GENÇ KIZLAR VE DEİZM

Ayten DURMUŞ, hertaraf.com-12.12.2019

Dünya üzerinde gençleri heyecanlandırıp harekete geçiremeyen, gençlerin ve kadınların omuzlanmadığı hiçbir davanın uzun süre hayatta kalma ve başarıya ulaşma şansı yoktur. Gençlerin omuzlanmadığı davalar bitmiş sayılabilir.

Gençlerin ne ile ilgilendiği, gündemlerinde ne olduğu konusu, ‘On yıllar sonra ne ile karşılaşacağız?’ sorusunun da cevabıdır. Zaman geçiyor fakat bazı konular nedense insanların gündeminden bir türlü düşmek bilmiyor. ‘İslam’da Kadın?’ konusu da sürekli gündemde kalmaya devam ediyor. Bunun sebebini anlamak zor değil; kadınlar daha çok okudukça, genç kızlar eğitim döneminde ve sosyal hayat içerisinde bir sürü soru ve sorunla yüz yüze geldikçe iş her zaman dönüp dolaşıp bu konuya geliyor. Bu konuda özellikle genç kızların zihinleri, sorularına gönüllerini tatmin edici cevap bulamamalarının etkisiyle ciddi anlamda karışık.

‘İslam’da kadının konumu ve durumu nedir?’ Neden bu konudan bir türlü çıkılamıyor? Tabi ki bunun eğitim sistemi, gelenek, birikim, alışkanlık gibi pek çok sebebi var. Şahitlik, miras, boşanma, yolculuk, eğitim, çalışma, vekarne, darabehunne, nasihat meselelerinden tarla meselesine doğru genişleyen konular, her şekilde gençlerin, özellikle genç kızların ve kadınların gündeminde olmaya devam etmekte. ‘Kadın ve Aile’, ‘İslam’da Aile’, ‘İslam’da Kadın’ vb. gibi adlarla piyasada bulunan tüm kitaplar da bu konuları bir şekilde ele almıştır. 

BU KİTAPLARIN İÇERİĞİ: Piyasada bulunan ve ‘uydum kalabalığa’ diyen -birkaçı hariç- sayısı yüzlerle ifade edilebilen bu kitapların tamamına yakını erkeklere aittir. Bu kitapların yazarları(nın neredeyse tamamı) bu konuları; kadının sorumlulukları ve erkeğin hakları bağlamında ele almışlardır. Ele aldıkları konuları, kadınlar için caiz bulmadıkları ne varsa kadınların görevlerini ihmal ederek ailevi düzeni sarsacakları korkusunun omurgasında değerlendirmişlerdir. Bu yorumların bazılarında yazarın bireysel ve ailevi geçmişinden getirdiği korkuların da etkili olduğu görülür. Örnek: İki ayrı yazarın kitabında, ‘kadının erkeğin gösterdiği evde oturması’, bir ilahi emir gibi sunulur çünkü her ikisinin de babası, annelerine ait evlerde oturmuşlardı. Hatta bu yazarlardan birisi ‘Ey insan/Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin…’ (Bakara:2/35) ayetine, ‘Burada hitap Âdem’edir, bu yüzden kadın erkeğin gösterdiği evde oturmalıdır.’ şeklinde yorum yapabilecek kadar bireysel ve ailevi hatıralarının etkisindedir.

BU KİTAPLARIN YÖNTEMİ: Bu kitaplarda önce dünyanın farklı zaman ve zeminlerinde, kadınlara nasıl zulümler edildiği anlatılır. Sonra vahyin indiği dönemde Arapların kadınlara nasıl zulmettiği dile getirilir. Bu alt yapıyla birlikte yazar, kadınlarla ilgili olarak ele aldığı hükümleri, vahyin indiği dönemde geçerli olan toplumsal ve ailevi yaşam biçiminde ortaya çıkan sorunların giderilmesine yönelik çözümler olduğunu göz ardı ederek değerlendirir. Bunun sonucu olarak bu ayetlerde işaret edilen yaşam tarzını, o günün şartlarını unutarak evrenselleştirmeyi hedeflemek şeklinde ortaya çıkan bu anlayış, kadınlar için TAKVA (!) adına yaşanması zor bir hayat önermektedir. Bunun en önemli sebebi, kadının insan ve birey olarak görülmemesi, dünyadaki pek çok beşerî ve ilahî kökenli hukuk sistemlerinde olduğu gibi kadının yaratılış amacının ‘koca’ için olduğu görüşünün fiilen istenmesidir. 

ÖRNEK: Çok anlamlı ‘darabe’ kelimesine, Arap cahiliyesini onaylayan bir anlam yüklenerek kadınlar; ‘kendisinin yanlış yapmaktan münezzeh’ kılındığına dolaylı şekilde inanan kocaların düzeltmesine, doğrultmasına, öğütlerine, sıkı denetimlerine, kısıtlamalarına ve tabii hiçbiri sonuç vermiyorsa darabe eylemine bırakılmışlardır. Kadının hayatı, bu kitaplara göre evlendiği erkeğin iki dudağı arasına ve keyfine bırakılmış görünmektedir. Ve söz konusu bu süreç 90 km’den iltihap yalatmaya, oradan hiçbir şeye ‘Hayır!’ diyemediği, söz hakkı olmayan, izinsiz hiçbir şey yapamayan bir varlık olmaya doğru ilerlemeye devam etmektedir.

Birinden izinsiz hiçbir şey yapamayan canlının adı KÖLEDİR. Kadınlar, evlendiler diye eşlerine köle olmamışlardır. Her ne kadar ‘Koca rızası olmadan kadının cennete giremeyeceği’ bu kitaplarda vurgulansa da hakikat bu değildir. Hiç kimse ‘boşanabileceği’ bir kimsenin rızasıyla cennete, hoşnutsuzluğuyla cehenneme gidecek değildir. Çünkü insanın insandan her anlamda rızası, kölelikle bile mümkün değildir.

Şahsiyetini oluşturmuş nitelikli bir hanım sormayacak mıdır: ‘Neden evlendiğim kişinin bedeni iltihap olsa yalayarak temizlesem bile hakkını ödeyemeyecekmişim? Bu kadar ne hakkı var ki ben de?’ demeyecek midir? Siz, korkularınıza; kirli bohçalardan, tozlu raflardan, fosilleşmiş mezar kalıntılarından marazlı fetvalar bulacaksınız, duyan herkes de ‘Peki efendim, madem zatıaliniz öyle buyurdular!’ diyecek öyle mi? Görünen o ki artık öyle değil.

Bu kitapların tamamında, fiziksel ve ekonomik imkânların tümüne sahip erkeklerin kurulu düzenindeki kadınların, kocaları için yaratıldığı anlayışı fiili olarak hâkimdir. ‘Mirasın çoğu onların, çocuklar onların, kadın kocanın soyadını alır, çocuklar babanın soyadını alır, her şeyin sahibi doğrudan veya dolaylı erkektir.’ (Pek çok lise ve üniversite diplomasında, mezunun sadece baba adı yer alır. Ailemdeki beş üniversite diplomasının hepsi de bu şekilde. Ales, yds, yökdil gibi sınavların soru kitapçıklarında da sadece baba adı yer alır. Bilmiyorum, insanlar sadece erkeklerden mi dünyaya geliyorlar?)

Bu kitaplarda erkeğin eşine karşı görev ve sorumluluğu ise ‘yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek’ şeklinde ifade edilir. Yani kadının kocası üzerindeki hakkı kısaca ‘boğazı tokluğuna’ eşine adanmaktır. Esasında burada söz edilen ‘yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek’ de Araplarda köle ve cariye hakkıdır.

Günümüz itibariyle tüm bu görüşler eşliğinde ulaşılan SONUÇ: Takva adına şahsiyeti yok edilmiş, niteliklerini ve yeteneklerini kullanamamış, toplumsal hayatta görünmez ve bilinmez kılınmış, sesi de sonuna kadar kesilmiş, mutsuz, tatminsiz ve dolayısıyla da kızının kendisi gibi olmasını ve yaşamasını istemeyen kadınlar ordusu…

Vahyin indiği zaman ve mekânın şartlarını gözden uzak tutarak yapılan ve evrensel olduğu iddia edilen değerlendirmelerin istisnasız hepsi, ‘Biz, sana, bu Kur´an´ı sıkıntıya düşesin diye indirmedik.’ (Taha:2) ‘ مَآ أَنزَلْنَا عَلَيْكَ ٱلْقُرْءَانَ لِتَشْقَىٰٓ’ ayetine rağmen, kadınların kimsenin duymadığı çığlıklarına sebep olmaya devam etmektedir. ‘Geleneksel ve Modern Hurafeler Kıskacında KADIN’ kitabım da bu çığlıklardan bir sayhadır.

BU KİTAPLARDAN HAREKETLE SORULACAK SORULAR: Sayısı belirsiz sorumluluk ve görevler yüklenmesine rağmen her şeyin kadınlar aleyhine göründüğü ve anlatıldığı bir dini anlayış, genç kızlar ve kadınlar tarafından neden benimsenmelidir? Adaletsiz önerileri din olarak okuyan gençler, bu kitaplarda öngörülen yaşam tarzına yönelik önerileri neden kabul etmelidir? Bu marazlı görüşler Allah’ın emirlerinin açıklamaları olarak vahye dayandırılarak sunulduğunda bunları okuyan gençlerin; Yaratıcının bu kadar tarafgir, bu kadar adaletsiz hatta bu kadar zalim olamayacağını düşünerek DEİZMe yönelmelerine ne denilebilir? Gençler deizme yöneldiklerinde bunun sorumlusu kimdir? 

SÖZÜN ÖZÜ: İslam’ın son vahyi olan Kur’an, bir boşluğa değil, gelenekleriyle, görenekleriyle, hurafeleriyle, gerçekleriyle belli bir zamanda, belli bir zeminde, belli siyasal, toplumsal şartlar içerisine inmiştir. Dünyanın genelinde olduğu gibi, sınırsız kadınla evlenmenin mümkün olduğu bir zaman diliminde Vahiy, Arap toplumunda da kadını ezen, horlayan, dışlayan, aşağılayan bakış açısına itiraz etmiş ve kadını insanlığı oluşturan iki unsurdan biri olarak kabul etmiştir. Tevbe:9/71; Nahl: 16/79; Nisa:4/124; Âl-i İmran:3/195 ayetleri elbette büyük bir devrimdir. Kur’an, indiği sosyal ortamdaki ‘zihar, miras, boşanma şartları, ‘kuma’ gibi kadınların aleyhine olan durumları onların lehine çevirmiştir. Ahzab:33/4; Bakara:2/234, 240; Nisa:4/3. İman, amel, sorumluluk, ödül, ceza vs. konularındaki eşitliğe işaretle kadının insan olma yönü ön plana çıkarılmıştır. Fakat tüm bu gerçekler, bugün özellikle genç kızların gündemine gelen ‘şahitlik, miras, darabe başta olmak üzere sorguladıkları ve kalplerini mutmain kılacak cevaplara ulaşamadıkları bir sürü hususun olmadığı anlamına gelmemektedir.

Günümüzde her türlü imkâna, niteliğe ve yeterliliğe sahip kızların veya kadınların, insanlığın ses hızında yolculuk deneyleri yaptığı bir zaman diliminde, bazı müzelik yorumlar eşliğinde önerilen görüşlere hayatlarını sığdırmaları ve onların bundan hoşnut olması, bunlarla mutlu olması nasıl beklenebilir?

Şüphesiz ki Kur’an’ın her hususta tedrici oluşu, kadınlarla ilgili hususlarda da tedrici oluşunun yani ileriye yönelik hedefleri olmasının delilidir. Örnek: Kur’an bazı hata ve günahların kefareti olarak köle azadını emrederek ‘köleliği’ sosyal hayatı sarsıntıya uğratmadan kaldırmayı hedeflemiştir. O gün itibariyle toplumsal statüsü tıpkı köleler gibi kötü olan kadınlar için de Vahiy ileriye yönelik daha iyi durumları hedeflemiş olmalı değil midir? Günümüzün tamamen değişmiş toplumsal, siyasal, teknolojik şartlarına ve bunlardan doğal olarak sonuna kadar faydalanan tüm erkeklerinin varlığına rağmen, 1440 yıl öncenin dondurulmuş Arap örf ve gelenekleri, İslam’ın kadın-aile adına ‘Evrensel Model’i mi olmalıdır?

Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.’ diyecek ferasete sahip olanlar cevap vermelidir: Neden kadın konusunda zaman hep duruyor?

‘Bir Kadın Cumhurbaşkanı: Halime Yakup, Üstelik Bir de Müslüman!’ başlıklı yazımı okuyan bir hanım doktor okuyucum beni aradı ve şöyle dedi: ‘Neden biz, var olduğuna inandığımız her hakkımız için bu toplumun erkeklerini ikna etmek mecburiyetinde kalıyoruz. Neden doğru olan hususlar, onların onayından geçmek zorunda? Neden sanki onlar onaylamazlarsa biz kadınlar din adına yanlışlıklar, taşkınlıklar, aşırılıklar yapıyor durumuna düşüyoruz?’. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde ‘insanların birlikte yaşamak zorunda olduğu’ çerçevesinde bir sürü şey söyleyerek lafı geveledim. Tabii ki tatmin olmadı. Tıpkı binlerce genç kız ve genç hanım gibi…

Milletini, dinini seven herkese sesleniyorum: Ey ehl-i kelam, ey ehl-i kalem, ey ehl-i kıble, ey ehl-i insaf! Lütfen artık içinde bulunduğumuz toplumsal durumun ve zamanın farkına varın. Lütfen artık kuyudan su çekerek, deve sütü içerek, kapısı perdeyle örtülü evlerde yaşamadığımızın farkına varın. Lütfen artık İslam adına yapılan bu marazlı yorumlara, İSLAM ADINA herkesten önce biz MÜSLÜMANLAR dur diyelim. Yoksa ey SECDE EDENLER! Evlerin deistlerle dolması yakındır!