EVRENSEL AYNA SEÇİMİ BEKLEME ODASI

‘Kızım Fatma!

Babam peygamber diye güvenme.

Kendini ateşten satın al.

Ben senin için Allah karşısında,

hiçbir şey yapamam.’(sav)

İnsanlar, her renkten ışıkların dış yüzeyinde yansıdığı bir yere doğru, merak ve heyecanla gidiyorlardı. Girmek için sıraya girdikleri yerin kapısında, kocaman bir levhada “Evrensel Ayna Seçimi Bekleme Odası” yazıyordu.

Herkes içerisini merak ediyordu. İçerisi nasıldı ve ondan ötesi var mıydı?

İçeri giren her kişinin belleğinden, girişten önce yaşananların anısı, içeri girişin bir şartı olarak siliniyordu. Bu insanlar içeri girdikten sonra, sanıyorlardı ki bir yerden gelmediler, her şey o anda, orada başladı.

Dışarıdaki ve içerideki görevliler; Evrensel Ayna Seçimi Bekleme Odası’na, her gün uygun görülmüş sayıda insanı alıyorlardı. Bugün de onlar için her gün gibiydi, yalnızca insanlar değişiyordu. Bu odada, günün süresi, insanların burada kalış zamanlarına göre uzuyor veya kısalıyordu.

O günün ilk yolcusu geldi, durdu, “Evrensel Ayna Denizi”nden, buraya gelişinin asıl amacı olan, bir aynayı aldı ve aynaya bakarak şöyle dedi;

- Bu aynanın sırı dökülmüş, ayna böyle kusurluyken, görüntü nasıl inandırıcı olur?

Üzerinde “Çıkış” yazan kapıdaki görevli, onu, insanların çoğunun, ‘buradan ötesi yoktur’ diye düşündüğü öteye yolcu ederken şöyle düşündü:

“Aynanın sırını onarmayı düşünmedi, kusuru aynada görüp kendini görmeyi ve kendi ile ilgilenmeyi ihmal etti. Kendisini merak ederek kendi görüntüsüne hiç bakmadı.”

İkinci yolcu geldi, bir ayna alıp baktı ve şöyle dedi:

-Ayna böyle sinek pislikleriyle, su ve sabun lekeleriyle, isle kirliyken, görüntü nasıl inandırıcı olur?

Çıkış görevlisi, onu yeni dünyasına yolcu ederken şöyle düşündü:

“Kiri, lekeyi ve isi temizlemeyi düşünmedi, aynanın kusurunu gördü, onu temizleyerek kendisine bakmayı akıl etmedi.”

Üçüncü yolucu geldi, o da bir ayna alıp baktı, şöyle dedi:

 - Bu ayna karanlıkta olduğu için hiçbir görüntüyü göstermiyor. Karanlıkta aynanın ne gösterdiğini nasıl bilebilirim?

Çıkış görevlisi onu geçirirken de şöyle düşündü:

“Aynanın olduğu yerde bir ışık yakarak veya aynayı ışıklı bir yere alarak, onun kendi işlevini yerine getirmesini sağlamadı ve bu sebeple kendi görüntüsüne de bakamadı.”

Dördüncü yolcu geldi, o da bir ayna alıp baktı ve şöyle dedi:

-Aaaa, bu ne biçim ayna, hiçbir şey göstermiyor, bu ayna bozuk.

Çıkış görevlisi onu geçirirken de şöyle düşündü:

“Bu yolcu kendi bilgisizliğinin farkında değil, aynanın sırlı yüzüne değil, parlak yüzüne bakılması gerektiğini bilmeyecek kadar cahil olduğu halde, aynayı suçluyor, en azından aynanın neresine bakılması gerektiğini öğrenmek için olsun çabalamıyor. Bu sebeple suçu aynada gördü ve kendi görüntüsüne bakmayı başaramadı.”

Beşinci yolcu geldi, o da bir ayna aldı, baktı ve şöyle dedi:

-Bu ayna bozuk, benim gözümü kamaştırıyor, baktığımda beni göstermesi gerektiği halde hiçbir şey göremiyorum.

Çıkış görevlisi, bu yolcuyu geçirirken şöyle düşündü:

“Bu yolcu, insan gözünün ve algısının, sınırlı ve şartlara bağlı olduğunu, gereken şartlar olmadığında gözün sağlamlığının görmeyi sağlayamadığını, karanlık gibi, aynanın yüzüne düşmüş kuvvetli ışığın da gözü kamaştırarak görmeyi engellediğini bilmiyor. Işığı, aynaya, yansıtacak şekilde tutmak yerine, doğrudan kendisine tutmaya çalışmadı. Bu sebeple ayna görevini yapamadı, yolcu da kendi görüntüsünü göremedi.”

Altıncı yolcu geldi, bir ayna alıp baktı, sonra şöyle dedi:

-Burada iki kişi var, üstelik ikisi de birbirinin aynısı gibi görünüyor, ben bu ikiden hangisiyim?

Çıkış görevlisi, onu geçirirken de şöyle düşündü:

“Gözleri sağlam olsa da bakışı şaşı olan, kendisinden bile iki tane görür. Bu yolcu kendi nifakını fark edip onu yok etmeye çalışmadı. Bakışını değil, sonucunu sorguladı.”

Yedinci yolcu geldi, bir ayna alıp baktı, o da şöyle dedi.

-Burada benden bir sürü var, herkes ben mi olaya çalışıyor ne?

Çıkış görevlisi onu geçirirken de şöyle düşündü:

“Aynasını aldı, yere çarptı, yüzlerce parçaya ayrılan aynadaki görüntüleriyle, kendisini çoğaltıyorum sandı. Bu parçalanmanın bir zayıflık olduğunu, doğru olanın, aynanın tek parça olması ve tek görüntü vermesi olduğunu bilmedi. Parçalandıkça çoğaldığını düşündü, aynanın birliğinden hoşnut olmadı.”

En son sekizinci yolcu geldi Evrensel Ayna Seçimi Bekleme Odası’na.

-Bu günlük bu kadar yeter, denildi ve kapı ertesi güne kadar örtüldü.

Son yolcu da Evrensel Ayna Denizi’nden bir ayna alıp baktı ve şöyle dedi:

-Biliyorum, sen ben değilsin, benden bir akissin, varlığın bana bağlı olduğu gibi, yokluğunda bana bağlı. Bana gösterdiğin kusur ve eksiklik, sen de yansıyan bir görüntü olduğu halde, bende asıldır. Şimdi, -gözümün kendisini görmediği gibi- ben kendimi doğru değerlendiremediğim için, gördüğüm görüntüden hoşlanmadığım şeyler sebebiyle tüm suçu sana mı yükleyeyim? Hâlbuki sen sonrasın, ben önceyim; sen sonuçsun, ben sonucun sebebiyim. Öyleyse, ben irade özelliğiyle nitelenmiş ve süslenmişken, aynadaki görüntüye ne kızmak ne kınamak ne de iltifat etmek gerekir.

Çıkış görevlisi onu geçirirken şöyle seslendi:

-“İnsan insanın aynasıdır.” ey Evrensel Ayna Seçimi Bekleme Odası’ndan gelip-geçen insanlar, duydunuz mu?

“…Ayna ve tartı nasıl tersini söyler?

Ayna ve tartı, birisi incinecek ve utanacak diye nasıl susar?”

“Sonuçta, ayna ne içindir?

Herkesin, kendisinin ne ve kim olduğunu bilmesi içindir.” (Mevlâna/Mesnevî)