Hüzünlü bir şarkı yeter
Hazırım ağlamaya
Söyleyemem sebebini sormayın
Korkularımı saklıyorum...
Bırakmak istiyorum, en fazla
İki ayakla gidenlerin ellerini, olmuyor
Aynı dili konuşamadık, konuşamıyoruz
Yan yana yürüdüğümüze bakmasın kimse
Biz aynı yere de gitmiyoruz…
Anlamayacaksın belki nedenini biliyorum
Yalnızlık girdaplarında çalkanışımın
Kader mi nedir dersen
Değil, vallahi değil, billahi değil
Suçlama kaderi ben varken...
Ben koşulsuz çıktım yola, koşulsuz yürüdüm
Çok gençtim bilemedim, neydi bunun bedeli
Sonra, nice sonra sen geldin
Karanlıkta yakılmış bir ışık gibi
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 11.12.2020
Tarihîliği her yanından akan eski evle ilgilenen yoktu. Bu ev, babalarının ölümünden sonra beş erkek kardeşe tapulanmıştı. Aralarından birine devretmediklerinden, kimse burayı sahiplenip ilgilenmiyordu. Camlar kırılmış, pervazlarda döküntü olmuş, dam kenarındaki taşların çoğu düşmüş hatta temel kısmında bile oyuntu oluşmuştu.
Bu evi yaptıran Mustafa (D.1909), babası savaşa gittiğinde dört-beş yaşındaymış. Balkanlarda İşkodra’da savaşa başlayan babası, 7 yıl sonra son olarak savaştığı Yemen’den döndüğünde, 12 yaşındayken yeniden 6 ay daha görmüş babasını. Ailenin erkeklerinden savaşa gidenlerden tek dönen babasıymış. Yemen’den döndükten sonraki o altı ayda anlatmış savaş süresince yaşadıklarını. Savaşmaya Balkanlarda İşkodra’dan başlamışlar, en son Yemen’de savaşıyorlarmış. Orada orduya ‘Geri çekilin’ denilmiş, geri çekilememişler; ordu farklı şekillerde tükenmiş. Kimi dönmeye çalışmış kimi de hayatta kalmak için yerli halkın arasına karışmış. Kendisi de 2 yıla yakın bir sürede çoğu yeri yürüyerek ancak köyüne dönebilmiş.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 07.03.2021
SÜRGÜN
- Ne oldu, dedi kadın. Çakır gözlü, iri yarı adam kafasını sallayarak cevap verdi:
- Tekin Bey’in oğlu vardı ya kaç zamandır iş yerinde sorunları vardı. İyi, düzgün bir genç, epeydir işyerindeki yolsuzluklardan, rüşvetlerden yakınıp duruyordu.
- Ee?
- İş yerindekilerin hepsi ağız birliği edip en sonunda onu sürdürmüşler.
- Nasıl yani?
SAÇ ÖRGÜSÜ
Babası yoktu, amcasının yanında yaşıyordu. Okuduğu lisede bir öğretmeni, yaklaşan bayram nedeniyle kendisine giyecek alması için ona biraz para verdi. Okuldan çıkınca doğru kuaföre gitti. Sınıfındaki o en havalı, en güzel kız gibi ördürdü saçlarını ve parasını ödedi. Eve gelince amcasıyla yengesine: ‘Sınıfımızda bir kız kuaförde çalışıyormuş, o ördü saçlarımı.’ dedi.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 24.01.2021
Tarih, siyer, hadis kitaplarında farklı başlıklar altında yer alan meşhur bir rivayet vardır. Bu rivayet, Rasulullah’ın, ashabından Muaz b. Cebel’i, hicretin 9. yılında, Yemen'e elçi olarak göndermesi sırasında yaptıkları konuşmadır. Muaz b. Cebel’in, asrısaadette Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilenlerden olduğu rivayet edilir. Söz konusu ettiğimiz bu konuşmanın ilk bölümü şöyle:
‘Rasulullah (sav) dedi ki: -Sana halli için bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin? Muaz b. Cebel (ra): -Allah'ın kitabındaki hükümlerle hüküm veririm. Rasulullah: - Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin? Muaz b. Cebel: - Rasulullah’ın sünnetine göre hüküm veririm. Rasulullah: - Rasulullah’ın sünnetinde de onunla ilgili bir hüküm bulamazsan ne yaparsın? Muaz b. Cebel: - O zaman kendi görüşüme göre hüküm veririm, dedi.’ (Tabakât, 3:584; Müsned, 5:230; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:199)
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 08.02.2021
İyi ki sizler varsınız, dediğimiz insanlara…
PİDECİ
Yılmaz Bey hazırlanmış pide içini aldı, evin üst sokağındaki pideciye götürdü. Ceplerindeki bozuk paraları attıkları masanın üstündeki kutudan, cebine sekiz pide parasını sayarak alıp koydu.
Pideyi yaptırdıktan sonra zaten parasını önceden ayırdığı için cebine aldığı bozuk paraların tamamını pidecinin avcuna bıraktı. Pideci önündeki çekmeceye, avcundaki bozuk paraları miktarına göre ayırarak koydu. Gülümseyen bakışlarla:
-Afiyet olsun abi, buyur, deyip paketi uzattı.
Yılmaz Bey eve döndüğünde üzerindeki giyecekleri çıkarırken bir şıngırtı duydu. Bakınca ceketinin cebinin delinmiş astarından içeri bozuk para düştüğünü anladı. Aynı yerden paraları çıkarıp saydı. Sekiz pide yaptırmış, altı pide parası vermiş oluyordu bu durumda. Hemen paketin üzerindeki numaraya telefon etti.
-Merhaba, Engin Pide mi?
-Evet abi buyurun.
-Kardeşim, ben az önce size pide yaptırmıştım, sekiz tane peynirli ıspanaklı
-Evet abi
(28 Şubat döneminde -2001 yılında-yazılmıştır.)
Çin Seddi'nden Bosna'ya, Kırım'dan Hicaz'a gez
Millet haçlı elinde, içki yanında çerez
Bu ufuksuz cahiller bize yol gösteremez
Doğrulmalı zihninde devlet-i ebet-müddet
Ne işe yarar söyle halkın küstüğü devlet
Bu nasıl öz vatanım İslamlık suç, Türklük suç
Dönmeler köşe oldu millet ayakta pabuç
Avrupa'da arama, içimizde haçlı güç
'Türkçeyle tahsil olmaz.' diyen Türk değil elbet
Ne işe yarar söyle halkın küstüğü devlet
Eğri otursak bile teslimiz her hak söze
Yanarım, yakmaz beni, yüreğimi koy köze
Batı kıbleli nesil elbet benzemez bize
Ceddimi reddediyor kimden doğdu bu velet
Ne işe yarar söyle halkın küstüğü devlet
Ne kadar soysuz varsa birbirine dost olmuş
Camilerim arena, mescitlerim pist olmuş
Fukaranın derisi ayılara post olmuş
Bekle sen hep köprüde, gelmeyen günü va'det
Ne işe yarar söyle halkın küstüğü devlet
'Topyekûn savaş' dedi, kalbime girdi kama
Yırtık benim yırtığım, uymaz yabancı yama
Yirmi sekiz şubatlar savaş açtı İslam'a
Camiler vatanımda olsa da mühür, senet
Ne işe yarar söyle halkın küstüğü devlet
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 20.11.2020
Yüreğimde bir volkan gümbür gümbür patlarken
Bir anlamı olmuyor iltifatın, ithamın
Gözlerimin alevi içerime akarken
Derin bir sükûneti kalmıyor ağlamanın
Düşen yorgun kollarım kırılıyor omzumdan
Hepsi de ellerimde tutunduğum dalların
Hemen ve şimdi bana, çıkış gerek buradan
Daha çok bekleyemem, çok geç olacak yarın
Benden uzakta dursun, kibirle kasılanlar
Yorgun başım boynuma ağır geliyor bazen
İçimde sakladığım umuda asılanlar
Bir balık karnındayım engin denizde yüzen
Siz beni hep başı dik hep onurlu gördünüz
Bilmediniz hiç benim kırık dökük yanımı
Yılmadınız başıma her gün çorap ördünüz
Göklere öfkelenip kırdınız kanadımı
Oysa ben uçmak için kanat istemeyenim
Acıttınız canımı yine de aldırmadım
Merhametliyim ancak başını eğmeyenim
Üstüme gelmedikçe kimseye saldırmadım
Gemiye binmek varken ‘rabbi yessir’ okursun
Ben Nuh’un tufanında arkandan yalvarırken
Acılar içindeyim bütün dalgalar dursun
Yüreği yelken açıp dönmez öyle mi giden