TÜRKÇENİN KAVRAM GEREKSİNİMİ

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 29.07.2021

1. BÖLÜM: Türkçenin Durumu

Bir toplumun gücü dilinden, dilin gücü de kavram zenginliğinden anlaşılabilir. Türkçenin gücü de sözcük türetme yeteneği, sözcük zenginliği ve edebiyatın doruğu sayılan güçlü şiirlerinden anlaşılabilir. Türk dilinin edebi gücünü; kulakla birlikte yüreğe ulaşan, sözleri kişiyi bilgeliğin doruklarında dolaştıran, derin anlamları gönül gergefini ince ince işleyen, esintileri yüreğe erdem tohumları saçan koşmalar, türküler, atasözleri, deyimler, bilmeceler, tekerlemeler vb. kanıtlamak için yeterlidir. Türkçe edebi alanda güçlü olduğu gibi; hukuk, tıp, felsefe başta olmak üzere tüm bilim dallarında da gerekli kavramları üretecek güçtedir.

İnsanlar bulundukları konuma, ilgi ve bilgilerine göre en önemli durum ve sorunu belirlerler. Eğitimciler içinse en önemli sorun yetersiz-yanlış eğitim ve bu eğitimden çıkmış kişilerdir. Zaman zaman herkesin şikâyet ederek söz ettiği 250-300 sözcük ile konuşan diplomalı kişilerden söz etmekteyiz. Kendi dilini doğru düzgün bilmediği için konuşurken sürekli ‘ııı’layan, ‘yani’ diyerek nasıl anlatacağını bilemeyen, ‘demek istiyorum ki’ diyerek kendi sözünü yanlış anlaşılma korkusuyla açıklamaya çalışan, daha da sıkışırsa başkası konuştukça ‘aynen’ diyerek düşüncelerini kendi sözleriyle anlatmak istemeyen kişilerden söz etmekteyiz.

2. BÖLÜM: Bu Durumun Nedenleri

Tanımlamaya çalıştığımız bu durumun bazı nedenleri şunlardır: 

a. Türkçe, anadili Türkçe olanlar tarafından, üstüne, Farsça, Arapça, Fransızca, İngilizce dilleri koca kaya kütleleri gibi konulmuş bir çiçektir. Bunların hepsinin baskısı altından çıkarak yeşermiş, gelişmiş ve her zaman çiçeklerini vermiştir. Bu durum, başka bir dilden bir sözcüğün Türkçesi olduğu halde yabancı bir sözcüğü kullanmak hastalığı olarak hala devam etmektedir. Bunun iki nedeni vardır: İlki kişinin Türkçedeki sözcüğü bilmemesi, ikincisiyse kişinin Türkçesini bildiği halde yabancı sözcük kullanma hastalığıdır.

b. Her insanın dil mantığı yetiştiği ortamda oluşur. Bunun ilk evresi 0-6 yaş arasıdır. Bunun üzerine dil mantığının oluşturulması gereken ikinci evre, eğitimin ilkokul ve ortaokul dediğimiz yıllarını kapsayan 6-14 yaş arasıdır. Bu dönemdeki eğitimde, dilin en iyi biçimde öğretilmesi ve olabildiğince çok sözcüğün anlamının kavratılması gerekir. Bu konunun öneminin bilincinde olunmaması nedeniyle Türkçe eğitiminin yetersizliği veya bu yıllarda yabancı dille eğitime ağırlık verilmesi, Türkçenin yeterli düzeyde öğretilmemesinin ve doğru kullanılmamasının nedenlerinden biridir.

c. Kendi dilini doğru ve yeterli olarak bilmeyenler, eğitim süreci ve sonrasındaki bilimsel çabalar için yabancı dilleri gerekli görürler. Çünkü Türkçeyi yeteri kadar bilmeyenler, kendilerindeki sözcük yoksulluğunu ve anlatım güçsüzlüğünü, Türkçenin yoksulluğu ve güçsüzlüğü sanmaktadırlar. Yükseköğretim ve sonraki yıllarda sürdürülen eğitim çalışmalarında, Türkçeye gereken önemin verilmemesi, öğrencilerin bir veya birkaç yabancı dili iyi bilmesi kadar Türkçeyi de iyi bilmesinin gerekliliğinin farkında olunmaması da düşündüğünü Türkçe ifade edemeyen kişileri ortaya çıkarmaktadır.

3. BÖLÜM: Türkçe İçin Ne Yapılmalıdır?

Diller ve dilleri oluşturan sözcükler de tıpkı toplumu oluşturan bireyler gibidir. Bir toplumun bireylerinden nasıl kimi doğar, kimi büyür, kimi yaşlanır, kimi de herhangi bir yaşında ölürse sözcükler de öyledir. Bir toplumu güçlü ve dayanıklı tutmanın ilkeleri nelerse dili de güçlü ve dayanıklı tutmanın ilkeleri onlardır. Bir toplumdaki iyi yetişmiş ve kendini milletine adamış kişilerin toplum için önemi ne ise anlamı derin ve kapsamı geniş sözcük ve kavramların da dil için önemi odur.

Kavram; düşünce, olay, insan ve varlıkları adlandırmaya ve sınıflandırmaya yarayan söz veya söz topluluğudur. Kavramlar ‘masa, ağaç, toprak vb.’ şeklinde somut olabildiği gibi ‘özgürlük, önyargı, hoşgörü’ gibi soyut da olabilir. Kavramların anlam alanları, toplumların sahip olduğu düşünce ve değerlere göre değişebilir. Tıpkı ‘bayram’ sözcüğünün toplumlarda farklı zaman dilimlerini çağrıştırması, ‘komünizm’ sözcüğünün de farklı toplumlarda farklı düşüncelere neden olması gibi.

İnsanlar, kavramlar yoluyla düşünebilirler. Çünkü kavramlar, insanın olay, düşünce ve durumlardan anlam çıkarmasını sağlar. Örnek: Bir ağaç gösterildiğinde farklı dillere sahip olan herkes kendi dilinde onun ne ağacı olduğunu bildiğinden, zihninde o sözcükle beliren bir ağaç görüntüsü oluşacaktır. Ancak ‘Ağaçlar ayakta ölür’ atasözünden bizim anladığımızla başka bir dil konuşan toplumdan birisinin anladığı aynı olmayacaktır.

Toplumlar, kendi sözcük ve kavramlarıyla düşünebilir ve konuşabilirler. Düşünülebilenin, zihinde görüntüsü oluşur. Bu görüntü, gözle görülebilen veya varlığı aklen bilinebilenin yansımasıdır. Kişi, zihninde görünene anlam verir, anlam verdiğine ‘ad’ verir. Ad verilebilenin bir anlamı olur ve insan az ya da çok ancak bildiğini anlamlandırır. Bilmek; ad koymak ve kavramayı sağlamak için ‘kavram’ belirlemek ya da olan kavramı öğrenmek işidir.

Kavram-Ad oluşturmak ve geliştirmek için gerekli olanlar:

a. Türkçenin günlük yaşamda kullanımı: Gerçekte her dilin, insanların duygu ve düşüncelerini ortaya koymaya yetecek sözcüğü vardır. Kimi toplumlar bunları kullanıp geliştirerek dilini güçlendirir, kimi toplumlar da hazıra konarlar. Örnek: Dilimizdeki; ‘durak’ yerine, ‘istasyon’; ‘koruma’ yerine ‘bodygard’, ‘uzman veya bilirkişi’ yerine ‘eksper(tiz)’, ‘iyileştirme’ yerine ‘rehabilitasyon’ kullanmanın gerekliliği nedir? Günlük hayatta kullanılan yabancı sözcükler yerine, eş veya yakın anlamlı Türkçe sözcükler kullanılmalıdır.

b. Türkçenin bilim dili olarak kullanımı: Türkçenin bilim dili olabilmesi için kavram gereksinimi vardır. Her bilim alanında, özel anlamlar yüklenmiş kavramlar vardır ve olmalıdır da. Çünkü konuşabilmek için yeterli olan sözcükler, bilimsel çalışmalar için yeterli olmaz. Ancak bu kavramları, dilimizdeki kök ve eklerle türetmek yerine, başka dillerden alıp bunları öğretmek, bütün bilim alanlarını, anlamı bilinmeyen yabancı sözcüklerin öğretildiği ‘Sözlük Çalışması’ durumuna getirmek bilim öğretimi değildir. Kavramların öğrenimi, bilim eğitimi için ancak bir ‘araç’ edinmeyi sağlar. Her kavram, insanda bir algı oluşturur veya var olan algıyı değiştirir ya da yeniden kurgular. Bu süreç, bilimsel çalışmalara başlayabilmek için zorunludur ancak bilim eğitimi bu değildir. Bilim; bir araç olan dil ve o bilim dalıyla ilgili kavramların eğitim-öğretiminden sonra öğrenilecek olanların nasıl, nerede, neden kullanılacağının da eğitimini kapsamalıdır.

c. Türkçenin eğitim-öğretimde medeniyet dili olarak kullanımı: İyi ve anlamlı, ülkemizin kültür ve medeniyetini merkeze alan bir eğitim-öğretim için eğitim dallarında gerekli ve mümkün olan tüm kavramların Türkçeleştirilmesi gereklidir. Bu yapılırken Türkçenin bir medeniyet dili olduğu unutulmamalıdır. Değilse yabancı kavramlarla yerli bir ‘kültür ve medeniyet’ oluşturulup geliştirilemez. El atına binen tez iner. Bu yöntemle bizim tavuk hep komşunun folluğuna yumurtlayacaktır. İnsanımızın yaptığı her iş, o kişinin kullandığı yabancı dili konuşan ülkelerin hanesine doğrudan veya dolaylı olarak yazılacaktır. Bu da eğitim söz konusu olduğunda istenilen bir durum değildir. Dünyanın farklı ülkelerinde yaşanmakta olan ve ilgili ülkeleri ‘yetişmiş insan’ sayısı gibi en önemli alanda yoksulluğa düşüren ‘beyin göçü’ sorunu üzerinde, bu bağlamda da düşünülmelidir.

d. Türkçenin yabancı öğrenci öğretiminde kullanımı: Dünyadaki her ülke, ülkesine gelen yabancı öğrencilere, kendi dilini öğretir ve bu dilden sınava tabi tuttuktan sonra başlayabileceği okulu belirler. Pek çok ülke vatandaşlığa kabul edeceği kişiyi de bulunulan ülkenin dilinden sınava tabi tutar. Bunu tek istisnası, sömürgelerdir; onlar hem kendi öğrencilerine hem de dışarıdan gelen öğrencilere ve göçmenlere, kendilerini sömüren ülkenin dilini -uluslararası dil diyerek- öğretirler. Türkiye’ye gelen bir yabancıya Türkçe yerine (bir sömürge ülkesi gibi) eğitim-öğretim sürecinde başka bir ülkenin dilini öğretmeye çalışmak, akıl ve mantığın doğru kabul edebileceği bir durum değildir. Olabildiği kadar çok yabancı dili öğrenmekle, ülkedeki eğitim süreçlerinde -emperyalizmini gizlemeyen bir ülkeye ait- bir yabancı dilin egemenliği arasındaki farkın bilincinde olunmalıdır. Ülkemizde eğitim gören yabancı öğrencilerin Türkçeyi en iyi biçimde öğrenmesi sağlanmalıdır. Eğitim sürecinde, ‘uluslararası dil, bilim dili, sanat dili’ gibi söyleyenin de amaçlarını bilmediği sözlerle yabancı kültür sömürgeciliğine ve yabancı bir kültürün ücretsiz işçiliğine izin verilmemelidir.

e. Türkçenin yükseköğretimde kullanımı:  Ülkemizdeki ‘bilim eğitim-öğretiminin’ daha çok ‘kavram’ öğretimi olduğu, bu alanlarda bulunan herkesin bildiği bir durumdur. Tıp, hukuk, felsefe, edebiyat da dâhil olmak üzere pek çok alanda yapılan iş, uzun yıllar bu alanlardaki ‘yabancı kavramları’ öğretmekten ibarettir. Bu durumun sorgulanması gereklidir. Ülkemizdeki eğitimde, Türkçenin sözcük üretme kapasitesini kullanarak kavram türetmek yerine; tıpta Fransızca-İngilizce-Latince, hukukta Arapça, felsefede Arapça-Fransızca, edebiyatta Fransızca-Arapça-Farsça kavramlar kullanılmaktadır. Bu durum, Türkçenin sözcük türetme gücü göz önüne alındığında, ülkemizdeki eğitimin böyle olmasını gerekmemektedir. Bu nedenle eğitim dili güya Türkçe olduğu halde neredeyse tamamen yabancı kavram kullanılarak eğitimi sürdüren şu anki durumun önce yükseköğretim düzeyinde düzeltilmesi gereklidir.

Sözel ve sayısal tüm bilimlerin kavram dili Türkçeleştirilmeden, ‘üretme ve önce kendi toplumuna yararlı olma’ amacını önceleyen gerçekçi bir bilimsel çabadan söz etmek mümkün değildir. Bunun söylendiği kadar kolay bir iş olmadığını, olmayacağını, bu alanları bilen herkes kabul eder. Ancak Türkçenin bilim dili olarak geliştirilebilmesi ve gerçek bir ‘milli eğitim’ yapılabilmesi için gereken tüm kavramların, tüm bilim dallarında türetilmesi de bir zorunluluktur.

Bunun için ne yapılabilir: Kavram türetme ve oluşturma çalışmasını, her alanın kendi uzmanlarından oluşan bir toplulukla Türk dili uzmanlarından oluşan bir topluluğun bir araya gelerek yapması gereklidir. Ancak bu çaba, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkçeye yapılan yanlışlardan da kesinlikle uzak olmalıdır. Kullanılmakta olan kök ve eklerden, doğru köklere doğru ekleri getirerek ve toplumun dil zevkinin türetilen sözcüğü kabul edeceği sözcüklerin türetilmesi sağlanmalıdır. Örnek: Bilgisayar, donanım, yazılım, bellek, işlemci vb. gibi. Türkçenin sayısal, sözel, sosyal tüm bilimler için sözcük türetme yeterliliği uzmanları tarafından zaten bilinmektedir. Eksik olan Türkçenin zamanın ilerlemesiyle ve toplumsal yaşamın değişmesiyle birlikte gerek duyduğu sözcükleri, alanında yetkin kişilerin oluşturduğu kurulların türetme çabasıdır. Her konuda olduğu gibi dilde de eskiye asılıp kalmak, zamanın pek çok durumu değiştiren yanını görmezden gelmek, bu değişimin olmadığı anlamına gelmez. Dinde olduğu gibi dilde de doğru biçimde doldurulmayan her boşluk, kesinlikle dolar ama yanlış biçimde. Herhangi bir konuda yetkinliğe ulaşanlar, bir konu ve durumu tam anlamıyla bilenler, bildiklerine ‘kavram ve ad’ verebilirler. Böyle olmayanlar, başka toplumların kavram ve adlandırmalarına mecbur ve mahkûmdurlar. Kavram türetme ve oluşturma, yapılması gerekli ve yapılabilecek bir iştir, yeter ki dil bilincine sahip kişiler ve bilim insanları ‘kavram üretme’ işinin öneminin bilincine ve bu alandaki sorumluluklarının farkına varsınlar.

---

Türkçe karşılık önerileri: dron: tepegöz; otogar: anadurak; şarküteri: katıkevi (Muş esnafı kullanıyor)