Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 07.07.2021
Dünyadaki her ülke, eğitim-öğretim sürecinde kendi toplumunun kültür aktarımını yapmaya çalışır. Bu aktarım, ‘din, dil, edebiyat, tarih, müzik, spor’ başta olmak üzere her alanı kapsar. Bu bağlamda Türkçe ve Türk Dili-Edebiyatı eğitim-öğretimini ele almak istiyorum.
Türkçe Eğitim-Öğretimde Kavram Sorunu:
Eğitim-öğretimi yapılan her bilim dalı için öncelikle gerekli olan o bilim dalının kavramlarıdır. Çünkü bilim ancak anlamları belirlenmiş veya bilinen kavramlar üzerine yapılabilir. Bu nedenle dilin kavramlar açısından zenginliği ve güçlülüğü son derece önemlidir. Başka dillerden ödünç alınan kavramlarla yapılan çalışmalar, alanın başkasına ait olduğunu her durumda ortaya koyar. Çünkü böyle kavramların kullanıldığı süreçte ilgili kişiler, sürekli o kavramların köklerini, o yabancı dildeki anlamlarını açıklamak zorundadırlar. Oysa bilim, kavram öğretimi değil, kavramların bilinmesinden sonraki süreçtir. İşte bu yanlış nedeniyle eğitim-öğretim çalışmalarımız bilim değil, bilimsel sürecin bir önceki dönemi olmak zorunda kalıyor.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 26.06.2021
YAŞAYARAK ANLAMAK
İşten çıkar, çevredeki oturulabilecek yerlere doğru yavaş yavaş giderlerdi tüm meslektaşları. Oysa beklenen davranış, işin yorgunluğunu atmak için herkesin kendi evine doğru gitmesiydi. Gitmezlerdi.
Hep merak etmişti, böyle kişilerin neden evlerine gitmeyip sağda solda oyalanmalarının nedenini. Şu anda ise şöyle dua ediyordu: Rabbim! Merak ettiğim her durumu bana yaşatarak öğretme… Çok yoruldum çok… Ve ben kendime gidecek bir yer de bulamıyorum. Yutkunarak bastırdığı duygularını sanki bakışlarından okuyacaklarmış gibi kaygılar içinde, sanki adımları daha çok geri geri gider gibi eve doğru yürüyordu.
KARINCA YÜRÜYÜŞÜ
Yürüyordu karınca ağır ağır, sonunda yuvasına geldi, oturdu bir köşeye. Baktı sağa sola, yavrularına, her köşesine emek verdiği yuvasına… Çok yorgundu, gözlerini yumdu. Dinlenmeye kendine gelmeye çalışken sırtındaki yükten zorlanıp yolda düştüğünde kendisine sorulan soru geldi aklına.
Her yeri sis doldurdu, görünmez direkleri
Kapladı gönülleri, korkusuz yürekleri…
Bekledi herkes bu sis bir sebeple gidecek
Çıkacak bir esinti hepsini götürecek.
‘Gitsin!’ dedi insanlar ‘Bu sis, gitsin, gelmesin
Uzak dursun bizlerden tanımasın, bilmesin
İster dağ ister çöle ister göklere gitsin
İster yedi kat yerin derinlerine insin
Bizi boğan bu körlük bitsin artık yetişir!’
Demişlerse de sisler bir yere gitmemiştir.
Üstünden nice yıllar gelip geçti, sis durdu
Yaşanan bu körlükte nice kuşaklar doğdu
Başka hali nasıldır bilmediler dünyanın
Sandılar hep böyleydi akışı tüm zamanın.
Dediler ki büyükler: ‘Biz eskiden bakınca
Zorlanmadan görürdük uzakları yakınca
Birdi bize yerlerin gün değmez ıssızları
Gece göğü dolduran o parlak yıldızları’
Güldü gençler dediler: ‘Ne oluyor bunlara
Başladı şu büyükler o eski masallara
Gerçekçi olmuyorlar, nedendir bilemedik
Kaç kere ‘Bu masalı bırakın artık!’ dedik
Eskiden şu şöyleymiş, eskiden bu böyleymiş
Nasıl bir eskiyse bu güya her şey güzelmiş.
Değil sade yanına vardıkları ağacı
Görüyorlarmış güya bakınca tüm ormanı
Hani bunun kanıtı, tabii ki inanmadık
Olmayacak düşlerin peşinde uyanmadık.’
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 09.06.2021
III- İYİ Kİ SİZLER VARSINIZ- SEVGİLİ GENÇLER!
YILMAZ
Gece saat on gibiydi, telefonuma arka arkaya mesajlar gelmeye başladı. Ben zorunlu olmadıkça gece saatlerinde mesaj göndermeyi doğru bulmadığım için bir süre bakmadım. Ancak arka arkaya gelen mesajlar beni meraklandırdı, baktım.
Birkaç yıl önce mezun ettiğim Yılmaz adlı bir öğrencimmiş. Yılmaz, arada bir mesaj gönderir, hatır sorar, kendisi hakkında bilgi verirdi. Şu anda okuduğu fakültenin üçüncü sınıfındaydı. Mesajlarını okudum. Hızlı bir şekilde yazdığını cümle düşüklüklerinden anlamıştım. Özetle şunları diyordu: Kaldığı yurda uzun süredir ödeme yapamamış, borcu birikmiş. Ailesi ağabeyine yaptıkları düğün nedeniyle ona para göndermekte sıkıntı yaşamışlar. Kaldığı yurttan kendisine üç gün süre vermişler, geçmiş borcunu ödemediği takdirde yurttan çıkaracaklarmış. Durumunu anlattıktan sonra şöyle diyordu: ‘Hocam, size böyle bir mesajı çok çaresiz kalmasam yazmayacağımı bilirsiniz. Acaba bana burs falan bulabilir misiniz, yapabileceğiniz bir şey var mı?’
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 30.05.2021
Değer Nedir: İnsanlığın yüzyıllar içinde oluşturduğu bireysel, toplumsal, evrensel ilke ve ölçülere değer denir. Bunlar insanlar için bilmeye, inanmaya, yaşanmaya, savunmaya değecek olan düşünce ve davranış ilkeleridir. Değer, bir varlığın önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, karşılıktır. Toplum söz konusu olduğunda değer; bir toplumda bulunan toplumsal, kültürel, ekonomik, bilimsel değerleri kapsayan soyut ve somut ögelerin bütünüdür. Bu nedenle değer, yalnızca ahlâk ile ilgili bir konu değildir. Ahlâk değerleri, ilke koymak ve tüm toplumu zorlayıcı bir güce sahip olması bakımından daha farklıdır. Genel olarak kişiyi erdemli, üstün, olgun kılan her tavır ve davranış değerler başlığı altında ele alınır. Erdem, kişide bulunan tüm duygu ve düşüncelerin iki aşırı uçtan uzak kalan denge halidir.
Değer sözcüğü ‘ahlâk, norm, etik’ kavramları ile ilişkilidir.
Ahlâk: 1. Toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları kurallar, ilkelerdir. Bu kural ve ilkeler belli bir kültür içinde oluşmuş, tarihsel süreç boyunca inançların etkisiyle belirlenmiş, tanımlanmış, düzenlenmiş, töreleşmiş, gelenekleşmiş toplumsal kurallar bütünüdür. 2. Bireydeki huy, karakter, yaratılış, yapı; kişide yerleşik toplam özellikler ve bu özellikler sonucu olarak bireyin ortaya koyduğu davranışlardır. 3. Ahlak üzerinde araştırma yapan bilim dalıdır.
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 20.05.2021
Yiğit kadın ve erkeklerin özelliklerinden söz etmek gerektiğinde önce hayatın hangi devresinin ‘Yiğitlik Dönemi’ olarak adlandırılabileceğini belirlemek gerekir. Yiğitlik dönemi (dipnotta ayrıntılarını vereceğimiz) hayatın evrelerinden üç dönemi kapsar. Bunlar: ‘22-30 yaş: Delikanlılık dönemi, 31-40 yaş: Gençlik dönemi, 41-63 yaş: Olgunluk dönemi’ adlarını verdiğimiz üç dönemdir. Bu dönemler -büyüklerimizin tanımıyla- kişilerin atınca vurduğu, kalkınca koştuğu, dileyince yaptığı, el atınca tuttuğu, bedensel ve ruhsal açıdan (genellikle) en iyi olduğu dönemlerdir. İşte bu nedenle 22-63 yaş arası olan bu üç döneme ‘Yiğitlik Dönemi’ adını verdik.
YİĞİT KADIN VE ERKEKLERİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Büyüklerine saygılıdırlar, asla saygısızlık etmezler.
Küçüklerine karşı şefkatli, merhametli, koruyucudurlar.
Ev halkına ve genişleyen aile çevrelerine karşı üstlerine düşenleri yaparlar; hoş görülü ve yardımcıdırlar.
Yeterince ve gerektiği kadar konuşurlar, lavgar değildirler.
Güçsüzlere kol kanat germeye, destek olmaya çalışırlar; vurdumduymaz değildirler.
Yoksula destek olmaya çalışırlar. Kendi mallarındaki yoksulların hakkını vermeyerek haram yemez, doğrudan ve dolaylı hırsızlık yapmazlar.
I.
Filistin can yakıyor, her canda bin can gider
Kalk ayağa bir şey yap elinden vatan gider
Hangi sözle söylesem gönlümdeki acıyı
Gözlerimden kan akar, içerimden kan gider
Nebimizden hatıra iklimler can verirken
Ya biz neden kalalım yâr gider yâran gider
Ben gördüm o sancağı Sevgilinin elinde
Yazdır adını yoksa defter ü divan gider
Yürürsek yollarımız Kudüs’te birleşecek
Selahaddin adında bir koca Sultan gider
Kalk hemen düş peşine neden oturuyorsun
İslam’ın gür sancağı Yavuz Selim Han gider
Gazze’de şehadete Çanakkale yiğidi
Mehmet Muzaffer adlı şanlı kahraman gider
Farkında değil misin şimdi sıra senindir
Ya zamana de ki: ‘Dur!’ ya böyle devran gider
Filistin karanlığa yakılan son ışıktır
Zulüm kalır geride, şeref gelir şan gider
Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 11.05.2021
Bir süredir ortalarda dolanan bir video var. Ben de bekliyordum, biri bunu bana gönderir ve sorar, ‘Bu ne?’ diye. Sonunda bir arkadaşım, altında şöyle bir notla gönderdi: ‘Sahurda gördüm, sabaha kadar uyuyamadım.’ Gönderdiği videoya o anda ve daha sonra tekrar tekrar baktım, bu ülkede pek çok kadının(1) zaman zaman yaşadığı bir durum vardı görüntüde. Şunu hemen belirtmek gerekir ki bu durum nadirattan değildir.
Videodaki olay şöyleydi: Bir cami bahçesinde, yanlarında küçük bir kız çocukla, biri orta yaşlı ikisi daha genç üç hanımın karşısında yedi kişi kadar görünen bir erkek topluluğu vardı. Bu hanımlar camiye girerek ibadet etmek istemişler ancak kendilerine ‘Kadınlar camiye giremez.’ deniliyor ve evlerinde ibadet etmeleri söyleniyordu. Hanımlardan genç olanın kendisine bu sözleri söyleyen kişiye itirazına, buradaki erkeklerden biri onları suçlama yolunu tercih ederek: ‘O zaman siz, Peygamberlerin hadislerinden çok çok uzaksınız.’ diyordu. Ona yardımcı olan bir diğeri de arkadan: ‘Muhalefet edenler camiden çıktı’ diyerek destek veriyor; önde olan erkek: ‘Gel işte buyur buyur!’ diyerek destekten hoşnutluğunu ifade ediyordu. Diğerleri de durumu seyrediyorlardı. Genç hanım, kendisinin Marmara İlahiyat mezunu olduğunu, hadisleri kendilerinden daha iyi bildiğini ifadeye çalışsa da beyefendi: ‘1500 tane ilahiyat bitirse de kendisinin gözünde hava olduğunu’ tekrar tekrar söylüyordu. Genç hanımın: ‘Siz; kadınlar camiye giremez, diyemezsiniz!’ itirazına öndeki erkek: ‘Peygamberin hadisi var, kadının camisi evi. Aç İmam Buhari’yi, Tirmizi’yi oku. İlahiyat okuyormuş hıh!’ cevabını veriyordu. Bu adam, sanki herkesin onun gözünde bir değer kazanma isteği varmış gibi kendini din adına yargıç makamında görerek: ‘Sen benim gözümde havasın hava’ diyordu. Oradaki yetişkin hanım, onlarla tartışan genç hanımı koluna girip götürürken Marmara İlahiyatlı olduğunu söyleyen bu hanım: ‘Kadınlar camiye giremez, kadınlar onu yapamaz, kadınlar bunu yapamaz, siz kimsiniz ya? Biz niye camide namaz kılamıyoruz! Yok, kadın evinde kılacakmış! La ilahe illallah!’ diyerek tahammülünü aşan bu duruma itiraz sesini yükseltiyordu.’