçısı bir dinde bu bir gereklilik oldu. Adlarını ve milli benliklerini kaybettirdikleri kitlelerin Araplar içinde sürekli eriyip yok olması gayet kolay oldu. Tarih okuyanlar bunun pek çok örneğini gayet iyi bilirler. Farklı toplumlar, İslam giysili Arapçılık karşısında buharlaştılar.

Seyyidler ve Mevaliler: Bu süreçte Araplar, Müslümanları oluşturan tüm toplumu iki ana unsura ayırdılar: Seyyidler ve mevaliler. Ne demektir bu: Efendi Araplar ve azatlı köleler ya da onların himayesindekiler. Yani Arap olmayan herkes, onlar için ‘mevali’ idi. Bu herkesin bildiği bir gerçektir ancak nedense tarihçiler tarafından yeterince gündeme getirilip tartışılmıyor ve o dönemde sayısı yüz binlerle ifade edilen ‘Şuubi’ isyanlarının gerçek nedenlerinin üstü hep örtülüyor. (Şuubi denilen farklı ırklardan yüzbinlerce Müslüman’ın Arap ırkçılığına karşı ayaklanmaları araştırılabilir.)

Bunları yapanlar, İslam’a ne yapmışlardır: An itibariyle bizim için asıl mesele, tüm bunları bilinçli bir biçimde yapanların İslam’a ne yaptıklarıdır. Asırlar boyu bu gidişattan memnun olanlar, bir kez bile bu yapılanların Kur’an’a uygun olup olmadığı sorgulamak gereği duymadılar. Çünkü bu süreç onların çıkarınaydı. Arap ırkçılığına karşı çıkan herkesi ‘şuubi/ırkçı’ olmakla suçlayan Araplar, bir kez bile kendilerinin Arapça torpilini tepe tepe kullanarak yaptıkları ırkçılıkla İslam’ı tahrif etmelerini sorgulamadılar. Buna gerek yoktu çünkü Peygamber onlardan, Kur’an onların dilindendi. Öyleyse tüm bu yaptıklarına hakları vardı. İslam yerine, Kur’an’dan onay alamayan bir dini, gerektiği yerde Kur’an sözcüklerinin anlamını tahrif ederek oluşturdular. Şu anda, dünyanın farklı bölgelerinde, İslam adına yapıldığı söylenen ve yüzümüzü kızartan manzaralar, kendi yaptıklarını Kur’an’dan asla onay alma gereği duymadan meşrulaştırarak kitaplara yerleştiren bu anlayışın ürünüdür.

İslam’ın Dili Nedir/Ne Olmalıdır: İslam, Allah katındaki tek din olduğu halde, ‘Dinin dili Arapçadır.’ iddiasını öyle aşkla savundular ki sonunda bunu herkes kabul etti. ‘Peki, bu durumda, Tevrat’ın, Zebur’un, İncil’in dili nedir?’ sorusu da sorulamadı. Bunlar tartışıldı ancak çoğunluğun kabul ettiği durum dinleşti. Yani Arapça, Arap’ın dili midir, Allah’ın dili midir? Arap’ın diliyse -ki öyledir-, o zaman neden Kur’an’ın tüm toplumların diline çevrilmesi yerine, ‘Kur’an başka dile çevrilmesi mümkün olmayan bir kitaptır.’ diyerek herkesi Arapça öğrenmeye mecbur etmeye çalıştılar. Dil konusu, Arap ırkçılarını güçlü duruma getiren bir unsur olduğu için bu arada: ‘Rasulullah buyurdu ki: Cennetin dili Arapçadır.’ demeyi de unutmadılar. Artık başka toplumlardan olan Allah’ın nebileri orada ne yapacak bilinmez?! Oysaki Allah katındaki tek din olduğu söylenen ve evrensellik iddiasında bulunan bir dinin/İslam’ın kitabının her dile çevrilebilecek karakterde olması gerekirdi. Dünyadaki tüm Müslümanların veya bu dini öğrenmek isteyen herkesin, belli bir dönemin Arapçasını, kendi anadili gibi öğrenmesi söz konusu olamayacağına göre…

Son Peygamber Japon Olsaydı: Bir an için düşünülsün eğer son nebi bir Japon olsa bugün din olarak söylenenler yerine neler denilebilirdi: Ojigi adı verilen Japonların eğilerek selamlaşması, yemek yerken yemeğin lezzetli olduğunu göstermek için ağız şapırdatma, -ağaç olarak- hurma yerine Japonların kutsal kiraz çiçeği sakura, spor olarak sumo, kadın ve erkek giyeceği olarak Arap entarisi yerine kimono, erkeklerde çenede az miktar sakal, kadınların saçlarında çubuklar uyulması gerekli sünnetlerimiz ve kutsanmış Arapça yerine kutsanmış Japonca sözcükler bizim din telakkimizi mi oluştururdu acaba? Ne dersiniz? Allah katındaki tek din nedir, bunlar gibi yerel ve milli unsurlar mıdır?

İslam adına toplumumuzu kuşatan İslamsıların tüm Müslümanlarla birlikte bizim toplumumuzu da ‘ailevi hayattan sosyal hayata, siyasetten düşünceye kadar’ her alanda boğduğunu görmeli değil miyiz? ‘Yaratıcının, dünyanın her yeri, tüm insanlar ve zamanlar için geçerli buyruklarından ibaret olan İslam nedir?’ Ya da bu soruyu şöyle mi sorsak acaba: ‘Ne, İslam değildir?’

VİDEOLAR


Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)

Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)
Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)

Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)

Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)

İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)

Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)

Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)

Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)

Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)

Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)

Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)

Kur’an’a Göre Şirk (12.11.2020)
Kur'an'a Göre Şirk (12.11.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)

Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)

Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Joomla templates by Joomlashine