Ayten DURMUŞ
Öz yurdumda nere olsa giderdim
Her işe söylenir: ‘Neden bu?’ derdim
Bizim tümseklere çok laf ederdim
Aşılmaz dağ imiş sabrı gurbetin
Boşuna gelmedik karnımız açtı
El bizden tiksindi, el bizden kaçtı
Şifa değil ağrı kesen ilaçtı
Bal olsa içilmez zehri gurbetin
Umudu geldiğim anda çaldırdım
Bazen sustum bazı zaman çıldırdım
Sormayın bu yükü nasıl kaldırdım
Erciyes’e bedel kahrı gurbetin
Adaleti yalan, zulmünü boğmaz
Hiç kimse çiftesiz sütünü sağmaz
Sabah olur ancak güneşi doğmaz
Bin yıla eşitmiş asrı gurbetin
Ben hep ikinciydim, ben hep yabancı
Ben hep bir yolcuydum, onlar hep hancı
Sert bakış böğrüme sokar bir sancı
Dışlanmak tek açık hayrı gurbetin
Dediler uzaktan bir yeşil türbe
Gelince gördüm ki: Estağfur tövbe
Anladım, değmezmiş, girdiğim harbe
Soysuz bir yapıymış kasrı gurbetin
Dualarım vardı yüceden yüce
Kimi bu dünyalık kimi ölünce
Evrende kıyamet kopmadan önce
Diriyken yaşanır haşrı gurbetin
Sanma mutlu eder, sanma güldürür
Bağrı yumruklatır, saçı yoldurur
Genç yaşta çoğunu boğar öldürür
Denizlerden büyük nehri gurbetin
Yürek yangınının sislerini sil
Daha yaşın çok genç, şunu iyi bil:
Kıtaları aşsan ayağı değil
Gönüller acıtır nasrı gurbetin
Ateşe benzeyen bakışım vardı
Güneş benim ardım sıra doğardı
Ömrüm geçti kara saçım ağardı
Meğer gençliğimmiş mehri gurbetin
Ömür mevsiminde hazan olunca
Yolunu kaybedip dağda kalınca
Kırk gün susuz kalsan içme bulunca
Yalancı kevserdir nehri gurbetin
Sorunu büyütüp canını sıkıp
Gelme buralara gemiler yakıp
Geride ağlayan anneye bakıp
Yollarını kessin Tanrı gurbetin…