TUT ELİMDEN İSTANBUL!

Kalu belâ, demiştik, bu söz neyin aktidir
Tut elimden İstanbul, yara gitme vaktidir.
Adı güzel sevgili, değmesin diye senin
Şerefine bir leke dara gitme vaktidir.

Niçin astın yüzünü niçin çattın kaşını
Şeytan taşladım derken bana attın taşını
Zahmet et çiğ yedirme bilgeliğin aşını
Beraber pişelim gel nara gitme vaktidir.

Akıl öğreten bilgiç kumdaydı daha demin
O sağını sol bilir, istersen sana yemin
Bedeli ağır olan aklın, fikrin ve ilmin
Yokluğunda tükendik, vara gitme vaktidir.

De ki yaşlı dünyaya: ‘Var mı benim benzerim?
Evet, ben bu dünyayı mis kokutan amberim.’
Aşkın ve hasretinle yandı benim ciğerim
Yüce dağlar başına kara gitme vaktidir.

Âşığın çoktur senin yine düştün dillere
Güzellik koymuş seni bin bir türlü hâllere
Nağmeni şaşırarak bülbül gibi güllere
Tövbe et, demişsin ki: Hara gitme vaktidir.

Yerimiz belli bizim yüce bir divandayız
Bildiğiniz zamanın üstündeki andayız
Tek soruyu soralım: Neden hep ziyandayız?
Buna bir cevap bulup kâra gitme vaktidir.

Hatırla dört iklimden hasretinle koşanı
Sana yol bulmak için dağlarından aşanı
Benim her sözüm gerçek, bırak boş konuşanı
Tut elimden İstanbul yara gitme vaktidir.

İstanbul! Tut elimden yara gitme vaktidir.

Ayten DURMUŞ