Makaleler

MUSA’NIN DÜŞMANI KIPTİ MİDİR SOYDAŞI MI?

Ayten DURMUŞ, Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2017/55)

Bilindiği gibi Rabbimizden insanlığa gönderilen son Kitap’ta, hayatından ve tebliğ sürecinden en çok söz edilen kişi Musa peygamberdir.

Bebekliğinde başına gelenlerden, gençliğinde yaşadığı bir sınanmadan, kaçışından, evliliğinden, dönüş yolculuğundan, Mısır’daki tebliğ sürecinden, Firavun, bürokratları ve askerlerinin ona, kavmine ve ona gelen vahye karşı tavırlarından, Mısır’dan çıkışından, kavminin puta yönelmesinden ve sonrasından, okuyup üzerinde derinlemesine düşünenleri, ibret almaya ve hayranlığa sevk eden ayrıntılardan yeri geldikçe söz edilir.

Esasında Kuran’da kendisinden söz edilen her kişi (Firavun ve karısı, Karun, Haman, Samiri, Nuh ve oğlu, İbrahim oğulları ve babası, Yusuf, Züleyha, Aziz ve şahit olan kişi, bahçe sahipleri…) insanlığın birer prototipidir. İnsanlık durdukça bu kişilerin muadilleri, her toplum içinde bulunacaktır. Peygamberler ve tabiileri de inanmış kişilerin prototipidir. Kişi için önemli olan, bunlardan hangisi gibi olduğudur.

Bu yazıda, genç Musa’nın yaşadığı bir olayla ilgili olarak olay karşısındaki duruşunu ele almak istiyoruz. Ele alacağımız bu olay -yaşadığı pek çok olay gibi- onun hayatında çok önemli bir kırılmaya sebep olan ‘ölüme sebebiyet verme’ suçunu işlemesidir.

Olay kısaca şöyle: Genç bir ordu komutanı olan Musa, birinin ölümüne sebep olur, kısasen öldürüleceğinden korkarak ülkeden kaçıp gider. Bu bölüm Kitabımızda Kasas Suresi/28:14-21 ayetleri arasında şöyle anlatılır: ‘Musa, ergenlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona hikmet ve bilgi verdik. Muhsinleri işte böyle ödüllendiririz.(14). O, halkın haberi olmadığı bir sırada şehre girdi ve kavga eden iki adam gördü. Biri kendi soydaşı, diğeri düşmanındandı. Kendi soydaşı olan, düşmanına karşı yardım istedi. Musa’da ona bir yumruk vurdu, olan oldu. (Aklı başına geldiğinde/Kendine geldiğinde) Bu şeytanın işindendir. O apaçık yoldan saptıran bir düşmandır, dedi.(15). Rabbim, ben kendime zulmettim. Beni bağışla, dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü O, bağışlayan ve merhamet edendir.(16). Rabbim, bana verdiğin nimet için artık asla suçlulara arka çıkmayacağım, dedi.(17). Şehirde korku içinde, etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendinden yardım isteyen adam, yine feryat ederek yardım istiyor. Musa, ona:- Sen besbelli ki iyice azgınlaşmış birisin, dedi.(18). Musa, ne zaman ki ikisinin de düşmanı olan adamı tutmak istedi (adam): -  Ey Musa, dün birini öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Anlaşılan sen, bir zorba olmak istiyorsun, insanların arasını düzeltenlerden olmak istemiyorsun, dedi.(19). Şehrin merkezinden/öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve: Musa, yöneticiler, seni öldürmek için görüşme yapıyorlar. Hemen çık git. Ben, senin iyiliğini isteyenlerdenim.(20). Bunun üzerine korku içinde etrafını gözetleyerek oradan çıktı.(21)’

 Bu bölümde beş kişi vardır: 1-) Musa, 2-) Soydaşı olan bir adam, 3-) İlk kavgada ölen kişi, 4-) İkinci kavgadaki kişi, 5-) Musa’ya haber getiren kişi

Surede, bu bölümün hemen öncesinde, Hz. Musa’nın bebekken saraya geliş sürecinden söz edilir. Sonra bu bölümle birlikte Musa, bize tanıtılmaya başlanır. ‘Musa, ergenlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona hüküm ve ilim verdik. Muhsinleri işte böyle ödüllendiririz.(14). Bu ayetten, bebekten yerleştiği sarayda, yönetme yeteneği kazandıracak bir eğitimden ve bir de daha genel anlamda bilgili bir insan olmasını sağlayacak ayrı bir eğitimden geçirildiğini öğreniyoruz. Çünkü O, Firavun’un evlatlığıdır. Firavun’un yeğeniyle birlikte, ülkeyi yönetmeye aday iki kişiden biridir ve tabi tutulduğu eğitim de ona göre olmuştur. Ülkesi adına savaşlar yönetmiş, zaferler kazanmıştır. Yaptığı işi bilgece ve adaletlice yaptığı için O, bize, aynı ayette ‘muhsinin’den olarak tanıtılmıştır. ‘Muhsin’ yani ne iş yaparsan yapsın, onu en iyi yapmaya çalışan kişi demektir. Kişiyi muhsin kılan, yapılan işi cinsi değildir, doğru bir işi en iyi şekilde yapmaya çalışmakla ilgili titizliğidir. Demek ki bilgili, bilge ve iyilerden/işini en iyi yapanlardan biridir o.

Bundan sonra olay şöyle anlatılıyor: O, halkın haberi olmadığı bir sırada şehre girdi ve kavga eden iki adam gördü. Biri kendi soydaşı, diğeri düşmanındandı. Kendi soydaşı olan, düşmanına karşı yardım istedi. Musa’da ona bir yumruk vurdu, olan oldu. (Aklı başına geldiğinde/Kendine geldiğinde) Bu şeytanın işindendir. O apaçık yoldan saptıran bir düşmandır, dedi.(15). Rabbim, ben kendime zulmettim. Beni bağışla, dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü O, bağışlayan ve merhamet edendir.(16). Rabbim, bana verdiğin nimet için artık asla suçlulara arka çıkmayacağım, dedi.(17). Şehirde korku içinde, etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendinden yardım isteyen adam, yine feryat ederek yardım istiyor. Musa, ona:- Sen besbelli ki iyice azgınlaşmış birisin, dedi.(18).

Buraya kadar olan bölümle ilgili olarak müfessirlerimiz ve meal hazırlayanlar arasında, benzer kelimelerle durumu ifade etme dışında bir fark yok. Kavga eden iki kişiyi önce ayırıp daha sonra ikisini de dinleyerek aralarında adil bir şekilde karar vermesi gerekirdi Hz. Musa’nın. Fakat Musa, ancak şeytanın yaptıracağı ve ancak şeytanı sevindirecek bir iş yapmış, bundan pişman olmuş, üzerinden hiç zaman geçirmeden tövbe etmiştir. Çok üzülmüştür ve gönülden yaptığı tövbe de kabul edilmiştir.

Tövbenin kabulü çok büyük bir nimettir. Bir tövbenin kabulünün belirtisi, o eyleme asla dönmeme noktasındaki kesin kararlılıktır. Musa o kadar üzgündür ki kendi soydaşı olan adamın asıl suçlu olduğunu öğrenince ‘Rabbim, bana verdiğin nimet için artık asla suçlulara arka çıkmayacağım.’diye Rabbinin kendisine sunduğu nimetleri hatırlıyor ve söz veriyor. Çünkü O muhsinlerden…

Geceyi saklanarak geçirdiğinden anlaşıldığına göre ölen kişi, devlet yöneticileri için önemli biridir. Çünkü hemen ertesi gün onu öldürenin öldürülmesi olayını görüşmeye başlamışlardır.

Ertesi gün Musa, aynı adamı, bir başkasıyla kavga ederken görür. Adam, yine kendisinden yardım istemektedir. Musa ona: ‘Sen besbelli ki iyice azgınlaşmış birisin.’diyor. Yani Musa, kimin saldırgan ve suçlu, kimin suçsuz olduğunu artık iyi biliyor. Tefsir ve meallerimizde, bundan sonraki cümle ile alakalı birbirine zıt çok fazla yorum ve anlamlandırma bulunmaktadır. ‘Musa, ne zaman ki ikisinin de düşmanı olan adamı tutmak istedi…’ kısmına yapılan yorumlar ve anlamlarla ilgili sorulması gereken sorular vardır:

- Olayın bu ikinci bölümünde, bu iki kişiden Musa’nın dostu kim, düşmanı kimdir? Dün kendisini suç işlemeye sevk edip kendisinin de ‘şeytanın işidir’ dediği eylemi yapmasına sebep olan ‘azgınlıkla’ nitelediği kişi, soydaşı olduğu için onun dostu mu, yoksa düşmanı mıdır?

- ‘Mücrimlere/suç işlemeyi alışkanlık haline getirenlere arka çıkmayacağım.’ sözü sonrası, Musa, kavga eden iki kişiden hangisini tutmaya yönelmiştir. Kendi soydaşı olan saldırganı mı yoksa onun saldırdığını mı?

- Bir kişi, kendi soydaşı değil diye, Musa’nın düşmanı mıdır? Muhsinlerden olduğu söylenen Musa’nın bu konudaki değerlendirmesi nasıl olabilir?

- Musa’nın tutmaya çalıştığı kişi hangi olmalı ki dün yaşanan olayları ‘Ey Musa, dün birini öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?’ diyerek anlatabilsin. Onu zorbalıkla ve ıslah edici olmamakla suçlayan hangisi olabilir? Musa’nın zorba olmaması ve ıslah edicilerden olması için bunların hangisi ondan ne beklemektedir?

- Eğer suçlayan soydaşıysa zaten olayı gördüğünden anlatmıştır. Ancak o, zorba saymamak ve ıslah edicilerden kabul etmek için Musa’nın, soydaşı olduğu için kayıtsız şartsız kendisine taraftarlık etmesini istemektedir. Muhsin olduğu ifade edilen Musa’nın, soydaş diye bir azgına arka çıkması ve onun saldırdığını düşman kabul etmesi beklenebilir mi?

- Eğer Musa’nın tuttuğu kendisine saldırılan kişiyse, tüm bunları nereden bilmektedir. Açıkça saldıranı destekleyen ve tarafgirlik yapan kişiden ıslahat beklenebilir mi? Yok eğer tuttuğu saldıran kişiyse, saldırılan bu duruma neden itiraz etsin?

- Kimdir burada, genç ordu komutanı Musa’nın tuttuğu ve karşılığında suçlandığı ‘ikisinin de düşmanı’ denilen kişi? Musa’nın düşmanı, kavminden saldıran azgın mı, saldırıya uğrayan kişi mi? Musa, ikinci gün, hangisinin yanında ve hangisinin karşısındadır? Buna olayın ilk kısmına bakılarak cevap verilmesi doğru olmaz. Çünkü arada şeytanı sevindirecek bir olay yaşanmış ve tövbe edilmiş bir durum vardır. Dün tövbe ettiği şeyi, bugün aynen yapması, elçilik nitelikleriyle donatılan kişi için kabul edilebilir bir durum mudur?

- Acaba muhsin bir kişinin dostu, ne yaparlarsa yapsınlar ancak soydaşları, düşmanları da soydaşı olmayan kişiler mi olmalıdır? Acaba bu kavim içerisinde Firavun’un karısı gibi(9), koşarak haber getiren adam gibi (21), Firavun kavminden imanını gizleyen kişi gibi (Mümin sr/40:28-36, 38-44), kötü işlerden hoşlanmayan ve insanlara elinden gelen iyiliği yapan başka pek çok kimse yok mudur? Onlar, Musa’nın soydaşı değil diye, Musa tarafından düşman mı kabul edilmektedir?

- Yoksa daha bebekken kendisinin elçiliği annesine haber verilen (7) bir kişi olarak Musa, dostluk ve düşmanlık durumunu, ırkçılık üzerine değil, insanların eylemleri, erdemleri, değerleri doğrultusunda mı oluşturmuş olmalıdır.

- Eğer onun buradaki dostluğu ve düşmanlığı, ırkçılık temelindeyse, ve ikinci olayda da aynı şekilde davranıyorsa onun bu anlayışı ancak bugünün Yahudilerini ve Yahudileşenlerini mutlu eder.

- Eğer onun dostluğu ve düşmanlığı, eylem, erdem, değerler üzerineyse, yanlış davranan kim olursa olsun onun karşısında duruyorsa, onun bu anlayışı ilahî öğretiye ve tüm elçilerin risalet sünnetine uygundur. Bizim de kanaatimiz bu yöndedir. Çünkü başka türlüsü, ilahî kudretle elçiliğe hazırlanan bir kişi için doğru ve uygun olmazdı.

Yukarıda sorulan tüm sorular çerçevesinde anlaşılır ki bu olayın ikinci gününde, Musa’nın düşmanı ve tutmaya yöneldiği kişi, Musa’dan şeytanın hoşlanacağı ırkçılığı yani kayıtsız şartsız soydaşına arka çıkmayı beklediği halde, bunu göremeyince ona, öfkeyle hakaretler savuran soydaşıdır.

Selam olsun Allah’ın bütün elçilerine ve onlardan biri olan son nebi Muhammed’e, onların hepsine indirilen tek hak din olan İslam’a tabi olarak kalbini vahye açanlara…

…………

İkinci kavgada, Hz. Musa’ya söz söyleyen kişi Kıpti’dir, diyenler: M. H. Yazır, Ö. Özsoy-İ. Güler, S. Kutup, Ş. Piriş, M. İslamoğlu, S. Gülle, E. Yüksel, A. Bulaç, T. Namlı, T. Koçyiğit, M. Çevik, M. Esed, E. Mevdudi, H. T. Feyizli, A. Özek başkanlığında heyet, Diyanet Vakfı  

İkinci kavgada, Hz. Musa’ya söz söyleyen kişi soydaşıdır, diyenler: N. Taylan-Z. Kazıcı, Ö. N. Bilmen, H. B. Çantay, M. Öztürk, S. Yıldırım, A. F. Yavuz

Belirsiz anlamlandırma: DİB-H. Altuntaş-M. Şahin

Son Güncelleme: Çarşamba, 08 Kasım 2017 13:01

Joomla templates by Joomlashine