ELEŞTİRİ SEVİYE İSTER!

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 26.10.2021

Sürekli aynı ortamda, aynı veya benzer kişilerle birlikte olmak bir süre sonra kişilerin çevresiyle aynılaşmasına ve körleşmesine neden olmaktadır. Ortak sevgiler gibi ortak nefretler de insanları birbirine yaklaştırır, bir arada tutar. Bu nedenle bir topluluk oluşturmak isteyen kişiler zaman zaman nefret unsurlarını, birlikteliğin dolgu malzemesi olarak kullanırlar. Ancak bu yöneliş, sağlam bir birliktelik nedeni değildir. Çünkü sevgi ve nefretin her ikisi de körleşmeye neden olan iki önemli duygudur.

2021 yılının sonlarına yaklaşırken ülkemiz, sevgi ve nefret kutuplarının sertleştiği bir zaman diliminin soğukluğunu yaşıyor. Yaşanan nefret de kör, sevgi de.  Nefretin getirdiği körlük belli oranda anlaşılabilir. Ancak hiçbirimiz, sevginin hepimize yaşattığı körlüğün acı bedelinin ve sonuçlarının farkında değiliz. Oysa sevdiklerimiz de herkes kadar yanlış yapıyor olabilir hatta herkesten daha çok. Bunun olabileceğini düşünmek, görmek, kabul etmek gerekmez mi? Duygu ve düşünce dengesine sahip kimseler olabilmek için ister sevdiklerimizin ister sevmediklerimizin yanlışlarını görürken yaptıkları güzel işleri de yok saymamalıyız. Eleştiri ve övgülerimiz bu anlamda bir dengeye sahip olmalıdır.

Eleştirmek için de bilgi gerekir. Hatta eleştiri, iyi sayılabilecek düzeyde bir bilgiyi gerekli kılar çünkü bilgisiz eleştiri bir tür kör dövüşü gibidir. Konuştuğu konuyla ilgili en küçük bir birikime sahip olmayan hatta internetten olsa bile ‘Acaba bu konuda ne var ne yokmuş? Bu konunun lehinde ya da aleyhinde kim ne söylemiş?’ diyecek kadar bile merak etmeyen pek çok kişi, bir konuda konuşurken/yazarken sanki kendileri o alanın uzmanıymış gibi konuşup en sert biçimde birilerini eleştirebiliyorlar. Evet, herkes eleştirilebilir ancak eleştirenin de biraz eleştiri konusunda seviyesi olması gerekmez mi? Yoksa ‘Ağzı olan konuşuyor!’ durumu ortaya çıkmaz mı? Bu da bilgisizin kendisini bilge sayması sonucu ortaya çıkarmaz mı? Bu yanlış da toplumsal kıyametin nedeni olmaz mı?

Ele almak istediğim acınası bir diğer durumu Tolstoy’un: ‘Öğrenim göre göre sonunda saçmalıyorlar.’* sözüyle özetlemek mümkün. Ağızlarında süslü yeni sözler bulunan önemli bir kitle de bu durumda. Eleştirdikleri konuları/kişileri araştırma gereği duymadan sadece eleştiri yapmak için eleştiren bu kişiler, cahil değilse ön yargılı ve saplantılıdırlar.

Bir yanlışı, sonuna kadar eleştirmek istediği karşı taraf yaparsa ağzını açıp veryansın edip eğer kendi taraftarı biri yaparsa dilini yutan kişi hem samimiyetsiz, hem yalancı hem düzeysiz hem yetersizdir. Bu tavır, eleştiri ahlâkına ve ilkelerine aykırıdır. Çünkü yanlış, kişiye göre nitelik değiştirmez; yanlış, kim tarafından yapılırsa yapılsın yanlıştır. Bir eylemi, karşı taraf yaptığında ‘israf, gösteriş, şatafat, yozlaşma, azgınlaşma’ olarak niteleyen kişi, bu eylemi kendi taraftarı yaptığında da aynı sözlerle bu eylemi eleştirebilmelidir. Değilse o kişi, ağzı olduğu için konuşan birisidir. Sözünün değeri yoktur, bu değeri kendisi yok etmiştir. Ya da acaba böyle bazı kimseler, karşı tarafta eleştirdikleri eylemleri kendi taraftarları yaptığında, yapılanların ‘çağdaşlık, demokratlık, modernlik, entellik ya da görgülülük, dindarlık hatta ‘Allah’ın nimetlerinin üzerlerinde görünmesi*’ olduğunu falan mı düşünmektedirler? Bu duruma ancak: ‘Yazıklar olsun!’ denir; ‘Sizin kaç yüzünüz var!’, denir; ‘Siz bu muymuşsunuz?’ denir. 

Karış tarafta yanlış olan eylemler eğer kişinin kendi taraftarlarında, bir anda ‘doğal hak, kişisel özgürlük alanı’ noktasına evrilebiliyorsa bu başka bir şey değil ancak ‘omurgasızlık’ ispatıdır. Böylece, değerli ve güzel ne kadar sözcüğümüz varsa içini boşaltıp canınız ne isterse onunla doldurmuş olursunuz.

Acaba insanlarda, başkalarını ağzının dolusu eleştirdikçe kendisini bilge biri sanma yanılgısı mı var? Bilge ve başkalarını yargılayıp bir karara varabilecek üst bir konum, bir yargı mercii... Kendisini yargılamayan, yargılasa bile başkalarını yargılarken uyguladığı sert kuralları kendisi, taraftarları veya sevdikleri için gerekli görmeyen bir kişinin eleştirel değerlendirmeleri ne kadar anlamlı olabilir ki? Hele bir de birkaç yabancıdan bir iki görüş veya söz naklederek yüreklerinin zarına kadar işlemiş bulunan düşüncelerinde mündemiç aşağılık duygusu yarasını hem açık edip hem de pansuman ettiler mi, iş tamam olmuş oluyor!

Esasında böyle kişiler ‘Biz bu işi biliyoruk da gonuşuyoruk!’ düzeyindedirler. Konuşun, ağzınız var nasılsa, öğrenme zahmetine girmeden, bilmek için emek vermeden konuşun bakalım, zaten konuşuyorsunuz. Ama artık gerçekten çok yoruyorsunuz.

Bu durum karşısında son söz: Bu ülke insanının irfanı çok özel ve çok büyüktür; insanı, olayı, durumu, yeri ve zamanı geldiğinde çok iyi ve doğru değerlendirir; kime hangi notu vermesi gerektiğini de iyi hesaplar. Bu çok özel irfan, tufana uğradığı her keresinde, bu milletin küllerinden ateşi çıkarıp ayağa kaldıran irfandır. İşte bu irfana güvenilebilir.

------------

* Tolstoy, Kröyçer Sonat, 4. Bakı, s.8, çev: N. Y. T. İstanbul, Varlık Yayınları, 1992

* “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhari, Libas 1; İbni Mace, Libas 23)